Musikinin Sağlık Üzerindeki Etkileri - İLESAM CUMARTESİ SOHBETLERİ VE ŞİİR DİNLETİSİ - 23 Şubat 2019

 / ETKİNLİKLERİMİZ

İLESAM CUMARTESİ SOHBETLERİ VE ŞİİR DİNLETİSİ 

        
 Musikinin Sağlık Üzerindeki Etkileri

23 Şubat 2019 Cumartesi, Saat:14.00 

İLESAM Genel Merkezi Salonu

 


Edebiyatın, sanatın, kültürün ve aktüel konuların konuşulduğu, şiirlerin okunduğu etkinliklerine devam eden Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliğinin Cumartesi toplantılarından biri daha 23 Şubat 2019 tarihinde İLESAM Kültür Evinde gerçekleştirildi.
İLESAM Yönetim Kurulu Üyesi Durak Turan Düz'ün yaptığı açılış konuşmasıyla başlayan program, Bekir Aksoy'un Musikinin Sağlık Üzerindeki Etkileri konusunu anlatması ile devam etti.


Görüntünün olası içeriği: 1 kişi, yazı

Sayın Bekir Aksoy'a konuşma metnini bizlerle paylaştığı için teşekkür ediyor ve metni sizlere aktarıyoruz.

Görüntünün olası içeriği: 1 kişi


                                        MUSİKİNİN SAĞLIĞIMIZ İLE İLGİSİ                            

      “Ses ve işitme” canlılara verilen en önemli özelliklerden ikisidir. İnsanlarda ses ve işitme, temel ihtiyaçlar ötesinde, yüceltilmiş bazı görevleri de üstlenmiştir. Güzel sesi duymak, haz duygularını okşayan müzik melodilerini dinlemek dinlendirici, haz verici şeylerdir. Bunlar sesin olumlu, hoşa giden yanları iken, birde hoşa gitmeyen türde sesler vardır ki, işte o zaman “gürültüden” söz edilir.

Fiziki nitelikleri insanın diğer insanlarla ve çevresiyle olan ilişkileri bozduğunda veya o ses ile ortaya çıkan akustik enerji kişide gereksiz stres oluşturup gerçek fizyolojik yıkıma neden olduğunda, ses “gürültü” olur.

Gürültü, bugünün, teknoloji çağında ferdi alanı tehdit eden, hatta bunu ortadan kaldıran unsurların başında gelir. Bu sebeple de sıkıntı verici, nahoş hisler uyandırıcı bir stres faktörü olarak ele alınmalıdır. Demek ki gürültü insanın gerek fiziki ve gerekse ruhsal sağlığı için stres yapıcı bir faktördür.

          İdrak, dikkat, hafıza, zeka, düşünce ve korunma melekeleri gibi psikolojik melekelerin birlikte düzenli, ahenkli bir şekilde çalışmaları ile insan sağlıklı bir ruh yapısına sahip olur.

Gürültü, ruhsal dengemizi etkiler. Gürültü, beyin biyokimyasını etkiler,  beynin omurilik sıvısı seviyesinde ve beyin dokusundaki miktarlarını ve metabolizmalarını değiştirebilir.

Hava kirliliği, çevre kirliliği gibi,gürültü kirliliği de toplum hastalığı olarak önem kazanmaya başlamıştır. İnsan beyni dışarıdan birtakım tembihler alarak gelişir. Ancak, bu tembihlerin, onda “haz duygusu” meydana getirecek cinsten tembihler olması gerekir. Güzel bir dünya yerine, çirkinliklerle dolu bir dünyayı seyretmek veya kuş cıvıltılarından veya tatlı musiki nağmelerine kadar gönlümüze hoş gelen şeyler yerine, kulaklarımızı tahriş eden gürültüler içinde yaşamaya mecbur olmak, sadece sinirlerimizi bozmakla kalmaz, meydana getireceği çeşitli kişilik kusurları sonucunda insanı içinde yaşadığı topluma düşman edebilir. Nice saldırganlık halleri gürültüye reaksiyon olarak ortaya çıkmıştır.

        Ses tembihi, hem de bir musiki gibi ritmik tembihler, rahim içi hayatta annemizin kalbinin atışlarını dinlemekle başlar. Sonra hayat boyu kendi kalp seslerimizi duyarız. O halde “sesin” farkına vardığımız ilk elemanı “ritm”dir. Ses, çevremizdeki havanın ritmik titreşimleriyle hasıl olur. Bu titreşimlerin frekansı, sesin incelik ve kalınlığını, perdesini, tonunu meydana getirir. Bir sesin bunun gibi belirleyici bir çok elemanı vardır. Bütün bunlar bizim sinir sistemimize ulaştıkları zaman, bir zevk duygusunu meydana getirecekleri yerde, sıkıntıya ve huzursuzluğa sebep olurlarsa onun adına “gürültü” denir. Bu tariften de anlaşılacağı gibi, bugün musiki olduğu zannedilen birçok ses de aslında birer gürültü örneğidir.Şimdi de ses ve musikinin insan sağlığı üzerindeki etkilerini anlatmaya çalışalım.

