İLESAM CUMARTESİLERİ TÜM HIZIYLA DEVAM EDİYOR (15 Şubat 2014) BU HAFTANIN KONUSU “ENDÜLÜS EMEVİ MEDENİYETİ” İDİ. Asli kuruluş amacı telif hakları ve korsan ile mücadele etmek olan İLESAM birbirinden farklı temalardaki pek çok etkinliğe imza atmakla birlikte edebiyatın, sanatın ve kültürün konuşulduğu, şiirlerin okunduğu gelenekselleşmiş Cumartesi programlarıyla da üyesi olsun olmasın edebiyata gönül vermiş tüm dostlarına kapılarını açmaya devam ediyor. İLESAM Cumartesi etkinliklerinin bu haftaki konusu “Endülüs Emevi Medeniyeti" idi. Konu hakkında Prof. Dr. Faruk TOPRAK bir konuşma yaptı. İLESAM Genel Başkanı Mehmet Nuri Parmaksız’ın yaptığı açılış konuşmasının ardından kürsüye davet ettiği Faruk Toprak, sözlerine Emevi adının kökenini açıklayarak başladı. Toprak’ın bir sunu eşliğinde bizlere aktardığı bilgiler şöyle: “ Endülüs, Bugün İspanya ve Portekiz’i içine alan İberik Yarımadası’na, Müslüman Arapların verdiği addır. Bu adın, Vandal, Vandalus isminden muarreb olduğu görüşü ağırlık kazanmaktadır. Endülüs ile birlikte kullanılan Mağrib, hem Kuzeybatı Afrika’yı hem de Endülüs’ü içermesine rağmen, Endülüs, sadece İberik Yarımadası’na işaret etmektedir. Endülüs, 711 yılında, Emeviler Döneminde, Tarık b. Ziyad komutasındaki İslam orduları tarafından fethedilmiştir. 711 yılından 756 yılına kadar geçen süre, Müslüman Arapların bu yeni coğrafyaya alışma ve yerleşme dönemidir. Bu süre zarfında Endülüs, merkezi Şam’da olan Emevi Devleti’nin uzak bir eyaleti olmuş ve buradan tayin edilen valiler tarafından yönetilmiştir.Fethi izleyen yıldan itibaren kuzeye doğru sürekli akın eden müslümanlar, ardarda yarımadanın büyük bir kısmını ele geçirmişler ve ancak 732 yılında Puvatya Savaşı’nda durdurulabilmişlerdir. 750 yılında, Abbasilerin Emevi Devleti’ne son verip bu hanedanın tüm fertlerini öldürmelerinin ardından canını kaçıp kurtulabilen Abdurrahman, değişik yerlerde beş yıl gizlice kaçıp saklanmış; daha sonra bir ordu düzenleyerek atalarının bir eyaleti olan Endülüs’e çıkıp buradaki son Vali Yusuf el-Fihri’yi yenerek iki buçuk asırdan fazla sürecek olan Endülüs Emevi Devleti’ni kurmayı başarmıştır. Başkentleri Kurtuba şehri olan Endülüs hükümdarları, iki asır emirlik adıyla hüküm sürmüşlerdir. Ancak X. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren doğuda Abbasi Hilafeti’nin zayıflaması, sünni hilafetin etkisinin azalması ve Kuzey Afrika’da Şii Fatımi Hilafeti’nin güç kazanması üzerine kendilerini halife olarak ilan etmişlerdir. Endülüs müslümanları, fethedip yerleştikleri ve yüzyıllarca yurt edindikleri bu topraklardaki yer, şehir, bölge, köy vs. tanımlamak için Arapça isimler kullanmakla birlikte, bu yerlerin Latin kökenli adlarını Arapçalaştırıp de kullanmışlardır: Kurtuba (Cordoba), İşbiliyye (Sevilla), Malika (Malaga), Batalyevs (Badajoz), Sarakusta (Zaragozza), Belensiye (Valencia), Velbe (Huelva) gibi. Emevi Devleti’nin sona ermesinden sonra Endülüs’te Mulûk et-Tavâif Dönemi başlamıştır. Bu dönem, bir nevi beylikler dönemi olup birkaç şehirden oluşan küçük devletçikler, birer aile tarafından yönetilmişlerdir. (1031 – 1090) Devletçikler arası rekabetten dolayı özellikle edebiyatın geliştiği ve şairlerin saraydan saraya koştuğu bu dönem, merkezi yönetimin olmaması sebebiyle siyasi gücün dağıldığı ve müslümanların güç olarak zayıfladığı dönemdir ve bir asırdan fazla sürmemiştir. Endülüs müslümanları, zor günler yaşadıkları bu dönemde, bir taraftan kuzeyden gelen Hıristiyan İspanyollar, diğer taraftan da yardımlarına koşan; ancak sonra düşmanları kesilen