"Çağımızda Maddî-Manevî Homojenleşme" İLESAM CUMARTESİ SOHBETLERİ VE ŞİİR DİNLETİSİ - 20 Ekim 2018

 / ETKİNLİKLERİMİZ


İLESAM CUMARTESİ SOHBETLERİ VE ŞİİR DİNLETİSİ 

"Çağımızda Maddî-Manevî Homojenleşme"

20 Ekim 2018 Cumartesi, Saat:14.00 

İLESAM Genel Merkezi Salonu

 


Edebiyatın, sanatın, kültürün ve aktüel konuların konuşulduğu, şiirlerin okunduğu etkinliklerine devam eden Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliğinin Cumartesi toplantılarından biri daha 20 Ekim 2018 tarihinde İLESAM Kültür Evinde gerçekleştirildi.

İLESAM Genel Başkan Yardımcısı Nurullah Çetin'in yaptığı açılış konuşmasıyla başlayan program, Prof. Dr. Mustafa Sever'in "Çağımızda Maddî-Manevî Homojenleşme" konusunu anlatması ile devam etti.

Görüntünün olası içeriği: 2 kişi, ayakta duran insanlar

Sayın Prof. Dr. Mustafa Sever'e  konuşma metnini bizlerle paylaştığı için teşekkür ediyor ve metni sizlere aktarıyoruz.

Yaşanılan Süreç ve Maddî-Manevî Homojenleşme

Görüntünün olası içeriği: 1 kişi, takım elbise

Giriş

1960’lı yıllardan itibaren kimilerinin uzay çağı, bilim çağı, kimilerinin teknoloji çağı, kimilerinin iletişim çağı, vb. dediği yaşanılan süreç/çağ, Marshall McLuhan’ın dünyayı küresel bir köy[1] olarak tasvir etmesiyle küreselleşme çağı olarak da adlandırılır oldu.

McLuhan, teknolojideki ilerlemelere paralel olarak kitle iletişim araçlarının hızlı ve sınır tanımazlığıyla dünyayı küresel bir köye dönüştüreceğini söylüyordu. Aslında o, olumlu bir küreselleşmeden söz etmekteydi. Ancak yaşanan gelişmeler, küreselleşmenin başta ABD olmak üzere ekonomik ve teknolojik olarak gelişmiş Batılı ülkeler için başka, gelişmekte olan ülkeler (Üniter devletler) için başka anlamlarda olduğunu gösterdi.

Ekonomik, siyasî, kültürel ve kimi zaman da askerî yöntemler ve etkililikte devam eden faaliyetler olarak küreselleşme, başta ABD olmak üzere kapitalist-emperyalist Batı ülkelerinin dünyaya egemen olma faaliyetlerinin bir ifadesidir. Bu ülkelerin[2] düşünüş, algılayış ve yaşayış biçimine uygun olarak dünyanın, yeniden biçimlendirilmesidir.

Dünyanın yeniden biçimlendirilmesinde, kimi ülkelerin veya coğrafyaların haritasının yeniden çizilmesinde temel amaç, üniter devletlerin zayıflatılmaları, hatta daha kolay yönlendirilebilir uydu, küçük devletlere bölünmeleridir. Böylelikle bir yandan yeni enerji kaynakları ve yeni pazarlar inşa edilirken diğer yandan tüm dünyada tek bir düşünme, algılama, tüketim biçimi, kısaca tek bir yaşayış düzeni oluşturulmaya çalışılmaktadır.

  1. Kongar’ın[3] deyişiyle dil, din, ırk farkının önemsizleştiği, bütün dünya insanlarının aynı gazozu içtiği, aynı köfteyi yediği, aynı pantolonu, aynı ayakkabıyı giydiği örnek bir tüketim kültürü oluşturulmaktadır. Böylelikle tüm milletlere tek tip bir kültür, homojen bir kültür dayatılmaktadır; ki bu kültür ABD kaynaklıdır ve “tehditkâr bir biçimde Amerika’nın ekonomik ve siyasî egemenliğini, bunun sonucu olarak da metastazla her yere yayılmış bir tür Disneyland’ı andıran türdeşleşmiş bir dünyayı (bir Fransız kamu görevlisinin harika deyişiyle) ‘kültürel Çernobil’i’ akla getirmektedir.” (Berger 2003:10). Kalle Lasn yaşanılan süreci “[m]arkalar, ürünler, modalar, şöhretler, eğlenceler –kültür üretimini çevreleyen gösteriler- artık kültürümüzün kendisi oldu. Bize biçilen rol daha çok dinlemek ve seyretmek; daha sonra duyduklarımız ve gördüklerimiz doğrultusunda satın almak” (2004:IX) şeklinde tanımlamaktadır.

