“Atatürk ve Milliyetçilik”- İLESAM CUMARTESİ SOHBETLERİ ve ŞİİR DİNLETİSİ ( 14 Ocak 2017 )

 / ETKİNLİKLERİMİZ

İLESAM CUMARTESİ SOHBETLERİ

ve ŞİİR DİNLETİSİ


(14 Ocak 2017)


“Atatürk ve Milliyetçilik”

Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği’nde edebiyatın, sanatın, kültürün ve aktüel konuların konuşulduğu, şiirlerin okunduğu Cumartesi toplantılarından biri daha 14 Ocak 2017  tarihinde İLESAM Kültür Evi’nde gerçekleştirildi. 

Program, İLESAM Genel Başkanı Mehmet Nuri Parmaksız’ın yaptığı konuşma ile başladı.

Görüntünün olası içeriği: 1 kişi, ayakta 

İLESAM Genel Başkanı Mehmet Nuri Parmaksız “Atatürk ve Milliyetçilik” konulu konuşmasını yapmak üzere 
Prof. Dr. Neşe Özden'i kürsüye davet etti.  

Görüntünün olası içeriği: 1 kişi

Prof. Dr. Neşe Özden'e konuşma notlarını bizlerle paylaştığı için teşekkür ediyor ve sizlere aynen aktarıyoruz:

Atatürk önderliğindeki Türk Devrimi, çağının ezberlerini bozan, sıra-dışı ve örnek bir devrim olma, milliyetçiliği de bu anlamda kendine özgü doğasıyla tanımlama özelliğini taşımaktadır.

Atatürk’te milliyetçiliğin özelliklerini betimlerken, 1920’ li ve 1930’ lu yılların siyasi dünyasını, anakronizmden kaçınarak ve senkronize tarihçilik yaklaşımıyla ele almak ve böylece dönemin eş zamanlı gelişmelerini de gözden kaçırmamak gerekir.

Türkiye Cumhuriyeti 1923’te ilan edildiğinde, Cumhuriyet rejimini ve Demokrasi sistemini benimsemiştir. “Devleti kuran” herkesin Türk Milliyetçisi olduğu hususu, milli dayanışmayı güçlendirmiştir.

Milli Mücadele yıllarında da vurguladığı üzere, Mustafa Kemal Paşa, milli birliğin önemine ve başından itibaren, Amasya’dan itibaren “umumi çareler” aranmasına dikkat çekmiştir. Ali Fuat Cebesoy’un “Milli Mücadele Hatıraları” eserinde de belirtildiği gibi, Mustafa Kemal’e göre “Memleketi Şark ve Garp diye ikiye ayırmak doğru değildir. Vatanı bir kül olarak mütalaa etmeli. Kurtuluş için umumi çareler aramalıdır”. Yine aynı eserde aktarıldığı üzere, Ağustos 1919’da Sivas Kongresi’ne uzanan süreçte, Fransız Jandarma Binbaşısı Brüno’nun, Mustafa Kemal Paşa’nın bir kongre toplamak üzere Sivas’a gitmesi halinde “beş on gün zarfında buraların tahtı işgale alınması”nın mukarrer olduğuna dair fikir beyan etmesi karşısında, Mustafa Kemal Paşa Sivas Valisi Reşit Paşa’ya telgrafla cevap vererek ve onun aracılığıyla aslında Binbaşı Brüno’ya verdiği cevabında: “Şunu da arzetmeliyim ki, bendeniz ne Fransızların ve ne de herhangi bir devleti ecnebiyenin sahabetine (sahip çıkmasına/kayırmasına) tenezzül eden şahsiyetlerden değilim. Benim için en büyük noktai sıyanet (himaye/koruma) ve membaı şefaat, milletimin sinesidir” demiştir. Benzer şekilde, Selahattin Tansel’in “Mondros’tan Mudanya’ya Kadar (III.Cilt)” eserinde de aktarıldığı üzere, Mustafa Kemal İtilaf devletlerinin 16 Mart 1920 tarihinde Osmanlı Devleti’nin başkenti İstanbul’u işgal etmesi üzerine tepkisini net bir şekilde dile getirmiş ve İstanbul’u işgal etmenin “yirminci yüzyıl medeniyyet ve insanlığının kutsal saydığı bütün esaslara, hürriyet, milliyet ve vatan duygusu gibi bugünün insan topluluklarına esas olan prensiplere” vurulmuş bir darbe olduğunu belirtmişti. Böylece hem içinde çok-milletli bir yapı barındıran Osmanlı sistemine ve hürriyet-milliyet-vatan değerlerinin kutsallığına yapılan bir saldırının hem de asırlara sığmayan bir medeniyet-insanlık tarihinin esaslarına yönelik bir yanlışın altı çizilmişti.

