İLESAM CUMARTESİ SOHBETLERİ VE ŞİİR DİNLETİSİ (26 Aralık 2015) “Türk Şiiri” Edebiyatın, sanatın, kültürün ve aktüel konuların konuşulduğu, şiirlerin okunduğu etkinliklerine devam eden Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği’nin gelenekselleşmiş Cumartesi toplantılarından biri daha 26 Aralık 2015 tarihinde İLESAM Kültür Evinde gerçekleştirildi. Program, İLESAM Genel Başkanı Mehmet Nuri Parmaksız’ın yaptığı açılış konuşmasıyla başladı. Edebiyatın ve şiirin bölümlere ayrılamayacağını söyleyen Parmaksız “Birikim dediğimiz unsur, insanlarda ve toplumlarda; evrensel ve ulusal boyutta oluşmaktadır. Sanatçı doğup büyüdüğü coğrafyadan, seyrettiği bir filmden, tanıklık ettiği bir olaydan, okuduğu kitaplardan kısaca yaşadıklarından etkilenir. Bir söz vardır. Der ki: ‘Aslan yediği hayvanlardan mürekkeptir.’ Bir sanatçının karşılaştığı sorunlardan, okuduğu kitaplardan, yaşadığı olaylardan etkilenişi o sözdeki gibi mürekkeptir. Ortaya bir eser çıkarmak sadece yeteneğin ürünü değildir. Yetenek olacak elbette ancak yetenek tek başına yeterli değildir. Araştırma, inceleme yani kitap okuma önemli bir unsurdur. İnsan okuduklarından beslenir. Ve dua da etkilidir. İlle el açıp dua etmekten bahsetmiyorum. Çalışmak da bir çeşit duadır. Bir şeyi arzu etmek, çok istemek ve güzel bir yazı/şiir yazabilmek için çalışmak da duadır. Herkes her şeyi hak ettiğini düşünür; çünkü bu insanın doğasında vardır. Bizler isteyip çabalamalıyız; Allah kısmet eder etmez onu bilemeyiz. Okumak, araştırmak dedim ama geçmişe baktığımızda okuması-yazması olmasa bile görerek, duyarak, dinleyerek kendini geliştiren ve birbirinden değerli eserler üreten insanları görüyoruz Âşık Veysel gibi. Bir esere can verebilmek için bizim her zaman baktığımız gözle değil, ayrı bir gözle -gönül gözüyle- bakmak gerek. İşte Veysel de görenlerden daha çok görerek eserler verdi.” dedi. Mehmet Nuri Parmaksız “2016 yılı herkese hayırlar getirsin.” diyerek konuşmasını yapmak üzere İhsan Hökelekli’yi kürsüye davet etti. Türk şiirinin tarihsel safhalarından başlayarak günümüze gelişini detaylarıyla anlatan İhsan Hökelekli “Şiir tahlili yapmayacağım. Türk şiiri deryadır. Tarihi safhası üzerinde durmak istiyorum. İlk tarih Hunlarla başlar. Cilalı Taş Devri’nde demirin eritilmesine kadar çok iyi hizmetleri olmuştur. Tarih yazının icadıyla, medeniyet ateşin bulunmasıyla başlar. Hunlar, Çinliler ile komşudur. Şiir, Uygurlularla başlar. Uygurlar matbaa kullanmasını biliyorlardı. Türk şiirine ait bilinen ilk örnek, Hun Türklerinden kalan bir fincan üzerine yazılmış bir koşuğa ait dörtlüktür. Kaşgarlı Mahmut, Divan-ı Lügat üt Türk’i adlı eserinde Coci veya Cuci diye okunabilecek bir Türk şairinden söz eder. Bilinen ilk Türk şairlerinin, Uygur şairlerinin olmasının sebebi ise Uygurların yarı yerleşik bir hayat sürmeleri ve matbaa kullanmasını bilmeleridir. Kaşgarlı Mahmut’un Divan-ı Lügat üt Türk adlı eserinde ve Turfan kazılarındaki metinlerde adlarına ve şiirlerine rastlanan ilk Türk Şairleri Aprın Çor Tigin, Çuçu, Ki-ki, Kül Tarkan, Asıg Tutung, Pratyaya Şiri, Kalun Kayşı, Çisuya Tutung’dur. İslamiyet Öncesi Türk şiirinin anlatımı sözlüdür. Dini törenlerde (şölen, sığır, yuğ) doğmuş, din dışı törenlerde gelişmiştir. Edebi ürünler