Batılı uluslararası şirketler, bu ülkeleri hammadde kaynağı ve ürettikleri ürünlerin pazarı olarak düşünmekte ve bu ülkelere küreselleşmeyi tarihî olarak kaçınılamaz, dışında kalınamaz bir süreç olarak dikte etmektedirler. Devletler üstü bir yapı olarak küreselleşmenin aktörleri uluslararası şirketler ve örgütler, teknolojinin ve dolayısıyla iletişimin sağladığı imkanları kullanarak her ülkede hızla inşa edilen “tüketim katedralleri”yle[4] (Ritzer 2011:14) kendi kurumsallaşmalarını gerçekleştirmekte; ferdiyetçi, çıkarcı, tükettiği oranda mutlu olan bireylerden oluşan topluluklara küresel ideoloji gereği tüketimi temel alan bir kültürü, anlayışı ve davranış biçimlerini benimsetmektedirler.

Küreselleşme ve Homojenleşme

Küreselleşmenin yaşanılan süreçte birçok etkisi mevcuttur. Bunlardan en dikkati çeken ise homojenleşme/homojenleştirme etkisidir. Homojen, Türkçede türdeşlik, bağlaşıklık homojenleşme ise, türdeşleşme, bağlaşıklaşma olarak tanımlanır. Kavram, küreselleşmeyle eş zamanlı, yani 1960’larda kullanılmaya başlamıştır.

Homojenleşme/homojenleştirme kavramı, yaygın olarak emperyalizmle ilişkilendirilerek emperyal güçlerin/gelişmiş Batı ülkelerinin çok uluslu şirketlerinin dünyayı bir pazar olarak tasarlaması, ülkeler arasında kültürel farklılıkların ortadan kaldırılması, böylece de düşünüş ve davranışta “standart toplum”lardan oluşan bir dünya oluşturulması çabasıdır denilebilir.

Mattelart’ın (1995:83) “evrensel standartlaşma”[5] olarak adlandırdığı bu sürecin üç aşaması vardır: İhtiyaçların homojenleşmesi/[homojenleştirilmesi], kabul edilebilir bir kaliteye sahip düşük fiyatlı ürünler için evrensel bir tercihin oluşturulması, üretim ve pazarlamada kademeli ekonomilerin gerekliliği.

İhtiyaçların homojen hale getirilmesi, tüketim kültürünün ana özelliklerinden biridir. Dünyanın her yerinde gelir düzeyleri açısından ortak özelliklere sahip kişilerin ihtiyaçlarının da aynı olması veya aynı türden ürünlere ihtiyaç duymaları homojenleşmeyi sağlayıcı özelliktir. Düşük fiyatlı, ancak gösterişli ve özellikle de yabancı markalı ürünler evrensel isteklerin oluşumunu sağlar.

Küreselleşen iletişim organlarında sunulan filmlerin, dizilerin, oyunların, reklamların, vd. etkisiyle farklı ülkelerdeki tüketiciler aynı ürünleri edinmek yönünde etki altında bırakılırlar. Küresel düzeyde tek pazarın yaratılmasına yönelik bu faaliyetler “ulusal kimliklerin aşındığı ölçüde” (Mattelart 1995:95) başarıya ulaşır.

Homojenleşme/homojenleştirme, insanlığın farklı coğrafyalarda bin yıllardır meydana getirdiği kültürel çeşitliliğin[6] tek tipleştirilmesi projesidir. Homojenleştirme çabası, belli bir ekonomik anlayışın, siyasetin ve kültürün dünyaya benimsetilmesidir. Bu projenin tek yönlü bir akışı vardır ve bu akış, Batılı ülkelerden Asya ve Afrika ülkelerine doğrudur.