           GÜNÜMÜZDE DÜNYADA MÜZİK İLE TEDAVİ

     1977'de Amerika müzikle tedaviyi bir bilim dalı olarak kabul etmiştir. Müzik terapisi psikiyatri temelli hastalıklarda 1950’lerden bu yana etkin olarak kullanılmaktadır.Türkiye, müzikle tedavinin yeni gelişmekte olan birkaç kuruluş haricinde öneminin henüz farkında değildir. Oysa Farabi, Razi, İbn-i Sina ve Gevrekzade Hasan Efendi gibi Türk alimleri bu alanda çok önemli çalışmalara imza atmışlardı. Batı dünyası da 20. yüzyılın ortalarında keşfettiği müzikle tedavi ya da terapiyi, alternatif tedavi yöntemi değil, geleneksel tıbba uygun ve kuralları kendine has bilimsel bir tedavi yöntemi olarak kabul etmiştir. İkinci Dünya Savaşı’nda yaralanan askerlerin terapisinde ilk olarak müzikten yararlanılmıştır. Ardından, 1947’de ABD’nin Michigan Devlet Hastanesi’nde müzik,tedavi programına alınır. Böylece bu konuda araştırmalar hızlanır. Depresyon, şizofreni, zeka geriliği, alkol ve madde bağımlığı ile mücadelede müzik tedavi yöntemine başvurulur. Yeni teknik ve pratik uygulama biçimleri geliştirilir. Amerikan Müzikterapi Birliği 1997’de bir tanımlama yaparak son noktayı koyar: “Müzikterapi, bazı bireylerin fiziksel, psikolojik, sosyal ve zihinsel ihtiyaçlarını karşılamada müziği ve müzik aktivitelerini kullanan uzmanlık dalıdır.” Bugün Batı’da hastane, klinik, gündüz bakımevi, okul, madde bağımlılığı merkezi gibi yerlerde beş binden fazla uzman, müzik terapisi uygulamaktadır. Şüphesiz, bunda etkili olan temel faktör son yıllarda müzik ve beyin araştırmalarında elde edilen verilerdir. Müziğin, özellikle serotonin, norepinefrin, dopamin, melatonin, kortizol, adrenalin, testosteron gibi psikiyatrik hastalıkların oluşumunda etkili hormonlara; kan basıncı, solunum ritmi, solunum kalitesi, nabız sayısı gibi fizyolojik olaylara olumlu etki yaptığı artık bilinmektedir. Amerikalı anestezi uzmanı Dr. Fred Schwartz, anne karnındaki sesleri Özel bir mikrofon aracılığıyla kaydederek erken doğan bebeklere dinletti. Bebekler kısa sürede kilo almaya başlamış ve daha sağlıklı bir gelişim göstermişlerdi. Üstelik eskisine oranla daha sakin davranıyorlardı. Erken doğan bebeklerin bakımları masraflı işlemler gerektirdiği için, bu bulgu büyük önem taşıyor. Anne karnındaki sesler, yetişkinler üzerinde de olumlu etkiler yaratıyor.Ruh hastası yetişkinler, bu sesler kendilerini ana rahmindeki o güvenli dünyaya götürdüğü için kolayca sakinleşebiliyorlar Elde edilen verilere göre, işitme duyusu, organizmayı görme duyusundan çok daha Önce yönlendirmeye başlıyor. Anne karnındaki embriyo, hiçbir duyusunun aktif olmadığı dönemde işitme yetisine sahiptir. Anne karnındaki bebek, fetüs evresinde ilk duygulanımları sesler aracılığı ile yaşıyor. Bunlar, annenin kalp atışı, nefes alıp vermesi ve dolaşım sistemine ait sesler bebeğin anne karnına düştüğü ve gelişme dönemindeki hayatına etki eden ilk sesler olup onun gelişimini de etkilemektedir. En son teknoloji ürünü çeşitli müzik ekipmanları, günümüzde artık yalnızca hastanelerin koridor ve odalarına yayın yapan aletler olarak değil, tedavi işlemlerinin yapıldığı tüm birimlerde basit bir oksijen tüpü kadar vazgeçilmez sağlık gereci olarak da kabul görüyor. Hastalar, herhangi bir lokal anestezi sırasında ne dinlemek istediklerine kendileri karar verebiliyorlar. Seçenekler, tekno müzikten big-band’e ya da klasik müzikten etnik müziklere kadar uzanan geniş bir yelpaze oluşturuyor. Bu nedenle, artık “müzikle anestezi” uygulamasının vazgeçilmezleri arasına “müzik anamnezi” de girmiş durumda. Yani, operasyon öncesi uzman doktorlar, hastaya, en sevdiği müziği, hangi müziklerin ona güzel anılar çağrıştırdığını ve hastanın herhangi bir müzik aleti çalıp çalmadığını sormakla işe başlıyorlar. Bu bilgiler doğrultusunda o hasta için özgün bir kişisel “anestezik müzik programı” hazırlanıyor. Bu müzik, ameliyat öncesinde, ameliyat sırasında ve sonrasında hastaya eşlik ediyor. Ameliyathanelerde müzik kullanımı yalnızca hastaları etkilemiyor, cerrahların da rahatlamasını sağlıyor. Ameliyat ekibinin nabız ve tansiyonları en beklenmedik durumlarda bile yükselmiyor. İstatistikler, anestezik müzik sayesinde ameliyatlarda kullanılan narkoz malzemesinde yaklaşık yüzde 50’lik bir tasarruf sağlandığını gösteriyor. Öte yandan, pek çok hastanın müzik dinlerken daha sakin davrandığı, bu nedenle de ameliyat sonrası komplikasyonların azaldığı veya hiç görülmediği ve buna bağlı olarak hastanede yatma sürecinin de önemli ölçüde kısaldığı tesbit edilmiştir. Önümüzdeki yıllarda, tedavi edici müzik CD’lerinin eczane vitrinlerinde boy göstereceğini söylemek, her halde çok uzak bir olasılık olmasa gerek! Sesi duyarken, müziği algılayamamak! Hannover’daki Müzik Yüksekokulu’nda görevli müzik fizyolojisi ve nöroloji uzmanı Eckart Altenmüller, müziğin konser salonlarında değil, ilk olarak beyinde oluştuğunu söylüyor. Bize garip gelebilir belki, ama müzik aslında kulaktan beyne aktarılan bir demet fiziksel uyarıdan başka bir şey değil. Bu uyarılar, beynimizde gerçekleşen bir dizi işlemden sonra müziğe dönüşüyor. Dolayısıyla, bazıinsanlar sağlıklı bir şekilde işitebildikleri halde, patolojik nedenlerle, bazı nörolojik bağların iyi işlememesi sonucu, müziği algılayamıyorlar.(Toplumumuzda bu olaya bu kişinin müzik kulağı var deriz).Bilim dünyası, organizmanın fizyolojik mekanizmalarını bilgisayar teknolojisinin sunduğu olanaklarla yavaş yavaş çözmeye başladı. Ses, ritim ve hareketler büyük bir hassasiyetle kaydedebilen video sistemleri sayesinde artık ayrıntılı incelemeler yapılabiliyor. Bulgular, bilgileri hemen alma ve işleme konusunda, insanoğlundaki işitme duyusunun görme duyusundan daha gelişmiş olduğunu gösteriyor.Gelişimsel biyoloji uzmanları, eski çağlarda hayatta kalabilmek için iyi işiten kulakların çok önemli olduğunu vurguluyorlar. Yaprak hışırtısı ya da dallardan gelen çıtırtıları işitebilmek, yaklaşan bir tehlikeyi ve nereden geldiğini anlayıp hemen oradan uzaklaşmak, canlıların hayatta kalabilme reçeteleriydi. Hastalıkların bir nedenide “Doğadaki müziğin kaybolması”veya insan fizyolojine uygunluğunun azalması olabilirmi? Almanya’nın Lüdcnscheid kentindeki Hellersen Sporcu Hastanesi’nden anestezi uzmanı Dr. Ralph Spintge, bugüne kadar yürüttükleri araştırmalar ve klinik gözlemlerde, müzik ile tıp arasındaki tedavi edici bağlantıyı oluşturan etkenin ritm olduğu sonucuna varmış: “Müziği, nefes almak suretiyle gerçekleşen kalp atımından beyin etkinliklerindeki döngülere kadar, insandaki iç ritmin bir yansıması olarak değerlendiriyorum. Bu nedenle, organizmayı dışarıdan kalıcı olarak etkileyecek tek şeyin de ritm olduğunu düşünüyorum,”demektedir. Yeryüzünde yaşayan tüm canlılar belirli ritimleri izleyerek yıllara, ayın evrelerine, geceye ve gündüze, hatta gelgite uyum sağlıyor. Hayatın yetişilmez hızlılığı içinde kalan insanoğlu için fizyoloji uzmanları, pek çok hastalığın bu ritimlerin kaybolması nedeniyle ortaya çıktığını saptamış durumdalar! Örneğin; astım krizleri daha çok gece yaşanıyor, ya da kalp enfarktüsü sabah 10-12 saatleri arasında yoğunlaşıyor. Kalp atışımız, sağlıklı ve rahat olduğumuz durumlarda yumuşak bir ritim izlerken; korku, ağrı duyumu ya da diğer stresli durumlarda hızlanıyor.