manzumdur. Aşk, kahramanlık, tabiat, ölüm konuları işlenmiştir. Edebi ürünler anonimdir, bunlara milli özellikler hâkimdir. İslamiyet öncesi Türk edebiyatı ya da Destan dönemi Türk edebiyatı, Türklerin İslamiyet’i kabulünden önceki dönemlerdeki Türk edebiyatıdır. İlk Türkçe edebi eserler bu dönemde verilmiştir. Saka Devri Destanları, Hun Devri Destanları, Göktürk Destanları, Uygur Devri Destanları İslamiyet öncesindeki Türk destanlarıdır. Sözlü dönem destanları toplumun ortak görüşünü yansıtmıştır. Konuları bakımından savaş, deprem, yangın, mizah, ünlü kişilerin yaşamları şeklinde gruplandırma yapmaktadır. Destanlar yazıya geçirilmedikleri için bugün bunların ancak konuları bilinmektedir. Bunlar da İran, Çin ve Arap kaynaklıdırlar. Alp Er Tunga Destanı, Şu Destanı, Hun Devri Destanları, Göktürk Destanı, Bozkurt Destanı, Ergenekon Destanı, Uygur Devri Destanı, Türeyiş Destanı, Göç Destanı İslamiyet öncesi destanlarıdır. Oğuz Türkleri, Anadolu’ya dilleriyle, gelenekleriyle, geleneksel halk edebiyatlarıyla gelmişlerdir. Halk edebiyatında şiirler saz ile söylenirdi. Dili, halk diliydi. Nazım şekli olarak mani, ölüm, hasret, ayrılık gibi duygusal konular, doğa sevgisi, yiğitlik ve zamandan şikâyet işlenmiştir. Halk şairleri, hayat hikâyeleri ve şiirleri cönk adı verilen eserlerde buluşur. 13.yy.da Yunus Emre, 14.yy.da Kaygusuz Abdal, 15.yy.da Hacı Bayram Veli, 16.yy.da Köroğlu, Pir sultan Abdal, 17.yy.da Niyazi Mısri, Aziz Mahmut Hüdai, Kayıkçı Kul Mustafa, Karacaoğlan, 18.yy.da Erzurumlu İbrahim Hakkı, 19.yy.da Bayburtlu Zihni, Erzurumlu Emrah halk edebiyatının önemli şairlerindendir. Divan Edebiyatı, Türklerin İslam dinini benimsemesinden sonra ortaya çıkan yazılı edebiyattır. İlk örnekleri 13.yy.da ortaya çıkmıştır. Bu edebiyatın ilk ürünlerini veren Hoca Dehhani’dir. Bu edebiyata ‘divan edebiyatı’ denmesi II. Meşrutiyet (1908-1920) zamanına dayanır. Tanzimat Fermanı’nın ilanından sonra Tanzimat Edebiyatı’nın tohumları serpilmeye başlanmıştır. Batılı tarzda ilk eserler bu dönemde verilmeye başlanmıştır. Hak, adalet, özgürlük, vatan kelimeleri bu dönemde ilk defa kullanılmaya başlamıştır. Kendi arasında (birinci-ikinci) ikiye ayrılır. Birinci dönem sanatçıları Şinasi, Namık Kemal, Ziya Paşa, Ahmet Mithat Efendi, ikinci dönem sanatçılarına göre daha halkçı olmuşlardır. İkinci dönem Tanzimat Edebiyatı’nda ‘Sanat, sanat içindir.’ görüşü benimsenmiştir. Edebiyat-ı Cedide 1896-1901 tarihleri arasında Avrupa tesiri ile meydana gelen edebiyat cereyanına verilen isimdir. Fecr-i Ati şiirinin genel özellikleri içerisinde aşk ve doğa konulu şiirler yer almaktadır. Şiirde konudan çok söyleyiş önemlidir. Bu dönem şiirleri ‘Sanat, sanat içindir.’ görüşüyle yazılmıştır. Bu dönemin en güçlü şairi Ahmet Haşim’dir. Fecr-i Ati döneminden sonra Hecenin Beş Şairi (Beş Hececiler) görülüyor. Bu şairler 1917’de Selanik’de ‘Genç Kalemler’le başlayan Milli Edebiyat akımının ilklerine bağlı olarak, halk şiirimizin özelliklerinden, yerli kaynaklarımızdan yararlanarak, şiirimizin aruzdan heceye geçişinde önemli rol oynamışlardır. Eserlerdeki dil, konuşma dili olmuştur. Halit Fahri Ozansoy, Enis Behiç Koryürek, Yusuf Ziya Ortaç, Orhan Seyfi Orhon, Faruk Nafız Çamlıbel bu dönemin şairleridir. Aruz