Mustafa Kemal “Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri”ne bakıldığında; Türk milletinin ‘manevi kuvveti’ne olan büyük güvenini gösteren birçok sözü vardır. Nitekim Milli Mücadele’nin en zorlu yıllarında, örneğin 1920’de “Efendiler; ben de bazı arkadaşlarım gibi garp milletlerini, bütün dünyanın milletlerini tanırım. Fransızları tanırım. Almanları, Rusları ve bütün dünyanın milletlerini şahsen tanırım ve bu muarefem de harb sahalarında olmuştur, ateş altında olmuştur, ölüm karşısında olmuştur. Yemin ederek size temin ederim ki, bizim milletimizin kuvve-i maneviyesi, bütün milletlerin kuvve-i maneviyesinin fevkindedir (üstündedir)” demekteydi.

Mustafa Kemal’in TBMM konuşmalarına bakıldığında; milletin müdrik ve kuvvetli olması hususuna büyük önem atfettiği görülmekteydi. Mustafa Kemal, milli hududun savunulmasındaki kararlılığa değinirken (24 Nisan 1920), “Daima milletin müdrik (akil) olduğunu, milletin kuvvetli olduğunu biliyorsunuz, ki maksadımızı kurtarmak için harice karşı, ecanibe karşı, düşmanlarımıza karşı milletin müdrik ve kuvvetli olduğunu, milletin amili hakiki olduğunu ispat etmek lazımdır” düşüncesini taşımaktaydı. Ayrıca, milliyetçilik yaklaşımında “milletin vekaleti”nin öncelendiği, milletin idealinin ise bütün dünyada tam anlamı ile “medeni bir sosyal toplum” olmak yönünde şekillendirildiği bir bakış açısı mevcuttu. Mustafa Kemal, 1924’te dikkat çektiği üzere, “Bilirsiniz ki dünyada her kavmin, varlığı, kıymeti, hürriyet ve bağımsızlık hakkı, sahip olduğu ve yapacağı medeni eserlerle orantılıdır” sözleriyle, milli varlığı güçlendirecek bir hedefi işaret etmekteydi.

Atatürk döneminden itibaren, “milliyetçilik” kavramının farklılaşan birkaç göstergesine bakıldığında ise; örneğin İngiliz tarihçi Elie Kedourie (1926-1992), milliyetçiliği politikanın içine yerleştirerek ele almış, milliyetçiliğin doğuşunda 18.yüzyıldaki Fransız Devrimi ve Aydınlanma düşüncelerinin etkili olduğunu savunmuştu; ayrıca milliyetçiliğin, sonradan dar kalıplara girmiş, ideolojik aşırılıklarını da eleştirmekteydi. Bir başka İngiliz tarihçi Arnold Toynbee (1889-1975) için ise milliyetçilik olabilir bir durum olarak görünmemekteydi; dahası insanlık alemi, artık küçük devletler arasındaki çatışmaları kaldırabilecek bir durumda da değildi. ABD’li siyasetbilimci Benedict Anderson (1936-2015), hayali cemaatleri incelemekte; millet kavramına ise doğal oluşumlu bir yapı olarak bakmamakta, başlangıçta ‘yurttaş’, ardından ‘etnik’ boyutlu milliyetçiliğin yayıldığına dikkat çekmekteydi. İngiliz tarihçi Eric Hobsbawm (1917-2012) da, modern bir kurgulama ürünü olarak gördüğü milliyetçilik kavramının toplumsal ve siyasi değişiminin yol açtığı farklılaşmaları irdelemekteydi. Alman düşünür Albert Schweitzer (1875-1965) için, milliyet fikri zamanla değerli bir medeniyet düşüncesine erişmişti, bu da milli bir medeniyet olgusuna yol açmaktaydı. Belçikalı tarihçi Jacques Pirenne (1891-1972) için dünya tarihi içinde milli tarih önemliydi, bu noktada da medeniyet ve müesseseler yapı taşlarıydı. Fransız tarihçi Fernand Braudel (1902-1985), büyük medeniyet havzalarında zamanla çökmesi kaçınılmaz olan medeniyetlerin, içlerinden derinden bir ‘milliyetçilik’ duygusu geliştirdiğini düşünmekteydi. Amerikalı tarihçi ve yazar Will Durant (1885-1981)’a göre, “milliyetçilik”, tarih’i karmaşık bir duruma sürüklemiş, hatta yanlış tarih yazımının/yorumlanmasının bile nedeni arasında yer almıştı.