      Felci yenen ritimler;

Colorado Devlet Üniversitesi Biyomedikal Müzik Araştırmaları Merkezi başkanı Prof. Dr. Michael Thaut da, terapide kullanılan müziklerdeki belirleyici unsurun ritm olduğunu düşünüyor. Thaut, neredeyse mucize olarak ünitelenebilecek örnekler veriyor. Müzik eşliğindeki terapi seansları sonunda felçli hastalar yeniden yürümeye, konuşma becerisini kaybedenler de yeniden konuşmaya başlamışlar ! Bu kadar da değil... Walkman İle dinlenecek basit bir marş müziği, Parkinsonlu veya felçli hastaları yeniden adım atar hale getirebilmiş. Felçli hastalar için bilimsel kriterler dikkate alınarak tasarlanıp uygulanan müzik terapisi sonucundaki iyileşme oranı yüzde 25’i bulabiliyor. Hafızaları bütünüyle kaybolmuş gibi görünen alzheimer hastalarına çocukluklarından aşina oldukları müzikler dinletildiğinde, o müzikle bağlantılı anıların yeniden canlandığı gözlenmiş! Müzikli terapiler sonunda, konuşma yetilerini kaybeden bir kısım alzheimer hastası artık yeniden konuşabiliyor! Thaut ve ekibinin elde ettiği sonuçlara göre, insan beyni dışarıdan verilen bir ritmi çok hızlı algılayıp, hemen harekete dönüştürebiliyor.(Buna bizim toplumumuzdan bir örnek vermeye çalışırsak Roman vatandaşlarımız,ritmik bir müzik duydukları anda hemen o müziğin ritmine uygun olarak ya hemen oyun oynamaya veya o müziğe eşlik etmeye başlarlar,normal insan davranışlarında da içlerinde bir ritmik kıpırtı oluşur.)  Sağlıklı insanların verilen bir ritme uyum sağlamaları zor değil. Ancak felçli ya da Parkinsonlu hastalar düzenli adımlarla yürüyebilmede veya adımlarını kontrol ederek köşeleri dönmede zorluk çekiyorlar. Uyarıcı mekanizmanın beyin travması geçirmiş kişilerde de işleyip işlemediğini ortaya çıkartmak isteyen Thaut’un ekibi şaşırtıcı sonuçlar elde etti. Örneğin, normal koşullarda ayaklarını yerden kaldıramayan felçli hastalar, uygun ritimdeki bir müzik eşliğinde rehabilite edildiklerinde, neredeyse eskisi kadar rahat yürümeye başladılar. Tedavinin ileri dönemlerinde giderek rutinleşen bu uygulamanın amacı, ritmi “içselleştirmek”, yani ihtiyaç duyduğunda hastanın otomatik olarak bu alışkanlığını kullanabilmesini sağlamak. Böylelikle hastalar, zaman içinde müzik olmadan da normal hareket etmeye başlıyorlar. Daha sonra yapılan muayeneler, bu şekilde egzersiz yaptırılan hastaların beyinlerindeki motor hareket koordinasyon yeteneğinin zamanla düzeldiğini gösterdi. New York’taki Beth Israel Tıp Merkezi’nde çalışan Joanne Loewy, bir aylık ile dört yaş arasındaki grubu kapsayan, aıds'li, lösemili, astımlı ve ağır beyin travması geçirmiş çocuklar üzerinde yaptığı uzun soluklu araştırmalarda, ritim ve seslerin beyni ve beynin kontrolündeki bedensel işlemleri olumlu etkilediğini gözlemledi. Müzikal terapi, sakinleştirici ilaçlarla aynı etkiyi yaratıyordu, üstelik de yan etkisiz. Müzik, nefes alışverişlerini senkronize ediyor, ağrıyı hafifletiyor ve vücudun bağışıklık sistemini güçlendiriyordu. Müzikle tedavinin bir başka yararı da, hastaların doktor ve tedavi kurumuna daha kolay güven duymalarını sağlıyor olmasıydı. Bu amaçla, çocuklara yapılan müdahaleler sırasında dinletilmek üzere çocuk şarkıları, klasik müzik ve “anne karnı” melodileri geliştirildi. Bu konuda çeşitli araştırmalar yürüten, Hellersen Sporcu Hastanesi anestezi uzmanı Ralph Spintge de, 120 binden fazla hasta üzerinde yaptığı araştırmada, ameliyattan önce ve ameliyat sırasında müzik dinletilen hastaların yüzde 5O’sinin daha az narkoza ihtiyaç duyduğunu ortaya çıkardı. Omuriliğe enjeksiyonla müdahale gibi, hastanın bilincinin yerinde olması gereken çok ağrılı operasyonlarda yararlanılan müzik, etkili bir anestezik yerine geçebiliyordu. Spintge, bu müziklerde ritmin “canlı” ve değişken olması gerektiğini belirtiyor. Sert ve tekdüze ritimli bir müziğin ters etki yapması olasılığı var. Çünkü, yapılan deneylerde sağlıklı bir organizmanın ritminde de dalgalanmalar görülebiliyor.

    MÜZİK İNEKLERİN SÜT VERİMİNİ DE ETKİLEMEKTEDİR

        Evinde çicek yetiştirenlere onlara müzik dinletmeleri önerilir. Böylece çiçeklerin daha sağlıklı olacağı,yapraklarının daha parlak ve canlı olacağı söylenir.Bu kanaat doğrudur ve bununla ilgili birçok deneyler de mevcuttur. Avrupa `da ineklerin daha fazla süt vermesini sağlamak amacıyla müzikten yararlanılıyor ve ineklere müzik dinletilerek verimlilikleri artırılıyor. Çünkü ineğin verdiği süt, ortamın ışığına, hayvanlara dinlettirilen müziğin türüne göre değişiklik gösteriyor. Yine aynı şekilde müziğin bitkileri nasıl etkilediği yönünde de araştırmalar devam ediyor.

             HASTALIKLARIN TEDAVİSİNDE MÜZİKOTERAPİ

      Daha çok ruhsal hastalıklarda kullanılıyor. Özellikle kronik hastalığı olan hastalarda müziğin daha etkin kullanılması için yoğun bir çalışma yapılıyor. Çünkü her hastalıkta ve her ruh halinde insanların tepkileri farklıdır. Kanser, kalp hastalığı, diyabet gibi kronik hastalıklarda da hastanın moralinin yüksek olması büyük önem taşıyor. Müzik günlük hayatın koşuşturması içindeki günümüz insanına dinlenme, stresle mücadele etme, kaygılardan kurtulma ve sıkıntılarından uzaklaşma konularında yardımcı oluyor. Kısacası ‘müzik ruhun gıdasıdır` sözü koruyucu tıp açısından önemli bir anlam ifade ediyor. Hiçbir zaman saat 12 hizasında bir insan bulamazsınız. Yani çeşitli ruh tepkileri var. İnsanın bir tarafı depresif ise bir tarafı da maniktir. Her insanın ömrü boyunca ya manik tarafı ağır basar ya da depresif tarafı. Yani insanlar gezinen ruh haline sahiptir. Bir bakarsınız bir dönem çok neşelidir, bir bakarsınız karalar bağlamıştır. İşte bu noktalarda insanların hayatlarındaki faktörler ruh halinde etkili oluyor. Müzik de bu faktörlerden biridir. İnsanın kendisini iyi hissetmesini sağlayan müzik bu noktada önem kazanır.Bizim tıp dünyamızın da yıllar önce atalarımızın kullandığı bu sihirli şifa kaynağını günümüzde de kullanmaları gerektiği inancındayım.