vezni, şiirleri güzel okumak için Hilleli Bi Ahmet tarafından meydana getirilmiş bir söz yazma tekniğidir. İmale, zihaf, med, ulama aruz ölçüsünün özelliklerindendir. Hece vezni, mısralarda hece sayısının eşitliğine dayanan vezin şeklidir. Türk şiirinin milli ölçüsüdür. Üçten yirmiye kadar değişik ölçülerde bulunabilir. Serbest vezinli şiirlerde mısraların sıralanışı veya hecelerin dizilişi herhangi bir kurala bağlı değildir. Hece şiiri, şiirlerin mayasıdır. Besteye uygundur. Bestelenen serbest şiir azdır. Mısra sonlarında bulunup yazılış ve okunuşları aynı, anlam veya görevleri farklı olan kelime ve eklerin benzerliğine kafiye denir. Kafiye, şiirin ahenk gücünün artmasını, hafızada kalmasını sağlar. Mısra sonlarındaki yazılışları, okunuşları, anlamları ve görevleri aynı olan eklerin veya kelimelerin tekrarına denir. Redif genellikle kafiyeden sonra gelir.” diyerek sözlerine son verdi. Namdar Rahmi’den, Arif Nihat Asya’dan, Abdurrahim Karakoç’tan, Behçet Necatigil’den, Ataol Behramoğlu’ndan da şiir örnekleri sunan ve konuşmasının akabinde kendisine yöneltilen soruları da cevaplayan İhsan Hökelekli’ye katkılarından dolayı Cemal Tuzcuoğulları tarafından bir “Teşekkür Belgesi” takdim edildi. Etkinliğin ikinci yarısını oluşturan Şiir Dinletisi İbrahim Yaman tarafından sunuldu. Ankara, hatıralar, yeni doğan gün, İsmet İnönü’ye mektup, aşk, sevgi, şair temalı şiirler güne güzellik kattı. Etkinliğe katılan isimler arasında İsmet Bora Binatlı, Vedat Fidanboy, Sevinç Doğancan Güven, Ertuğrul Yılmaz, Hüseyin Atmacaoğlu, Seyfettin Çoban, Halil Yazanel, Kemalettin Kalkan, Necati Özdenkoş, Hayrettin Gültekin, Niyazi Bali, Selahattin Dündar, Şakir Susuz, Sibel Unur Özdemir, Cahit Karaç, Nurettin Gür Ozanoğlu, Yücel Muş, Efkan Ötgen, Orhan Vergili, Kemal Türk, Sadık Kılıç, Yeter Bektaş, Cihat Solmaz, Mahir Ünat, Fahrettin Alay, Fatma Aydınlı, Meliha Sevilir, Ozan Sevdai ve Zeliha Altındal da vardı. İLESAM, Cumartesi etkinliklerine katılan üyelerini Meslek Birliği’nin kültürel faaliyetlerine katkılarından ve ilim-edebiyat alanındaki hizmetlerinden dolayı birer Teşekkür Belgesi ile onurlandırdı. Katılımcılara “Teşekkür Belgeleri” Cemal Tuzcuoğulları tarafından verildi. 2015 yılının bu son etkinliği de yüreklerdeki yerini aldı. İLESAM Şiir Dinletilerimize şiire, sanata ve kültüre gönül veren herkesi- üyemiz olsun veya olmasın-bekliyor, 2016 yılının herkese sağlık, sıhhat, afiyet, mutluluk, huzur, başarı ve gönüllerinden geçen her şeyi getirmesini diliyoruz. HABER METNİ ve FOTOĞRAFLAR: Sibel Unur Özdemir *Sayın İhsan Hökelekli’ye konuşma notlarını bizimle paylaştığı için teşekkür ediyoruz. TÜRKİYE İLİM ve EDEBİYAT ESERİ SAHİPLERİ MESLEK BİRLİĞİ İLESAM GENEL MERKEZİ Adres : İzmir 1.Cad. No: 33/16 Aydın Apartmanı, Kat:4 Kızılay / ANKARA Tel : 0 312 419 49 38 Faks : 0 312 419 49 39 Web : www.ilesam.org.tr E-Posta : ilesam@ilesam.org.tr
İLESAM CUMARTESİ SOHBETLERİ VE ŞİİR DİNLETİSİ
(26 Aralık 2015)
“Türk Şiiri”
Edebiyatın, sanatın, kültürün ve aktüel konuların konuşulduğu, şiirlerin okunduğu etkinliklerine devam eden Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği’nin gelenekselleşmiş Cumartesi toplantılarından biri daha 26 Aralık 2015 tarihinde İLESAM Kültür Evinde gerçekleştirildi.