Türkiye Cumhuriyeti, her ne kadar yüzünü Batı’ya dönmüş, Avrupa Birliği’ne girmeyi devlet politikası olarak benimsemiş ve kendini Batılı görüyor olsa da küreselleşmenin aktörleri gözünde bir Asyalı ve hedef ülkelerden biridir. Hammadde kaynakları, nüfus yapısı ve pazar olma potansiyelleriyle küreselleşme projesinin maddî, manevî birçok etkisine maruz bir ülkedir ve bu etkiler son yıllarda belirgin şekilde atmıştır.

1960’lardan başlayarak hemen her şehrin çevresinde yapılanan ve ülkemizdeki maddî değişimin, dönüşümün ilk görüntüleri gecekondular, homojenleşmenin ilk aşaması olan melezleşmenin tipik örneğidir. Melezleşme, genel olarak yabancı ve yerli kültür unsurlarının sentezidir. Ancak, melezleşmede baskın olan yabancı olandır. Çünkü, yabancı olan yerleşirken yerli olan yabancılaşmaya başlar.

Gecekondulaşmadaki melezlik, şehirle köy arasındaki kültürel uzaklığı kısaltmış, ancak gecekondu insanı için geleneksel olanın da yozlaşmasına, kimliksizleşmesine yol açmıştır. Köylerinden şehirlere akan insanların, köy-şehir arasında melez bir yaşayış ve kültür oluşturmalarıyla köy-şehir farklılığı, köy-şehir yaşayış ve kültürünün kendine özgülükleri ortadan kalkmış; yer yer de türdeşleşmiştir.

90’lı yıllardan itibaren gecekonduların yerini 3-4-5 katlı apartmanların aldığı görülür. İki binli yıllar değişimde/dönüşümde daha bir hızlılık söz konusudur. Az katlı apartmanlar yerlerini artık onlu, yirmili katlı apartmanlara bırakırlar. Elbette bu hız içerisinde apartmanlarda yaşayanları tüketime katmak için apartmanlar çevresine AVM’ler, outletler, gross-marketler, halı sahalar, sosyete pazarları, vb. yapılır. Böylelikle -biraz çarpık, eksik olsa da- Batı ülkelerindeki benzerlerini aratmayacak tüketim mekânları oluşturulur. Maddî yönden Batı ülkeleriyle türdeşleşmeyi göstermesi açısından dikkate değer alış-veriş mekânlarıdır buralar.

Yine maddî yönden homojenleşmeyi göstermesi açısından çift şeritli şehirlerarası yolların[7] yapımı hızlanır; şehirlerde yeni yeni güzergâhlar açılır. Bu gelişmelere paralel olarak otomobil edinme son derece kolay hâle gelir. Çünkü, küresel kültürün temeli tüketime dayanır.

En geçerli statü ve prestij sağlayıcı etkinlik tüketimdir. Kredi kartları, taksit imkânları, kefilsiz alış-veriş, ürünlerin ikinci, üçüncü kalitede, ancak gösterişli ve  ucuz üretilmesi, vb. şeklindeki tüketimdeki albeni ve kolaylıklar tüketimi yaygınlaştırır. Böylece geleneksel kültür/milli kültür ile popüler olan kitle kültürü farklılığı ortadan kalkar, aynılaşır ve tek tip bir kültürel yapıya doğru gidilir. Çünkü popüler kültür, kültür endüstrisinin araçlarıyla üretilip iletişim araçlarıyla pazarlanan basit bir kültürdür. Moda olandır ve kalıcılığı yoktur. Oysa geleneksel kültürde bir kendiliğinden gelişme, derinlik ve estetik vardır.

Teknolojiyi kullanma, homojenleşmenin/homojenleştirmenin araçlarından biridir. Teknolojiyi, her şeyden önce iletişim araçlarının gelişmişliğinde görürüz. İletişimin sınır tanımaz, hızlı ve kolay hâle gelmesi teknoloji sayesindedir. İletişimdeki bu hız ve kolaylık, küresel kültürün yaygınlaşmasını ve yoğunlaşmasını sağlamıştır. Teknolojiyi elinde tutan ülkeler/çok uluslu şirketler, hedef ülkeleri maddî-manevî baskı altına almışlardır.