Görüntünün olası içeriği: 1 kişi

   TÜRK TARİHİNDE MÜZİKLE TEDAVİ

       Orta Asya Türk Kültüründe Müzikle Tedavi Orta Asya döneminde kullanılan kopuz veya saz tedavi edici, iyi ruhları çağıran, kötü ruhları kovan önemli bir çalgı olarak kullanılmıştır. Ayrıca Altaylar ve kuzeyinde davullar da hasta tedavisinde ve dini törenlerde özellikle “şamanlar” tarafından kullanılmıştır. Şaman herşeyden önce kendine özgü tekniğiyle, ruhu göklere yükselten veya yer altına indiren bedenin vücuttan ayrıldığını hissettiren bir trans (aşkın) ustasıdır. Kendisi davul (kam davulu)çalarak ruhları hükmü altına alır, ölülerle, şeytanlarla, cin ve perilerle irtibat kurarak hastalara şifa dağıtırdı. Daha sonra İslam dini tesiri ile “Baksı” adındaki tedavi eden hekimler Altay, Kaşgar, Kırgız Türklerinde ortaya çıkmıştır. Baksı, seans süresince müzik, şiir, taklit ve dansı sanatkar bir biçimde birleştirerek hastayı iyileştirmeye çalışmıştır. Kendisinden tamamen geçtiği zaman(trans) yaptığı dansın özellikle iyileştirici bir güce sahip olduğuna inanılmıştır. Yine Özbekistan’da da pek meşhur olmasa da halkın içinde “Kinne Yöyücü” ler yani nazar değen insanları tedavi edenler olmuştur. Onların da tedavileri, yine şarkı söyleyerek veya dans ederek şeytanı kişinin ruhundan kovmayı hedefleyerek olmuştur.  Hala bu faaliyetlerini sürdüren Baksılar Orta Asya Türkleri arasında yaşamaktadır.  1154 yılında Şam’da Türk asıllı Selçuklu Atabeği Nureddin Zengî’nin kurduğu ve yapı olarak günümüze kadar ulaşan en eski Türk Tıbbiyesi “Nureddin Hastanesi”nin ilk başhekimi Muhammed bin Abdullah Al-Bahili, aynı zamanda müzisyen olup, musikinin, hastalıkların tedavisindeki etkisini incelemiştir. İlk dönem Osmanlı hastane ve tıbbiyelerinden 1399 yılında Bursa’da kurulan Yıldırım Bayezit Dârüşşifası, 1470'de İstanbul’da kurulan Fatih Dârüşşifası ve 1488 yılında hizmete açılan Sultan II.Bayezit Edirne Dârüşşifası, akıl ve ruh hastalarının ve diğer hastaların tedavilerinde musikiden yararlandıkları bilinen merkezlerimizdir. Fatih Dönemi’nde 1478 yılında kurulan Topkapı Sarayı’nın Enderûn(Saray Üniversitesi) hastanesinde çocuk yaştaki öğrencilerin musiki ile tedavi edildiği, İstanbul’u ziyaret eden Baron J.B. Tavernier’in Paris’te yayınlanan Topkapı Sarayı’na ait eserinde belirtilmektedir. Osmanlı şair hekimlerinden 1693 yılında öldüğü bilinen ŞUURİ Hasan Efendi, “T’adil-ül Emzice” adlı eserinde musikinin tıpla olan ilgisini şöyle anlatıyor: “Musiki ilminin, diğer ilimlerde olduğu gibi tıp ilmiyle de ilişkisi olduğu aşikârdır. Nabzın vuruşları makamların usullerine göredir. Nabız hareketlerinin her biri bir makama ve nağmeye uymaktadır. Nabzın hareketi makamlar usulüne (ritmine) aykırı olsa, bu, hayırlı bir belirli değildir. Nabız hareketi ve usulden haberi yoksa hekimlikte yetkin ve sanatında becerikli olmayıp hastalıkları tanımada güçsüzdür.” 

 Yukarıda da bahsettiğimiz gibi bu alanda ünlenen ilk tıp fakültesi, 1154’de Nureddin Zengi taralından Şam’da yaptırılan Nureddin Şifahanesi idi. 1648de Şifahaneyi gezen Evliya Çelebi,ünlü seyahatnamesinde, burada uygulanan tedavi yöntemlerinden söz eder. Çelebi'nin aktardığı kadarıyla, Nureddin Şifahanesi’nde, hüznün yok edilmesi amacıyla güzel sesli hanende ve sazendelerin günde üç kez fasıl yapıp meşk ettiklerini beyan etmiştir. Osmanlı İmparatorluğunda, Sultan II. Bayezid’in 1488 yılında Edirne’de Tunca Nehri kenarında yaptırttığı Darülşifa’da sinir hastaları müzikle tedavi ediliyor, çok olumlu sonuçlar alınıyordu. Darülşifa, günümüzde Türk psikiyatri tarihinden örneklerin de sergilendiği bir sağlık müzesi olarak hizmet veriyor.Sultan III.Selim zamanında yaşayan hekimbaşı gevrekzade Hasan Efendi çocuk psikiyatrisi ve hastalıklarında makamların etkilerini incelemiş ve bunu bir kitap haline getirmişti. Kitapta; rast makamının felçlilere iyi geldiği, büzürk makamının korkuyu azalttığı, hicaz makamının idrar zorluğuna iyi geldiği, ırak makamının çocuktaki menenjit ve hafakan hastalıklarının tedavisinde yararlı olduğu, ısfahan makamının zihni açtığı, ateşli hastalıklardan vücudu koruduğu yazılıdır. Gevrekzade’nin bugün bile ilginç karşılanabilecek bir belirlemesi de, insanların renklerine göre müzik zevklerinin de farklılık gösterdiği. Ona göre esmerler rast, kumral ve sarışınlar kuçek makamından etkileniyorlardı. Türk-İslam alimleri ve hekimleri Zekeriya Er-Razi (854-932), Farabi (870-950) ve İbn Sina (980-1037) müzikle tedavinin bilhassa müziğin psişik hastalıkların tedavisinde ilmi esaslarını kurmuşlardır.Farabi musiki-ul kebir adlı eserinde müziğin fizik vre astronomi ile ilişkisini açıklamaya çalışmıştır. Büyük İslam bilgini ve filozoflarından İbn Sina (980-1037) Farabi’nin eserlerinden çok yaralandığını ve hatta musikiyi de ondan öğrenerek tıp mesleğinde uyguladığını ifade etmiş ve şöyle demiştir: “Tedavinin en iyi yollarından, en etkililerinden biri hastanın aklî ve ruhî güçlerini artırmak, ona hastalıkla daha iyi mücadele etmek için cesaret vermek, hastanın çevresini sevimli, hoşa gider hale getirmek ona en iyi musikiyi dinletmek ve onu sevdiği insanlarlabiraraya getirmektir.” İbn Sina’ya göre “ses” varlığımız için zaruridir. Ahenkli bir düzen içersinde, belirli bir şekilde ayarlanmış olan sesler, insan ruhu üzerinde çok derin tesirler yapar. Sesin etkisi insan sanatı ile zenginleştirilir. Yine İbn Sina’ya göre, ses tonu değişiklikleri insanın ruh hallerini belirtir. Müzik bestelerini bize hoş gösteren işitme gücümüz değil, o besteden çeşitli telkinler çıkaran idrak yeteneğimizdir. Bunun için seslerin düzenli olarak birbirine ahengi, besteleri, ahenkli vuruşların düzenli ve kaideye uygun oluşları, insanı derinden derine cezp eder. Sonuç olarak, İslam medeniyeti döneminde, Er-Razi, Farabi, İbn Sina gibi gibi bir çok bilginler ve Türk-İslam hekimleri, psikolojik hastalıkların tedavisinde; ilaç ve müzikle tedavi yöntemlerini kullanmışlar, bu yöntemler, gerek Selçuklu gerekse Osmanlı hekimleri tarafından tatbik edilerek 18.yüzyıla kadar geliştirilmiştir.