Program, İLESAM Genel Başkanı Mehmet Nuri Parmaksız’ın yaptığı açılış konuşmasıyla başladı.
Edebiyatın ve şiirin bölümlere ayrılamayacağını söyleyen Parmaksız “Birikim dediğimiz unsur, insanlarda ve toplumlarda; evrensel ve ulusal boyutta oluşmaktadır. Sanatçı doğup büyüdüğü coğrafyadan, seyrettiği bir filmden, tanıklık ettiği bir olaydan, okuduğu kitaplardan kısaca yaşadıklarından etkilenir. Bir söz vardır. Der ki: ‘Aslan yediği hayvanlardan mürekkeptir.’ Bir sanatçının karşılaştığı sorunlardan, okuduğu kitaplardan, yaşadığı olaylardan etkilenişi o sözdeki gibi mürekkeptir.
Ortaya bir eser çıkarmak sadece yeteneğin ürünü değildir. Yetenek olacak elbette ancak yetenek tek başına yeterli değildir. Araştırma, inceleme yani kitap okuma önemli bir unsurdur. İnsan okuduklarından beslenir. Ve dua da etkilidir. İlle el açıp dua etmekten bahsetmiyorum. Çalışmak da bir çeşit duadır. Bir şeyi arzu etmek, çok istemek ve güzel bir yazı/şiir yazabilmek için çalışmak da duadır. Herkes her şeyi hak ettiğini düşünür; çünkü bu insanın doğasında vardır. Bizler isteyip çabalamalıyız; Allah kısmet eder etmez onu bilemeyiz.
Okumak, araştırmak dedim ama geçmişe baktığımızda okuması-yazması olmasa bile görerek, duyarak, dinleyerek kendini geliştiren ve birbirinden değerli eserler üreten insanları görüyoruz Âşık Veysel gibi. Bir esere can verebilmek için bizim her zaman baktığımız gözle değil, ayrı bir gözle -gönül gözüyle- bakmak gerek. İşte Veysel de görenlerden daha çok görerek eserler verdi.” dedi.
Mehmet Nuri Parmaksız “2016 yılı herkese hayırlar getirsin.” diyerek konuşmasını yapmak üzere İhsan Hökelekli’yi kürsüye davet etti.
Türk şiirinin tarihsel safhalarından başlayarak günümüze gelişini detaylarıyla anlatan İhsan Hökelekli “Şiir tahlili yapmayacağım. Türk şiiri deryadır. Tarihi safhası üzerinde durmak istiyorum. İlk tarih Hunlarla başlar. Cilalı Taş Devri’nde demirin eritilmesine kadar çok iyi hizmetleri olmuştur. Tarih yazının icadıyla, medeniyet ateşin bulunmasıyla başlar.
Hunlar, Çinliler ile komşudur. Şiir, Uygurlularla başlar. Uygurlar matbaa kullanmasını biliyorlardı. Türk şiirine ait bilinen ilk örnek, Hun Türklerinden kalan bir fincan üzerine yazılmış bir koşuğa ait dörtlüktür.
Kaşgarlı Mahmut, Divan-ı Lügat üt Türk’i adlı eserinde Coci veya Cuci diye okunabilecek bir Türk şairinden söz eder.
Bilinen ilk Türk şairlerinin, Uygur şairlerinin olmasının sebebi ise Uygurların yarı yerleşik bir hayat sürmeleri ve matbaa kullanmasını bilmeleridir.
Kaşgarlı Mahmut’un Divan-ı Lügat üt Türk adlı eserinde ve Turfan kazılarındaki metinlerde adlarına ve şiirlerine rastlanan ilk Türk Şairleri Aprın Çor Tigin, Çuçu, Ki-ki, Kül Tarkan, Asıg Tutung, Pratyaya Şiri, Kalun Kayşı, Çisuya Tutung’dur.
İslamiyet Öncesi Türk şiirinin anlatımı sözlüdür. Dini törenlerde (şölen, sığır, yuğ) doğmuş, din dışı törenlerde gelişmiştir. Edebi ürünler manzumdur. Aşk, kahramanlık, tabiat, ölüm konuları işlenmiştir. Edebi ürünler anonimdir, bunlara milli özellikler hâkimdir.