İletişimi denetimi altında tutan güçler, haberleri, filmleri, dizileri, reklamları, internet yoluyla alış-verişi, vd. istedikleri gibi şekillendirirler. Bu yolla dünya kamuoyunu da istedikleri şekilde bilgilendirip yönlendirirler.

Teknolojinin bir başka etkisi de görüntünün bilgiye hâkim kılınmasıdır. Çok uluslu şirketler, tüketimi geliştirmek ve hızlandırmak için görüntüyü, görüntü imgelerini yoğun şekilde kullanırlar. Bu yolla “[ü]retilen görüntüleri seyrederek enformasyon elde etme ve karşılığında da pasif alımlayan olarak ileti sağanağı altındaki yalıtılmış bireye dönüşme, dilin iletişime, görmenin de bakmaya indirgenmesi ile başla[mıştır].” (Sartori 2004:9).

Teknolojideki büyük gelişmelerden, dijital iletişim organlarındaki sınır tanımazlık ve hızlılıktan, internetin kullanımındaki yaygınlıktan yararlanan kültür endüstrisi pazarlamacıları, görme ve görüntüyü adeta tek anlatım biçimi olarak belirlemiştir. Televizyon, bilgisayar, internet ve sosyal medya (twitter, facebook, instegram, vd.) ile gören, gördüğü ölçüde de yönlendirilen bir insan tipi meydana gelmiştir; ki bu insan “medyatik düşünme biçimi” adı verilen bir düşünme tarzına sahip insandır.

Medyatik düşünme biçimi, tv, sinema, diziler, reklamlar, internet ve sosyal medya (twitter, facebook, instegram, vd.) yoluyla inşa edilir. Bu süreçte medya, “en esaslı iki tekniğiyle soyut, hayali ve düşüncesiz bir dünya anlayışını dayat[ır]. Yani tekrar ve ısrar teknikleri: Birincisi gündeme getirilmiş bir olayı bıktırıcı bir tekrarla üsteleyerek kafalara işleme yoluyken ikincisi, kitle iletişiminin bütün kanallarını mobilize ederek, aynı olayı şurada duygusal, burada politik, bir yerde biçimsel, başka bir yerde enformatif biçimlerde, farklı mesaj türleriyle verip dur[ur]. Bu durumun en önemli sonucunun dezenformasyon yoluyla zihinleri etkileme değil, ‘olayları düşünülebilir olmaktan çıkarmak’ ve tekdüzeleştirmek” (Baker 1995:14) olduğu söylenebilir. Çünkü, sağlıklı düşünemeyen, daha doğrusu eleştirel düşünemeyen insan sığdır, derinliği yoktur ve “materyalist, paraya dayalı sahip olmayı öne çıkaran, hedonist.” (Odabaşı 2013:47) özelliktedir. Bu nedenle “anti-entellektüeldir, bağnazlaşmaya, kabalaşmaya, kabadayılaşmaya eğilimlidir” (Stolyarov 2011) 

Böyle bireylerden meydana gelen toplumda hoşgörüsüzlük, kargaşa hâkim olur. Zaten homojenleşmeyi öngörenlerin isteği de statükonun sorunsuzca yürütücüsü olan, sadece tüketmeyi ve bundan haz almayı isteyen bireylerden oluşmuş karışık bir toplumdur. Oysa kültürel çeşitliliğe sahip toplumlarda farklılıkların birbiriyle etkileşimleri, ilişkileri entelektüel bilgiyi geliştirir, yenileştirir. Toplumda artı-eksi, iyi-kötü, doğru-yanlış, vb. anlamlı değerlerin oluşumu ve gelişimi sağlanır. 

Homojenlik durağanken çeşitlilik etkendir ve toplumda demokrasinin gelişimine katkı sağlar. Farklılıklara tahammül etme, farklılıkların zenginliğinden faydalanma, barış içinde birlikte belli toplumsal değerler çerçevesinde yaşama, toplumsal barışı ve demokrasiyi geliştirir.

Görüntünün olası içeriği: bir veya daha fazla kişi ve iç mekan

Sonuç

Homojenleşme, kendiliğinden gelişenin doğal olanın, geleneksel olanın yerine planlanarak, belli amaçlarla imâl edilmiş yaşama şeklinin konmasıdır. İnsanlar hangi kültürel geçmişten beslendiklerini, kendi toplumsal yapıları ile “öteki”nin toplumsal yapısını, yaşayışını karşılaştıramadıkları, “biz” ve “onlar” fikrini canlı tutamadıkları zaman yok olurlar. Çünkü, homojenleşme kültürel zenginliğe, çeşitliliğe düşmandır.