Hangi Makam hangi hastalığa iyi geliyor

Bu konuda literatür oldukça zengin olmakla beraber bu listeleri dahada çoğaltmak mümkündür.Hatta hangi milletlerin, hangi ırkların (renklerine göre) hangi makamlardan zevk aldıkları, hangi makamların, günün hangi saatinde okunmasıyla daha çok haz ve huzur vereceği bile saptanmıştır. Seher vakti doğa uyanış mahmurluğu içindeyken saba makamında okunan bir ezanın insan ruhunu nasıl okşadığı birçoğumuzca bilinmekledir. Kahramanlık güfteleri aynı, cenaze marşları ise ayrı makamlarda bestelenir. Bunların usulleri, yani ritimleri de ayrı olup anlatılmak istenilen düşünceye göre değişir.Birçok Türk alimleri ve hekimleri eserlerinde hangi makamın hangi hastalıklara iyi geldiğine ilişkin birçok liste vermişlerdir, buna “Müzikal akrobadin” de diyebiliriz. Evliya Çelebi nin musiki görüşleri; Evliya Çelebinin kendisi  bir müzisyendir. Döneminin müzik üstadı Muhasip Derviş Ömer Gülşenî’den musiki dersleri almıştır. Bu nedenle de musiki ile hastalıkların tedavisinde ileri sürdüğü görüşler değer taşır. Evliya Çelebi, Edirne Dârüşşifası’nı anlatırken, güzel kokuların da hasta ruhlar üzerindeki olumlu etkisinden şöyle söz ediyor.: “Bahar mevsiminde çiçek kısmından sim ve zerrin, deveboynu, müşk-i Rûmî, yasemin, gülnesrin, şebboy, karanfil, reyhan, lâle, sünbül gibi çiçekleri hastalara verip güzel kokularıyla hastaları iyi ederler.” Evliya’nın anlattıklarından da, insan ruhunun hoşlandığı musiki ve güzel kokunun hastalar üzerindeki olumlu etkisi açıkça belirmektedir, makamlar nasıl ki güzel sesin ayrı tonlardaki armonisi ise, değişik kokular da güzel kokunun ayrı ayrı tonlarda oluşturdukları armonilerdir. Diğer makamların da hastalıklarla ilişkisi şöylece sıralanmakta dır: İsfahan Makamı, zihin açıklığı, gönül yenileme, zekayı açma ve hatıraları tazeleme özelliği vardır. Zîrefgent Makamı, sırt ve eklem ağrılarının ve kuluncun tedavisinde faydalıdır. Rehavî Makamı, baş ağrısına ve hafakana devadır. Büzürk Makamı, ateşli hastalıklara iyi gelir, zihni temizler, vesvese ve korkuyu uzaklaştırır, fikre yön verir. Zengûle Makamı, kalp hastalıklarının devasıdır. Hicaz Makamı, idrar zorluğuna iyi gelir, cinsel gücü arttırır. Buselik Makamı, kuluç ve bel ağrılarının ilacıdır. Uşşak Makamı, kalp, karaciğer, sıtma ve mide hastalıklarına faydalıdır.
İbn-i Sina’nın «Kanun» adlı tıp eserini Türkçe’ye çeviren Tokatlı Mustafa Efendinin talebesi, I.Abdülhamit ve II.Selim Dönemi’nde hekimbaşı olan Gevrekzade Hasan Efendi, çocuk psikolojisi konusunda yazmış olduğu “Neticetül-fikriye ve Tedbir-i veladet-ül bikriye” adlı eserinde hangi musiki makamlarının hangi çocuk hastalıklarına iyi geleceğini açıklamaktadır. “Musiki nağmelerinin insani hazlarla ileri derecede ilgisi olduğu için güzel seslerden çocukların da fazlaca haz duymalarından nefsine ferahlık ve huzur, neşe ve sevinç duyup ruhen sükûna kavuşur ve üzüntüden uzaklaşıp uykuya dalar ve her yönden gelişmesine sebep olur” demekte ve aynı eserde hangi makamın hangi çocuk hastalıklarına nasıl etki yaptığını da belirtmektedir. Gevrekzade, Şuurî’den bir yüzyıl sonra yaşamış olduğundan, herhalde onun eserinden de yararlanmış olmalı. Şimdi Gevrekzade ’nin musiki kodeksine bakarsak. Rast Makamı, nağme ve teranesi ile dimağî(beyin) hastalıklardan ileri gelen havale (epilepsi) ve felç hastalıkları önlenir ve tedavi edilir. Irak Makamının, çocuktaki menenjit ve hafakan hastalıklarının tedavisinde çok yararlı olduğu hakkında hekimler birleşmişlerdir. Isfahan Makamı nağmeleri zihni açar, zekâyı arttırır, gönül tazeleyici, düzen verici olup üşüten ve ateş yükselten hastalıklardan vücudu korur. Zîrefgen Makamının etkisi çocukların damağından kaynaklanan ağız çarpılması (yüz felç), felç ve sırt ağrısı, eklem ağrıları, özellikle kulunç hastalığına büyük faydası ve sözü edilen hastalıklara da kuvvetli etkisi vardır. Rehâvî Makamı, çocukların tüm baş ağrılarına faydalı olup burun kanamasına, ağız çarpıklığına, felç ve balgamdan ileri gelen hastalıklara her yönden kaldırıcı ve defedicidir. Büzürk Makamı nağmelerinin de beyin, kulunç ve çocuklarda ortaya çıkan şiddetli hastalıklara büyük yararı olup güçsüzlüğü gidermek ve düşünceyi yönlendirmekte genel etkisi ve sevdayı defedici ve tehlikeden korkma hususunda faydası vardır. Zengule makamı,bu makam çocuğun kalp hastalıklarına,menenjite ve beyni ilgilendiren diğer organların hastalıklarından dolayı meydana gelen kalp ferahlatıcı olup hastalıklardan kurtulmasını sağlar ve mide karaciğer yanmalarını yok eder. Hicaz Makamı nağmelerinin çocuklarda görülen idrar zorluğuna büyük yararı vardır. Buselik Makamının bedene etkileri, çocuklara olan beyin boşaltıcılığı nedeniyle bir  süre sonra meydana gelecek arızalardan kulunç ve kalça ağrısına, soğuk baş ağrısına ve çeş itli göz hastalıklarına açık faydası vardır. Uşşak Makamı gönül yakan nağmeleri küçük çocuklarda kulağına güzel sesle okunursa gündüz ise bütün organlarında dolaşan kuru ve sıcak yellere, yetişkin erkeklerde meydana gelen ayak ağrılarına faydalı olup, söylenmesi çocukların uykusunu getirme ve naz uykusunda dinlenmeye etkisini kesinlikle meydana çıkarır. Hüseynî Makamı ferahlık verir, çocukların karaciğer, kalp ve ruhlarının iltihabını söndürme ve harareti (beden ısısını) düşürme ve mide hararetine ve ergin erkeklerde gizli humma, dört günde bir gelen humma nöbetine ve vücut ısısının düşmesine gayet faydalıdır. Neva Makamı gönül okşayıcı bu makamın da ergenlik çağına gelmiş çocuklarda meydana gelen urk-un nisa hastalığı ve kalça ağrısına tam faydası olup kötü düşünceler adı geçen nağmelerin sürekli olarak söylenmesiyle ortadan kalkıp gönül sevincine pek çok yararı vardır. Bir dönem sonra bu uygulama da ciddiyetini yitirip yozlaşmış ve ehliyetsiz kişilerin içkili olarak musiki icrasına kalkışmaları üzerine de bu güzel geleneğe son verilmiştir. Dârüşşifa’nın büyük kubbe ile örtülü orta salonundan iki basamak merdivenle çıkılan sahne de burada musiki faslı icra edildiğinin yapısal bir tanığıdır.