İslamiyet öncesi Türk edebiyatı ya da Destan dönemi Türk edebiyatı, Türklerin İslamiyet’i kabulünden önceki dönemlerdeki Türk edebiyatıdır. İlk Türkçe edebi eserler bu dönemde verilmiştir. Saka Devri Destanları, Hun Devri Destanları, Göktürk Destanları, Uygur Devri Destanları İslamiyet öncesindeki Türk destanlarıdır. Sözlü dönem destanları toplumun ortak görüşünü yansıtmıştır. Konuları bakımından savaş, deprem, yangın, mizah, ünlü kişilerin yaşamları şeklinde gruplandırma yapmaktadır. Destanlar yazıya geçirilmedikleri için bugün bunların ancak konuları bilinmektedir. Bunlar da İran, Çin ve Arap kaynaklıdırlar. Alp Er Tunga Destanı, Şu Destanı, Hun Devri Destanları, Göktürk Destanı, Bozkurt Destanı, Ergenekon Destanı, Uygur Devri Destanı, Türeyiş Destanı, Göç Destanı İslamiyet öncesi destanlarıdır.
Oğuz Türkleri, Anadolu’ya dilleriyle, gelenekleriyle, geleneksel halk edebiyatlarıyla gelmişlerdir. Halk edebiyatında şiirler saz ile söylenirdi. Dili, halk diliydi. Nazım şekli olarak mani, ölüm, hasret, ayrılık gibi duygusal konular, doğa sevgisi, yiğitlik ve zamandan şikâyet işlenmiştir. Halk şairleri, hayat hikâyeleri ve şiirleri cönk adı verilen eserlerde buluşur.
13.yy.da Yunus Emre, 14.yy.da Kaygusuz Abdal, 15.yy.da Hacı Bayram Veli, 16.yy.da Köroğlu, Pir sultan Abdal, 17.yy.da Niyazi Mısri, Aziz Mahmut Hüdai, Kayıkçı Kul Mustafa, Karacaoğlan, 18.yy.da Erzurumlu İbrahim Hakkı, 19.yy.da Bayburtlu Zihni, Erzurumlu Emrah halk edebiyatının önemli şairlerindendir.
Divan Edebiyatı, Türklerin İslam dinini benimsemesinden sonra ortaya çıkan yazılı edebiyattır. İlk örnekleri 13.yy.da ortaya çıkmıştır. Bu edebiyatın ilk ürünlerini veren Hoca Dehhani’dir. Bu edebiyata ‘divan edebiyatı’ denmesi II. Meşrutiyet (1908-1920) zamanına dayanır.
Tanzimat Fermanı’nın ilanından sonra Tanzimat Edebiyatı’nın tohumları serpilmeye başlanmıştır. Batılı tarzda ilk eserler bu dönemde verilmeye başlanmıştır. Hak, adalet, özgürlük, vatan kelimeleri bu dönemde ilk defa kullanılmaya başlamıştır. Kendi arasında (birinci-ikinci) ikiye ayrılır. Birinci dönem sanatçıları Şinasi, Namık Kemal, Ziya Paşa, Ahmet Mithat Efendi, ikinci dönem sanatçılarına göre daha halkçı olmuşlardır. İkinci dönem Tanzimat Edebiyatı’nda ‘Sanat, sanat içindir.’ görüşü benimsenmiştir.
Edebiyat-ı Cedide 1896-1901 tarihleri arasında Avrupa tesiri ile meydana gelen edebiyat cereyanına verilen isimdir.
Fecr-i Ati şiirinin genel özellikleri içerisinde aşk ve doğa konulu şiirler yer almaktadır. Şiirde konudan çok söyleyiş önemlidir. Bu dönem şiirleri ‘Sanat, sanat içindir.’ görüşüyle yazılmıştır. Bu dönemin en güçlü şairi Ahmet Haşim’dir.
Fecr-i Ati döneminden sonra Hecenin Beş Şairi (Beş Hececiler) görülüyor. Bu şairler 1917’de Selanik’de ‘Genç Kalemler’le başlayan Milli Edebiyat akımının ilklerine bağlı olarak, halk şiirimizin özelliklerinden, yerli kaynaklarımızdan yararlanarak, şiirimizin aruzdan heceye geçişinde önemli rol oynamışlardır. Eserlerdeki dil, konuşma dili olmuştur. Halit Fahri Ozansoy, Enis Behiç Koryürek, Yusuf Ziya Ortaç, Orhan Seyfi Orhon, Faruk Nafız Çamlıbel bu dönemin şairleridir.