Kuzey Afrika’daki Murabıtlar tarafından birer birer ortadan kaldırılmışlardır. Kuzeybatı Afrika merkezli Murabıtlar 1090 - 1091 Yılları arasında, Endülüs’teki beylikleri birer birer ortadan kaldırarak bu bölgeyi kendi devletlerine bağlamışlardır. Böylece Endülüs’te Murabıtlar Dönemi başlamış ve bu dönem 1147 yılına kadar sürmüştür. Murabıtlardan sonra, yine Kuzeybatı Afrika merkezli ve onlar gibi Berberi kökenli Muvahhidler yönetime geçmişler ve böylece Endülüs’te Muvahhidler Dönemi başlamıştır. (1147 – 1238) Ancak zaman geçtikçe Endülüs’te müslüman varlığı, kuzeyden gelen İspanyolların, yarımadayı Araplardan geri alma (La Rencoqıista) hedefinden alıkoymamış ve Endülüs, küçüle küçüle, güneyde Gırnata şehri ve çevresine inhisar eden küçük bir emirlik haline gelmiştir. Bazen İspanyollarla savaşarak, bazen onlara vergiler ödeyerek, bazen de onlarla bir olup diğer müslüman topluluklara karşı savaşarak varlığını iki asırdan fazla sürdürebilen bu emirlik, Gırnata şehrinin 2 Ocak 1492 tarihinde düşmesiyle sona ermiştir.” Isabella ve Ferdinand’ın evliliği, Osmanlı Devletinden yardım isteme, Yahudilerin İspanya’dan kovulmaları, Engizisyon Mahkemesi, İstiğâse Türü Şiir, Şehir Mersiyeleri, Astronomi Çalışmaları, Abbas b. Firnâs (810 – 887), İbn Rüşd (1126-1198) başlıklarına da değinen Prof. Dr. Faruk Toprak konuşmasına şu şekilde devam etti: “Sadece İslam Dünyasının değil, tüm bilim dünyasının önde gelen filozoflarından olan ve Batı’da Averroes olarak bilinen İbn Rüşd, Aristo’nun eserlerini en iyi yorumlayan kişi olduğu için Commentator lakabıyla tanınır. Felsefe, fıkıh, edebiyat ve astronomi gibi alanlardan başka, tıp alanında el-Kulliyyât adlı bir eseri vardır. Bir düşünür, kadı, astronom ve aynı zamanda filozof olan İbn Tufeyl, dünyada belki de kurgusal romanı kaleme alan ilk kişidir. Hayy b. Yakzan adlı kitabı, bebekliğinde ıssız bir adaya düşen, bir dişi ceylan tarafından besletip büyütülen; zamanla aklı, insani özellikleri ve içgüdüleriyle diğer canlılardan farklı olduğunu hisseden ve Allah’ı arayan… İbn Hazm (994 – 1064) Dünya tarihinde en fazla eser vermiş alimlerden birisidir. Yazdığı eserlerin sayfalarının toplamı, 400.000’e ulaşmaktaydı. Bunların bir kısmı günümüze ulaşabilmiştir. Tavku’l-Hamâme (Güvercin Gerdanlığı) adlı eseri, aşk, sevda, sevgili, hicran, vuslat konularında kaleme alınmıştır. El-Ahlâk Ve’s-Siyer, değişik konularda söylenmiş hikmetli sözleri, atasözlerini, vaaz ve öğütleri içerir. El-Fisal Fi’l-Milel Ve’l-Ehvâ Ve’n-Nihal, İslam Dünyası’nda, dinler ve mezhepler tarihi konusunda yazılmış en sistematik eserdir. İbnu’l-Baytâr (ö. 1248), dünyaca ünlü bir botanikçi ve eczacı olup, değişik bitkiler toplamak ve yerinde görüp incelemek amacıyla birçok ülkeyi dolaşmıştır.El-Câmi fi’l-edviyeti’l-mufrede adlı eseri, kendi bulgusu olmak üzere; bitki türü, faydaları, özellikleri, adlarının etimolojik kökeni hakkında bilgiler içerir. El- İdrîsî (ö. 1166) Nuzhetu’l-Muştâk ya da Kitab-ı Rucer, Dünya Haritası, Balkanlar, Azerbaycan ve Hazar Denizi. İbn Battuta (1304 – 1368)Battuta’nın gezdiği bölgeler.Yehuda Ha-Levi ve Huzari adlı eseri Huzari’nin Latince Çevirisi 1660’da yapılmıştır. Gırnata Emirliği Döneminde inşa edilen ve hala bütün ihtişamıyla ayakta duran El-Hamra Sarayı, Endülüs mimarisinin en ünlü eserleri arasındadır.” Kurtuba Ulu Camii, Muvahhidler Burcu – Sevilla, Mozarab, Moor, Moor’lar, Moriskosların Valencia’dan kovulması, Mağribi hattıyla yazılmış Mushaf, İspanyolca’da Arapça kökenli kelimeler üzerinde de duran Prof. Dr. Faruk Toprak konuşmasının