1930’lu yıllar dünyadaki milliyetçilik akımlarının birçok yozlaşmış haline sahne olurken,  Mustafa Kemal’in milliyetçiliğindeki istikrarlı ve gerçekçi bakış açısı, Türk Milliyetçiliği’nin insani, medeni ve evrensel içerikli tanımına da yansımaktaydı:“Türk Milliyetçiliği, ilerleme ve gelişme yolunda ve beynelmilel temas ve münasabetlerde, bütün muasır milletlere muvazi ve onlarla bir ahenkte yürümekle beraber, Türk içtimai heyetinin hususi seciyelerini ve başlı başına müstakil hüviyetini mahfuz tutmaktır (1930)».  Ayrıca, Türk milletinin kuruluşunda etkili olduğu görülen “tabii ve tarihi gerçekler” ise şunlardı:  a).Siyasi varlıkta birlik b).Dil birliği c).Yurt birliği d).Irk ve menşe birliği e).Tarihi karabet (yakınlık) f).Ahlaki karabet. Türk milletinin teşekkülünde mevcut olan bu şartlar, “diğer milletlerde hepsi birden yok gibi (1930)” idi. (Bkz. Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri)

Cumhuriyet düşünürleri ve milliyetçilik, milli devlet fikirlerine bakıldığında; Şevket Süreyya Aydemir (1897-1976) gibi millet kavramını “tarih, dil, dilek birliği” çerçevesinde yorumlayan, Turan’ı ise “bu Türk milletinin yaşadığı her yer” olarak görerek, hangi taht ve hangi bayrak altında olursa olsun bu vatanın adının Turan olduğunu belirten bir yaklaşım mevcuttu. Akademisyen ve siyaset adamı olarak İdil-Ural ve Türkistan’ın en tanınmış simalarından Zeki Velidi Togan (1890-1970), bilimsel bilgiyi önceleyen ve sınırları/asırları aşan bir açılımla, «Genel Türk Tarihi» derinliğinde bir milliyetçilik ve Turan anlayışını yaşatmıştı. Yine 1930’lu yıllarda Anadolu-Türk kültürüyle harmanlaşmış bir milliyetçilik duruşu da akımlara yön verecek düzeyde gündemdeydi. Bu anlamda, örneğin, Hilmi Ziya Ülken (1901-1974), “Türk Tefekkürü Tarihi”ni kıyaslamalar ve örnek olaylar üzerinden ele alırken, öğreti ve kavram olarak bir ‘vatanperverlik’ açısına veya gelişmelerin ne dereceye kadar ‘milletin hamlesi’ olduğuna dair muhtelif hususlara da değinmiş, daha çok toplum ve düşünce hayatı boyutlarıyla bir Anadoluculuk çeşitliliğini göz önüne almıştı. Diğer taraftan, kültürel boyutuyla konuyu ele alan Ziya Gökalp (1876-1924) ise, hars, “milli, dini, ahlaki, bedii (estetik)” duyguların mecmuu iken, medeniyet ise, “iktisadi, dini, hukuki, ahlaki” fikirlerin ve içtimai hayatların müşterek bir mecmuudur, düşüncesiyle; “Ne zaman bilgiler ve sanayi malzemelerini aktarmak ve satın almak için, Avupalılara muhtaç olmaz hale geldiğimizi görürsek, o zaman muasırlaşmış olduğumuzu anlarız” inancını taşımaktaydı.