Aruz vezni, şiirleri güzel okumak için Hilleli Bi Ahmet tarafından meydana getirilmiş bir söz yazma tekniğidir. İmale, zihaf, med, ulama aruz ölçüsünün özelliklerindendir.
Hece vezni, mısralarda hece sayısının eşitliğine dayanan vezin şeklidir. Türk şiirinin milli ölçüsüdür. Üçten yirmiye kadar değişik ölçülerde bulunabilir.
Serbest vezinli şiirlerde mısraların sıralanışı veya hecelerin dizilişi herhangi bir kurala bağlı değildir.
Hece şiiri, şiirlerin mayasıdır. Besteye uygundur. Bestelenen serbest şiir azdır.
Mısra sonlarında bulunup yazılış ve okunuşları aynı, anlam veya görevleri farklı olan kelime ve eklerin benzerliğine kafiye denir. Kafiye, şiirin ahenk gücünün artmasını, hafızada kalmasını sağlar.
Mısra sonlarındaki yazılışları, okunuşları, anlamları ve görevleri aynı olan eklerin veya kelimelerin tekrarına denir. Redif genellikle kafiyeden sonra gelir.” diyerek sözlerine son verdi.
Namdar Rahmi’den, Arif Nihat Asya’dan, Abdurrahim Karakoç’tan, Behçet Necatigil’den, Ataol Behramoğlu’ndan da şiir örnekleri sunan ve konuşmasının akabinde kendisine yöneltilen soruları da cevaplayan İhsan Hökelekli’ye katkılarından dolayı Cemal Tuzcuoğulları tarafından bir “Teşekkür Belgesi” takdim edildi.
Etkinliğin ikinci yarısını oluşturan Şiir Dinletisi İbrahim Yaman tarafından sunuldu.
Ankara, hatıralar, yeni doğan gün, İsmet İnönü’ye mektup, aşk, sevgi, şair temalı şiirler güne güzellik kattı.
Etkinliğe katılan isimler arasında İsmet Bora Binatlı, Vedat Fidanboy, Sevinç Doğancan Güven, Ertuğrul Yılmaz, Hüseyin Atmacaoğlu, Seyfettin Çoban, Halil Yazanel, Kemalettin Kalkan, Necati Özdenkoş, Hayrettin Gültekin, Niyazi Bali, Selahattin Dündar, Şakir Susuz, Sibel Unur Özdemir, Cahit Karaç, Nurettin Gür Ozanoğlu, Yücel Muş, Efkan Ötgen, Orhan Vergili, Kemal Türk, Sadık Kılıç, Yeter Bektaş, Cihat Solmaz, Mahir Ünat, Fahrettin Alay, Fatma Aydınlı, Meliha Sevilir, Ozan Sevdai ve Zeliha Altındal da vardı.
İLESAM, Cumartesi etkinliklerine katılan üyelerini Meslek Birliği’nin kültürel faaliyetlerine katkılarından ve ilim-edebiyat alanındaki hizmetlerinden dolayı birer Teşekkür Belgesi ile onurlandırdı. Katılımcılara “Teşekkür Belgeleri” Cemal Tuzcuoğulları tarafından verildi.
2015 yılının bu son etkinliği de yüreklerdeki yerini aldı.
İLESAM Şiir Dinletilerimize şiire, sanata ve kültüre gönül veren herkesi- üyemiz olsun veya olmasın-bekliyor, 2016 yılının herkese sağlık, sıhhat, afiyet, mutluluk, huzur, başarı ve gönüllerinden geçen her şeyi getirmesini diliyoruz.
HABER METNİ ve FOTOĞRAFLAR: Sibel Unur Özdemir
*Sayın İhsan Hökelekli’ye konuşma notlarını bizimle paylaştığı için teşekkür ediyoruz.
TÜRKİYE İLİM ve EDEBİYAT ESERİ SAHİPLERİ MESLEK BİRLİĞİ
İLESAM GENEL MERKEZİ
Adres
:
İzmir 1.Cad. No: 33/16 Aydın Apartmanı, Kat:4 Kızılay / ANKARA
Tel
0 312 419 49 38
Faks
0 312 419 49 39
Web
www.ilesam.org.tr
E-Posta
ilesam@ilesam.org.tr
Adınız Soyadınız
Girilecek rakam : 917204
Lütfen yukarıdaki rakamları yazınız.