Türk Müziği makamlarının ruha olan etkileri Farabi’ye göre

şöyle sınıflandırılmıştır:

  1. Rast makamı: İnsana sefa(neşe-huzur) verir.
  2. Rehavi makamı: İnsana beka(sonsuzluk fikri) verir.
  3. Kuçek makamı: İnsana hüzün ve elem verir.
  4. Büzürk makamı: İnsana havf(korku) verir.
  5. Isfahan makamı: İnsana hareket kabiliyeti, güven hissi verir.
  6. Neva makamı: İnsana lezzet ve ferahlık verir.
  7. Uşşak makamı: İnsana gülme hissi verir.
  8. Zirgüle makamı: İnsana uyku verir.
  9. Saba makamı: İnsana cesaret,kuvvet verir.
  10. Buselik makamı: İnsana kuvvet verir.
  11. Hüseyni makamı: İnsana sükunet, rahatlık verir.
  12. Hicaz makamı: İnsana tevazu(alçakgönüllülük) verir.

Farabi Türk müziği makamlarının zamana göre psikolojik etkileri ni de

şu şekilde göstermiştir:

  1. Rehavi makamı: yalancı sabah vaktinde etkili
  2. Hüseyni makamı: sabahleyin etkili
  3. Rast makamı: güneş iki mızrak boyu etkili
  4. Buselik makamı: kuşluk vaktinde etkili
  5. Zirgüle makamı: öğleye doğru etkili
  6. Uşşak makamı: öğle vakti etkili
  7. Hicaz makamı: ikindi vakti etkili
  8. Irak makamı: akşam üstü etkili
  9. Isfahan makamı: gün batarken etkili
  10. Neva makamı: akşam vakti etkili

11-Büzürk makamı: yatsıdan sonra etkili

12-Zirefkend makamı: uyku zamanı etkilidir.

     Ayrıca hastalıklar konusunda da şu bilgilere yer vermiştir;

 Hangi Makam Hangi Hastaliğa İyi Geliyor

1) Rast Makamı: Kemik ve beyne etkili. Fazla uyumayı engeller. Nabzın yükselmesine yardımcı olur. Özellikle çocuk bünyesinde nem hakim olduğu için; bu nedenle oluşan dengesizlikleri düzeltir. Akıl hastalıklarına iyidir. Felç hastalığına devadır.

2) Irak Makamı: Kuşluk ve ikindi vakti etkilidir. Menenjit, beyin ve akıl hastalıklarına faydalıdır. Omuz, kol ve ellere etkilidir. Başın üst tarafına etkisi belirtilmektedir. Lezzet verir, düşünme ve kavrama konusunda etkilidir. Korku gidericidir. Saldırganlığı önleyici ve nevrotik hastaları tedavi edici etkisi vardır. hâr(Ters, kötü) mizaçlılara, sersâm(sersemlik veren hastalık) ve hafakana(çarpıntı ve sıkıntıya) faydalıdır.(Itri nin Bayram tekbiri Irak makamındadır.)

3) Isfahan Makamı: Ateşli hastalıklardan vücudu koruyucu özelliği vardır. Ense, boyun, omuzlar ve sol dirsek için etkilidir. Güven hissi, uyum sağlama, hareket yeteneği, zihin açıklığı, gönül yenileme, düzgünlük verme, zekayı açma ve hatıraları tazeleme özelliği vardır.

4) Zirefkend Makamı: Sırt, mafsal ağrılarına ve kulunca faydalıdır. Beyinle ilgili ağız çarpılmasına, kalp, ciğer, göğüs, kalça ve sağ omuza etkilidir.

5) Büzürk Makamı: Kulunç ve beyin hasarı ile ortaya çıkan şiddetli hastalıklara yararlıdır. Güç kazandırır. Boyun, boğaz, göğüs, ciğer kalp ve yan böğür (basen) için etkilidir.

6) Zengule Makamı: Kalça eklemleri ve bacak içleri ile ilgisi bulunur. Kalp hastalıklarına, menenjit ve beyin hastalıklarına etkilidir. Beyin hastalıkları ve ruh hastalıklarının tedavisi için mide ve karaciğer ateşini yok eder. Bu makam XIII. asırdan önce hicaz makamından ayrılarak oluşmuştur. Hayal ve sırlar telkin eder, uyku verir, masal duygusu verir.

7) Rehavi Makamı: Sağ omuz, baş ağrıları, burun kanamaları, ağız çarpıklığı ve balgamdan gelen hastalıklara, akıl hastalarına faydalıdır. Doğuma yardımcı olur. Göğüs, mide ve yan böğür için faydalıdır.

8) Hüseyni Makamı: Güzellik, iyilik, sessizlik, rahatlık verir ve ferahlatıcı özelliği vardır. Karaciğer ve kalbin iltihabını söndürür. Mide hararetini giderici özelliği vardır. Ateşli nöbetlerin giderilmesinde faydalıdır. Sol omuza etkilidir. Sıtma hastalığına iyidir.

9) Hicaz Makamı: Kemiklere, beyne ve çocuk hastalıklarına tedavi edici etkisi vardır. Üro–genital sisteme ve böbreklere etki gücü fazladır. Alçakgönüllülük duygusu verir. Düşük nabız atımını yükseltir ve göğüs bölgesi diğer önemli etki alanıdır.

10) Nihavend Makamı: Kan dolaşımı, karın bölgesi, kalça, uyluk ve bacak bölgelerine etkilidir. Kulunç, bel ağrısı ve tansiyon rahatsızlıklarına faydalıdır.

11) Neva Makamı: Göğsün sağ tarafına, böbreklere, omurilik, kalça ve uyluk bölgelerine etkisi vardır. Üzüntüyü giderir ve lezzet verir. Gönül okşayan makam adıyla bilinir.

12) Uşşak Makamı: Kalp, ayak rahatsızlıkları ile nikriz (damla) ağrılarına faydalıdır. Gülme, sevinç, kuvvet ve kahramanlık duyguları verir. Çocukları etkileyen yellerde ve erkeklerdeki ayak ağrılarına faydalıdır.