Kendi kültürü hakkında bilgilenmiş ve sahip olduğu kültüre bağlı kişilerin oluşturduğu toplumlarda homojenleşme etkisiz kalır. Toplumsal değer ve normların korunup toplumsal hayatta geçerliliğini sürdürmesi yönündeki çabalar, homojenleştirici etkileri zayıflatır. Tüketimin, tüketimdeki ürünlerin tek tipleşmesi, tüketimin belli merkezlerde (avm’ler örneğinde olduğu gibi)[8] toplanması düşünüşte de davranışta da çeşitliliği azaltır.

Küreselleşmeye, dolayısıyla homojenleşmeye direnen ülkelerde, küreselleşmenin eyleyenleri olan çok uluslu şirketler, zorunlu olarak yerel kültürel değerleri, ürünleri, anlayış ve davranışları, kendi değer, anlayış, davranış ve ürünlerle uygun hâle getirmeye çalışırlar; ki bu da melezleşmeye, yerli kültürün, milli kültürün yozlaşmasına neden olur.

Evrensel bir kültür yaratma adına, milli kültürler hedef alınmakta, gelir düzeyleri farklı insanlar tüketim açısından homojenleştirilmekte, çeşitlilik yok edilmektedir. Var olan bu sürecin dışında kalmak pek mümkün değildir. O zaman bu süreçte etkin olarak yer almak gerekmektedir. Yani, kendi özgün yapısını korumak ve sürdürmek isteyen ülkeler, bu süreçte kendi kaynaklarına yönelerek üretimi geliştirmeli, özgünlüğünü vurgulayan ürünleriyle bu pazarda yer almalıdır. Yeme-içmeden giyime, eğlenceye, ithal ve ihraç edeceği ürünlere kadar her şeyde milli bünyesine zarar vereceklerden uzak durmalı, kendi özgünlüğünü pazarlayabilmelidir. Bunun için de ilk başta “kendisini Allah kelâmı gibi bütün gezegene hükmeden Amerikan değerleri ve kültüründen kurtarmak zorundadır.” (Lasn 2004:68).

KAYNAKLAR

BAKER, Ulus 1995, “Medyaya Nasıl Direnilir”, Birikim Dergisi, sayı 68-69, s. 14-18.

BERGER, Peter L.2003, “Küreselleşmenin Kültürel Dinamikleri”, Berger, P. L.-Huntington, S.P. Bir Küre Binbir Küreselleşme, Kitap Yay., İstanbul, içinde s. 9-26.

MATTELART, Armand 1995, Beyin İğfal Şebekesi-Uluslararası Reklamcılık, Ayrıntı Yay., İstanbul

ODABAŞI, Yavuz 2013, Tüketim Kültürü, Sistem Yay. (4.b), İstanbul

RİTZER, George 2011, Büyüsü Bozulmuş Dünyayı Büyülemek, ayrıntı Yay. (2.b), İstanbul.

SARTORİ, Giovanni 2004, Görmenin İktidarı, Karakutu Yay., İstanbul

MCLUHAN, Marshall 2015, Küresel Köy, Scala Yay., İstanbul

KONGAR, Emre https://www.kongar.org/makaleler/Izmir_konusmasi.php 28.8.2018.

STOLYAROV, Gennady  2011, “The Perils of Cultural Homogenity”, https://www.quebecoislibre.org/11/111115-12.html 31.8.2018.