akabinde kendisine yöneltilen soruları da cevapladı. İLESAM Genel Başkanı Mehmet Nuri Parmaksız katılımlarından dolayı Prof. Dr. Faruk Toprak’a bir Teşekkür Belgesi takdim etti. Etkinliğin ikinci bölümünde şairler birbirinden güzel şiirlere ses oldular. “Şiir Dinletisi”nin sunumunu Feyzullah Seçkin yaptı. Etkinliğe katılan isimler arasında Sevgi Yücebaş, Suna Güvel, Ozan Zebuni, Mehmet Ergün, Niyazi Bali, Cemal Tuzcuoğulları, Veli Zor, Durak Turan Düz, Sevinç Doğancan Güven, Hanifi Işık, Hatun Tülin Şenel, Sibel Unur Özdemir, Selçuk Küçükkalıpçı, Necati Özdenkoş, Orhan Vergili, Şakir Susuz, Abdullah Satoğlu, Nemci Dal, Atıf Selçuk, Aşık Dudai, Sadık Kılıç, Nurettin Gürozanoğlu, Müzeyyen Keskin, Nevzat Taşkıran, İlknur Bozkurt, Aşık Sevdai, Murat Duman, Ayşe Parmaksız da vardı. Aşk, sevgi, yalan dünya, engelli insanlar, özlem, hayaller, yitik düşler, evlat, söyleyebilmek, kader, yoksulluk, çaresizlik, dertler, bahar, zaman, gönül, mülk kavgası ve sokak çocukları konulu şiirler okundu. Aşık Sevdai ise iki türküye sazıyla söz oldu. Sevinç Doğancan Güven de söz ve müziği kendisine ait olan bir şarkısını seslendirdi. Bir başka güzeldir İLESAM Cumartesileri şiirlerle, şarkılarla, sohbetlerle, dostluklarla. Ve gün bittiğinde yerini alıverir dost yüreklerde anı oluverip de. HABER: Sibel Unur Özdemir FOTOĞRAFLAR: Sibel Unur Özdemir, Orhan Vergili YAYINA HAZIRLAYAN:Nur Ersen
İLESAM CUMARTESİLERİ TÜM HIZIYLA DEVAM EDİYOR
(15 Şubat 2014)
BU HAFTANIN KONUSU “ENDÜLÜS EMEVİ MEDENİYETİ” İDİ.
Asli kuruluş amacı telif hakları ve korsan ile mücadele etmek olan İLESAM birbirinden farklı temalardaki pek çok etkinliğe imza atmakla birlikte edebiyatın, sanatın ve kültürün konuşulduğu, şiirlerin okunduğu gelenekselleşmiş Cumartesi programlarıyla da üyesi olsun olmasın edebiyata gönül vermiş tüm dostlarına kapılarını açmaya devam ediyor.
İLESAM Cumartesi etkinliklerinin bu haftaki konusu “Endülüs Emevi Medeniyeti" idi. Konu hakkında Prof. Dr. Faruk TOPRAK bir konuşma yaptı. İLESAM Genel Başkanı Mehmet Nuri Parmaksız’ın yaptığı açılış konuşmasının ardından kürsüye davet ettiği Faruk Toprak, sözlerine Emevi adının kökenini açıklayarak başladı. Toprak’ın bir sunu eşliğinde bizlere aktardığı bilgiler şöyle: “ Endülüs, Bugün İspanya ve Portekiz’i içine alan İberik Yarımadası’na, Müslüman Arapların verdiği addır. Bu adın, Vandal, Vandalus isminden muarreb olduğu görüşü ağırlık kazanmaktadır. Endülüs ile birlikte kullanılan Mağrib, hem Kuzeybatı Afrika’yı hem de Endülüs’ü içermesine rağmen, Endülüs, sadece İberik Yarımadası’na işaret etmektedir. Endülüs, 711 yılında, Emeviler Döneminde, Tarık b. Ziyad komutasındaki İslam orduları tarafından fethedilmiştir. 711 yılından 756 yılına kadar geçen süre, Müslüman Arapların bu yeni coğrafyaya alışma ve yerleşme dönemidir. Bu süre zarfında Endülüs, merkezi Şam’da olan Emevi Devleti’nin uzak bir eyaleti olmuş ve buradan tayin edilen valiler tarafından yönetilmiştir.Fethi izleyen yıldan itibaren kuzeye doğru sürekli akın eden müslümanlar, ardarda yarımadanın büyük bir kısmını ele geçirmişler ve ancak 732 yılında Puvatya Savaşı’nda durdurulabilmişlerdir. 750 yılında, Abbasilerin Emevi Devleti’ne son verip bu hanedanın tüm fertlerini öldürmelerinin ardından canını kaçıp kurtulabilen Abdurrahman, değişik yerlerde beş yıl gizlice kaçıp saklanmış; daha sonra bir ordu düzenleyerek atalarının bir eyaleti olan Endülüs’e çıkıp buradaki son Vali Yusuf el-Fihri’yi yenerek iki buçuk asırdan fazla sürecek olan Endülüs Emevi Devleti’ni kurmayı başarmıştır.