13) Acemaşiran Makamı: Kemiklere ve beyne etkilidir. Yaratıcılık duygusu ve ilham verir. Durgun düşünce ve duyguları canlandırır. Hanımlarda doğumu kolaylaştırır. Anne karnındaki çocuğun yanlış duruşlarının düzelmesine yardım eder. Ağrı giderici ve spazm çözücü özelliği vardır.

14) Segah Makamı: Şişmanlık, uykusuzluk, yüksek nabız, kalp, ciğer ve kas rahatsızlıklarına faydalıdır. Beyin nöronlarına etkisi vardır. Mistik duygular oluşturur.

15) Pentatonik Melodiler: Pentatonik müzik, Asya kökenli Türk musıkîsinin en önemli ve karakteristik özelliğidir. Kendine güven ve kararlılık verir, rahatlık sağlar.Musiki konusundaki yetkililer çocuklara, 9–10 yaşına kadar sadece pentatonik müzik dinletilmesi önerilmektedir.

Türkiye’de Müzikle Tedavi Eğitimi ve Dernekleri :

Türkiye’de müzikle tedavi konusunda akademik eğitim veren herhangi bir kurum bulunmamaktadır. Ancak özel iki merkez olan TÜTEM ve TÜMATA (Türk Musikisini Araştırma ve Tanıtma Grubu) ‘da Türk Müziği ile tedavi çalışmaları yapılmaktadır. Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de müzikle tedavinin önemi anlaşılmış ve bu alanda bilimsel çalışmalar yapılmaya başlanmıştır.

 Türkiye’de Yapılan Bilimsel Çalışmalar:

Türkiye’de üniversitelere bağlı tıp fakültelerinde, özel hastanelerde ve özel merkezlerde fizik tedavi ve rehabilitasyon, kalp-damar cerrahisi, onkoloji, nöroloji, çocuk psikiyatrisi, psikiyatri, algoloji, dahiliye, kadın doğum vb. bölümlerde Türk Müziği ile tedavi çalışmaları başlamış ve bu çalışmalar büyük önem kazanmıştır. Günümüzde yapılan bilimsel çalışmalardan bazılarına aşağıda değinilmiştir. 2005-2006 yılları arasında indüksiyon uygulanan gebelere verilen eğitim ile dinletilen müziğin doğum sürecine etkisi adlı çalışmanın sonuçları şöyledir: Araştırmaya 40 deney, 40 kontrol grubu toplam 80 gebe katılmıştır. Deney grubundaki gebelere eğitim verilmiş, doğum ağrılarına iyi geldiği bilinen Rehavi makamındaki müzik birer saat arayla, her saatte 20 dakika olmak koşulu ile en az 6 kez dinletilmiştir. Kontrol grubundaki gebelere eğitim verilmemiş, müzik dinletilmemiştir. Müziğin gebelerin doğum ağrılarının endişe ve duyarlılığını azaltarak ağrının yarattığı sıkıntıların artmasında gecikmelere neden olmuştur. Araştırma sonucunda indüksiyon uygulanan  gebelere verilen eğitim ile dinletilen müziğin doğum sürecine olumlu etkileri olduğu saptanmıştır. Ağlama, çığlık atma, yakınma deney grubunda ilk 3 saat boyunca hiç görülmemiş, kontrol grubunda giderek artan bir şekilde görülmüştür. Kendisine zarar verecek davranışlara deney grubunda hiç rastlanmazken kontrol grubunda 1. saatte davranış gözlenmemiş, diğer saatlerde ise gözlenmiştir. Deney grubundaki gebelerin %60’ı doğum öncesi müzik etkili olabilir derken, %92,5’i müzik dinletildikten sonra müziğin ağrılarının azalmasında olumlu etkisi olduğunu belirtmişlerdir (Ersanlı, 2007).

2007 yılında Ege Üniversitesi Hastanesi Onkoloji bölümünde kanser hastaları üzerinde müziğin kemoterapi yan etkilerine ve kaygı düzeylerine etkisi araştırılmıştır. Araştırmaya 30 deney ve 30 kontrol grubu olmak üzere toplam 60 hasta katılmıştır. Deney grubu kanser hastalarına kısa süreli tedavi sonrası (yaklaşık 10-15 dk.) bittikten sonra hastalardan rahat bir pozisyon almaları, rahatlamaları, müziği dinlemeleri istenmiş, kemoterapinin amacına ulaştığını hayal etmeleri konusunda cesaretlendirilmiş ve ardından hastalardan bütün dikkatlerini müziğe vermeleri istenmiştir. Daha sonra deney grubu kanser hastalarına kemoterapi tedavileri boyunca bir kulaklık aracılığıyla ile önceden seçilmiş sözsüz müzik dinletilmiştir. Hastaların takip eden 3 kemoterapileri boyunca sürecek olan tedavi sürecinde aynı tedavi ve aynı müzikler kullanılmıştır. Kontrol grubu hastalarına kemoterapi ile kombine edilen müzik tedavi prosedürü uygulanmamıştır. Deney grubundaki hastaların kemoterapi yan etkileri ile müziğin etkileşimi istatistiksel olarak anlamlı bulunmazken , deney grubundaki hastaların %76.67’si katılmış oldukları tedavi sürecinin yararlı olduğunu belirtmiştir. Bu hastalar müziğin dinlendirdiğini, rahatlattığını, huzur verdiğini, hoşlarına gittiğini, mutlu ettiğini, zevk verdiğini, kendilerini özel ve önemli hissettirdiğini, dikkatlerini hastalıktan, tedaviden ve ortamdan uzaklaştırdığını, hayal kurmalarına yardım ettiğini, ortamı daha katlanır duruma getirdiğini belirtmiştir (YILDIRIM, 2007:37).

         2007 yılında Gazi Üniversitesi Algoloji Bölümünde başlatılan çalışmada ağrılı hastalarda Türk Müziği ile tedavinin etkinliği araştırılmıştır. Araştırmaya bel, boyun ve baş ağrısı çeken 20 hasta katılmıştır. Hastalara terapi öncesi ve sonrası ağrı derecesi sorulmuş ve ağrı şiddeti ( 0 ile 10 arasında) verbal numerik skala (VNS) ile değerlendirilmiştir. Hastaların ağrı dereceleri arasında müzikle tedavi öncesi ve sonrasında anlamlı bir fark çıkmıştır. Ayrıca terapi öncesi ve sonrasında hastaların stres hormon düzeyleri incelenmiştir. Hormon testlerinde de müzikle tedavi sonrasında anlamlı olarak azalma (%40) tespit edilmiştir (Babacan,vd. 2008).

       Gazi Üniversitesi çocuk psikiyatrisi bölümünde 2007 yılında başlatılan çalışmada, otizm bozukluklu 6-15 yaş grubu aralığında 10 çocuk ve ergene ayda bir kez, beş saat uygulanan müzik terapi seanslarının otizmin şiddeti ve sözel iletişim, sosyal etkileşim, davranış alanlarına yönelik etkinliği ve terapiye nörohormonal yanıtlar araştırılmıştır. Çalışma sonuçları, müzik terapisinin hiperkinezik hareketliliği ve basmakalıp-yineleyici davranışları azalttığını; karşılıklı sosyal etkileşimi ve sözel iletişimi arttırdığını ortaya koymaktadır. Yine terapi sonrasında otizm belirtilerin şiddetinde anlamlı azalma saptanmıştır. (Güney, 2009).         