Atatürk Dönemindeki Türk Milliyetçiliği, 1930’ların siyasi ırkçı uluslararası akımlarından ve siyasallaşmış öjenik söylemlerinden de uzaktı.

1930’lu yılların dünyasında “ırk”ı doğuştan gelen vasıflarla tanımlayan ve buna göre insanları kalitelendirerek sınıflayan bir “siyasi öjenizm”e inat, Atatürk önderliğindeki Türk Milliyetçiliği, gelişmiş toplumsal ilişkiler, tarihsel ve kültürel değerler çerçevesinde aile, akrabalık, ortak dil/vatan/ülkü, ortak bir geçmiş/gelecek vizyonu gibi çok yönlü medeni bağlar kapsamında insanları buluşturan, toplumsal dayanışmayı teşvik eden ve bu anlamda «Diyarbakır’lı, Van’lı, Erzurum’lu, Trabzon’lu, İstanbul’lu, Trakya’lı ve Makedonya’lı, hep bir ırkın evlatları, hep aynı cevherin damarlarıdır (1932)» diyen, dahası «Bir yurdun en değerli varlığı, yurtdaşlar arasında ulusal birlik, iyi geçinme ve çalışkanlık duygu ve kabiliyetlerinin olgunluğudur…. Bu sebeple, Türk ulusunun idaresinde ve korunmasında ulusal birlik, ulusal duygu, ulusal kültür, en yüksekte göz diktiğimiz idealdir (1935)» ifadelerine vurgu yapan, kapsayıcı bir anlayıştı.

Prof. Dr. Neşe Özden'in katılımlarından dolayı İLESAM Genel Başkan Yardımcısı İlter Yeşilay tarafından bir “Teşekkür Belgesi” takdim edildi.

Görüntünün olası içeriği: 3 kişi, gülümseyen insanlar, ayakta duran insanlar

Etkinliğin ikinci yarısını oluşturan “Şiir Dinletisi” İLESAM üyelerinden Bekir Aksoy tarafından gerçekleştirildi.

Görüntünün olası içeriği: 4 kişi, oturan insanlar, takım elbise ve iç mekan

Hanifi Işık, İsmail Cingöz, Mehmet İler, Bekir Yeğnidemir, Muharrem Şahin, Ahmet Mortaş, Ozan Sevdai, Merih Baran, Hatun Tulin Şenel, Hanlar Koca, Niyazi Bali, Ahmet Afacan, Nedime Tatar Sivaslıoğlu, Orhan Vergili, Necati Çakırca, Ayhan Özmen, Hüseyin Ünlü, Ahmet Yıldırım, Münir Atalar, Hüseyin Ağca, Sevinç Güven, Meral Otan, Seyfettin Çoban, Ali Polat, Murat Duman, Rıza Kara, Bekir Aksoy, Bayram Yelen, Salih Kozan, Fevzi Gökalp, Aida Zeynolava, Nurettin Gür Ozanoğlu, Tuncer Ulusoy, Ali Kahraman, Zeki Akdoğan, Hüseyin Gürsoy, İbrahim Aydoğan, Elifçe etkinliğe katılan isimler arasındaydı.

İLESAM Şiir Dinletilerimize şiire, sanata ve kültüre gönül veren herkesi- üyemiz olsun veya olmasın-bekliyoruz.

TÜRKİYE İLİM ve EDEBİYAT ESERİ SAHİPLERİ MESLEK BİRLİĞİ

İLESAM GENEL MERKEZİ

Adres

:

İzmir 1.Cad. No: 33/16  Aydın Apartmanı, Kat:4  Kızılay / ANKARA

Tel

:

0 312 419 49 38

Faks

:

0 312 419 49 39

Web

:

www.ilesam.org.tr

E-Posta

:

ilesam@ilesam.org.tr

 Okunma Sayısı : 3685         17 Ocak 2017

Yorumlar

Yorum Yap

Adınız Soyadınız

Girilecek rakam : 691565

Lütfen yukarıdaki rakamları yazınız.