[1] McLuhan, Marshall 2015, Küresel Köy, Scala Yay., İstanbul

[2] Ülkelerden söz edilir; ancak bu ülkelerde yaşayan, dünya finans ve kapitalini elinde bulunduran ve dünyayı biçimlendirmede her yolu (kaçakçılık, uyuşturucu ticareti, silah ticareti, vd.) kullanan, hatta CIA, MI5, MI6 ve MOSSAD gibi gizli örgütlerle yakın işbirliği içerisinde hareket eden Astor, Bundy, Collins, Dupont, Freeman, Habsburg, Lord, Morgan, Oppenheimer, Rockefeller, Rothschild, Russel, ve Warburg aileleri, sözü edilen küreselleşmenin ve dünyayı adeta köy gibi görmenin esas aktörleridir. Daha geniş bilgi için:http://www.gazetevitamin.com/yazar/4387-dunyayi-yoneten-13-meshur-aile 15.10.2018

[3] https://www.kongar.org/makaleler/Izmir_konusmasi.php 28.8.2018

[4] Ritzer, “tüketim katedralleri” sözüyle günümüzde her ülkede çoğalan avm’leri kasteder ve bu konuda “bu katedraller, bu yeni ortamların yarı dinsel ‘büyülü’ niteliklerine işaret eder. Tüketim dinimizi uygulamak amacıyla ‘hacca gittiğimiz’ yerler hâline gelmişlerdir.” (2011:14) değerlendirmesini yapar.

[5] Bu adlandırmada evrensel standartlaşma yerine “küresel standartlaşma” sözünün daha uygun olacağını düşünmekteyim, çünkü “evrensel” sözü daha çok insanlığın olumluluk temelindeki ortak paydasını işaret etmede kullanılmaktadır.

[6] Burada kültürel çeşitlilik ile çok kültürlülük kavramları karıştırılmamalıdır. Kültürel çeşitlilik (Cultural diversity) ile , çok kültürlülük (multiculturalism), anlam ve içerik olarak birbirlerinden oldukça farklıdır. Cultural diversity bir millete ait çeşitliliğe vurgu yaparken, multiculturalism etnisiteye vurgu yapar. Çünkü küreselleşmenin hedefinde milli kültürler ve dolayısıyla üniter devletler vardır.

[7] Bu tür yolların yapılma nedenleri konusunda bkz. John Perkins, Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları, April Yay., (13.b) 2011.

[8] Ritzer (2011:27), alış veriş merkezlerinin tüketicilere geleneksel olarak tapınakların sağladığı türde bir merkezîlik sağladığını ve benzer bir denge, simetri ve düzene sahip olacak şekilde inşa edildiklerini belirtir.

Sayın Prof. Dr. Mustafa Sever'e katılımlarından dolayı İLESAM Genel Başkan Yardımcısı Nurullah Çetin tarafından bir “Teşekkür Belgesi” takdim edildi.

Görüntünün olası içeriği: 3 kişi, ayakta duran insanlar ve iç mekan

Etkinliğin ikinci yarısını oluşturan şiir dinletisi Sadık Kılıç tarafından gerçekleştirildi.

Seyfettin Çoban, Talat Gençosmanoğlu, Murat Haydaroğlu, Orhan Vergili, Ozan Sedâi, Musa Ay, Bekir Aksoy, Halil Yazanel, Niyazi Bali, Hami Özalan, Bedri Aybars, İbrahim Bekler, Hüzeyin Ünlü, Duygu Eroğlu, Muzaffer Yurdakul, Nurettin Gür Ozanoğlu, Fevzi Daşkın, Hanlar Koca, Ayla Mediha Eser, Veli Zor, Merih Baran, Hayrettin Gültekin, Ezberi, Sefa Yüce, Salih Kozan, Ahmet Afacan, Baki Kılıçaslan, Saim Yaylagül, Sadık Kıyak, Aşık Dudahi, Elifce, Songül Dündar, Selahattin Dündar, İsmail Tunç, Aşık Çerkezoğlu, Ertuğrul Yılmaz'da etkinliğe katılan isimler arasındaydı.


TÜRKİYE İLİM ve EDEBİYAT ESERİ SAHİPLERİ MESLEK BİRLİĞİ
İLESAM GENEL MERKEZİ

Adres: İzmir 1. Cadde No: 33/16 Aydın Apartmanı, Kat:4 Kızılay / ANKARA 

Tel: 0312 419 49 38  / Fax: 0312 419 49 39

Web:  www.ilesam.org.tr

E- Posta : ilesam@ilesam.org.tr

 

 Okunma Sayısı : 1350         22 Ekim 2018

RESİM GALERİSİ

Yorumlar

Yorum Yap

Adınız Soyadınız

Girilecek rakam : 51286

Lütfen yukarıdaki rakamları yazınız.