      Gazi Üniversitesi ve TUMATA (Türk Müziği Araştırma ve Tanıtma Grubu) işbirliği ile yapılan her iki çalışmada (ağrılı hastalar ve otizm bozukluklu çocuk ve ergenler) da aktif ve pasif müzikle tedavi uygulanmaktadır. Terapinin ilk bölümü olan aktif müzikoterapide “Baksı Dansı” adı verilen hareketlerle Türk Müziği enstrümanları ile yapılan müzik eşlik etmektedir. İkinci bölümde ise hastalar genellikle oturarak veya uzanarak rahat bir pozisyonda doğaçlama olarak seslendirilen Türk Müziği’ni dinlemektedirler. İcra edilen müzikte su sesi eşliğinde ney, rebap, çeng, ud, dombra, rebab vb. Türk Müziği Çalgıları kullanılmaktadır (Uçaner, 2008:38).

      Sonuç ve Öneriler:

Yukarıda da görüldüğü gibi müzikle tedavinin insan yaşamındaki olumlu etkileri ve katkıları inkar edilemez. Bu alanda özellikle Avrupa, Amerika ve Güney Amerika ülkelerinde lisans ve yüksek lisans düzeyinde müzikle tedavi eğitimi verilmekte, dernekler kurulmakta, bilimsel konferans ve kongreler düzenlenmektedir. Bu ülkelerde müzik terapisi önemli bir meslek olarak kabul edilmekte, terapistler kamu kurum ve kuruluşlarında görev yapmaktadırlar. Türklerde binlerce yıllık bir geçmişi olan Türk Müziği ile tedavi geleneği gelişmiş ülkelerden alınacak örnekler ile birleştirilmeli ve akademik eğitimler verilmelidir. Bu alanda gelişmekte olan ülkelerin yaptığı gibi Türkiye’den de müzikle tedavi eğitimi almaları için yurt dışına öğrenciler (tıp, müzik, psikoloji vb.) gönderilmelidir. Müzikle tedavi konusunda ilerlemiş ülkelerden İngiltere örneğinde olduğu gibi (müzikle tedavi yönteminin iki öncüsü olan konser viyolonselcisi ve piyanist Alvin ve Nordorf’un yaptığı gibi müzik terapisine müziksel temelli yaklaşmışlardır) Türkiye’de de profesyonel müzisyenlerin bu konuya ilgisini çekmekte yarar vardır. Bu alanda tıp, psikoloji, sosyoloji vb. alanlardan ilgili kişilerin bu konuda çalışma yapmaları faydalı olduğu gibi müzikle tedavi, müzik temelli bir yöntem olduğu için özellikle müziği ve etkilerini iyi bilen profesyonel müzisyenlerin bu konuyla ilgilenmeleri faydalı olacaktır. Yapılan çalışmalarda da görüldüğü gibi müzikle tedavi uygulamaları doğal felaketler, iklim değişiminin yol açtığı rahatsızlıklar, ruh sağlığı, psikolojik travmalar, kişilik bozuklukları, engellilerin yaşam kalitesini arttırma , yaşlıların toplumla bağlarının kopmaması, onkoloji hastalarının tedavi seanslarının daha etkili olması, ağrının etkisinin azaltması, suçluların topluma kazandırılması gibi konularda etkili ve faydalı olmuştur. Müziğin insanların günlük hayatındaki yeri ve önemi bilinmektedir ve bundan sonra da daha etkili, bilinçli bir tedavi yöntemi olarak kullanılabilmesi için bilimsel çalışmalar yapılmalıdır.

KAYNAKÇA

  1. AK, S. (2006). Müzikle Tedavi, Özener Yayıncılık, Ankara.
  1. BABACAN, Ş. (1998), ”Türkiye’de Ruh Hastalıklarının Tedavisinde Müziğin Rolünün Müzik Eğitimi Açısından İncelenmesi ve Yorumlanması, Gazi Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi, Ankara. 
  1. COBAN, A. (2005). Avrupa ve Türk İslam Medeniyetlerinde Müzikle Tedavi, İstanbul: Tavaslı Press.
  1. COLOMBE, C. (2006). Müziğin İnsan ve Hayvanlara Etkisi, Ankara: Özener  Yayıncılık.
  1. DOĞAN, B. (2006). Avrupada Müzikle Tedavi, İstanbul: Ezgi Yayıncılık. 
  1. ERSANLI, C. (2007), “İndüksiyon Uygulanan Primipar Gebelere Travayda Verilen Eğitim İle Dinletilen Müziğin Doğum Sürecine Etkisi, Marmara Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul. 
  1. GENCEL, Ö. (2006). Müzikle Tedavi, Kastamonu Eğitim Dergisi Cilt: 14 No: 2, Sayfa: 697-706 
  1. GUNEY, E.,İŞERİ,E., GÜVENÇ,O.,(2009),”Otistik Bozukluklu Çocuklarda Müzik Terapisi”, Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Kongresi, 14-17 Nisan 2009, Antakya. 
  1. SOMAKCI, P. (2003). Türklerde Müzikle Tedavi, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Eğitim Dergisi. No: 15

SİNA,İ.(2004). Musıki , İstanbul: Çınar Yayıncılık. 
TURABİ, A. H. (2005). Gevrekzade Hafız Hasan Efendi ve Musiki Risalesi, 

İstanbul: Rağbet Yayıncılık.   

Sayın Bekir Aksoy'a katılımlarından dolayı İLESAM Yönetim Kurulu Üyesi Durak Turan Düz tarafından bir “Teşekkür Belgesi” takdim edildi.


Görüntünün olası içeriği: 3 kişi, ayakta duran insanlar

Etkinliğin ikinci yarısını oluşturan şiir dinletisi Bekir Yeğnidemir tarafından gerçekleştirildi.

Görüntünün olası içeriği: 1 kişi

Hanifi Işık, Durak Turan Düz, Ömer Yılmaz, Seyfettin Çoban, Fevzi Daşkın, Sibel Unur Özdemir, Musa Ay, İbrahim Atasoy, Necati Özdenkoş, Hüseyin Ünlü, Nedime Sivaslı Tataroğlu, Sadık Kılıç, Zeki Çelik (Zekice) Mahir Ünat, Bekir Yeğnidemir, Nurhan Girgeç, Münir Atalar, Nurettin Gür Ozanoğlu, İsmail Özgümüş, Sabri Özer, Hayrettin Gültekin, Ali Kahraman, Turcihan Yılmazer, Hamza Alıçlıdağ, Bekir Aksoy, Meral Otan, Cansın Erol, Tuncer Ulusoy'da etkinliğe katılan isimler arasındaydı.

Fotoğraf açıklaması yok.

TÜRKİYE İLİM ve EDEBİYAT ESERİ SAHİPLERİ MESLEK BİRLİĞİ
İLESAM GENEL MERKEZİ

Adres: İzmir 1. Cadde No: 33/16 Aydın Apartmanı, Kat:4 Kızılay / ANKARA 

Tel: 0312 419 49 38  / Fax: 0312 419 49 39

Web:  www.ilesam.org.tr

E- Posta : ilesam@ilesam.org.tr

 Okunma Sayısı : 4253         26 Şubat 2019

Yorumlar

Yorum Yap

Adınız Soyadınız

Girilecek rakam : 814054

Lütfen yukarıdaki rakamları yazınız.