Başkentleri Kurtuba şehri olan Endülüs hükümdarları, iki asır emirlik adıyla hüküm sürmüşlerdir. Ancak X. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren doğuda Abbasi Hilafeti’nin zayıflaması, sünni hilafetin etkisinin azalması ve Kuzey Afrika’da Şii Fatımi Hilafeti’nin güç kazanması üzerine kendilerini halife olarak ilan etmişlerdir. Endülüs müslümanları, fethedip yerleştikleri ve yüzyıllarca yurt edindikleri bu topraklardaki yer, şehir, bölge, köy vs. tanımlamak için Arapça isimler kullanmakla birlikte, bu yerlerin Latin kökenli adlarını Arapçalaştırıp de kullanmışlardır: Kurtuba (Cordoba), İşbiliyye (Sevilla), Malika (Malaga), Batalyevs (Badajoz), Sarakusta (Zaragozza), Belensiye (Valencia), Velbe (Huelva) gibi. Emevi Devleti’nin sona ermesinden sonra Endülüs’te Mulûk et-Tavâif Dönemi başlamıştır. Bu dönem, bir nevi beylikler dönemi olup birkaç şehirden oluşan küçük devletçikler, birer aile tarafından yönetilmişlerdir. (1031 – 1090) Devletçikler arası rekabetten dolayı özellikle edebiyatın geliştiği ve şairlerin saraydan saraya koştuğu bu dönem, merkezi yönetimin olmaması sebebiyle siyasi gücün dağıldığı ve müslümanların güç olarak zayıfladığı dönemdir ve bir asırdan fazla sürmemiştir. Endülüs müslümanları, zor günler yaşadıkları bu dönemde, bir taraftan kuzeyden gelen Hıristiyan İspanyollar, diğer taraftan da yardımlarına koşan; ancak sonra düşmanları kesilen Kuzey Afrika’daki Murabıtlar tarafından birer birer ortadan kaldırılmışlardır. Kuzeybatı Afrika merkezli Murabıtlar 1090 - 1091 Yılları arasında, Endülüs’teki beylikleri birer birer ortadan kaldırarak bu bölgeyi kendi devletlerine bağlamışlardır. Böylece Endülüs’te Murabıtlar Dönemi başlamış ve bu dönem 1147 yılına kadar sürmüştür. Murabıtlardan sonra, yine Kuzeybatı Afrika merkezli ve onlar gibi Berberi kökenli Muvahhidler yönetime geçmişler ve böylece Endülüs’te Muvahhidler Dönemi başlamıştır. (1147 – 1238) Ancak zaman geçtikçe Endülüs’te müslüman varlığı, kuzeyden gelen İspanyolların, yarımadayı Araplardan geri alma (La Rencoqıista) hedefinden alıkoymamış ve Endülüs, küçüle küçüle, güneyde Gırnata şehri ve çevresine inhisar eden küçük bir emirlik haline gelmiştir. Bazen İspanyollarla savaşarak, bazen onlara vergiler ödeyerek, bazen de onlarla bir olup diğer müslüman topluluklara karşı savaşarak varlığını iki asırdan fazla sürdürebilen bu emirlik, Gırnata şehrinin 2 Ocak 1492 tarihinde düşmesiyle sona ermiştir.” Isabella ve Ferdinand’ın evliliği, Osmanlı Devletinden yardım isteme, Yahudilerin İspanya’dan kovulmaları, Engizisyon Mahkemesi, İstiğâse Türü Şiir, Şehir Mersiyeleri, Astronomi Çalışmaları, Abbas b. Firnâs (810 – 887), İbn Rüşd (1126-1198) başlıklarına da değinen Prof. Dr. Faruk Toprak konuşmasına şu şekilde devam etti: “Sadece İslam Dünyasının değil, tüm bilim dünyasının önde gelen filozoflarından olan ve Batı’da Averroes olarak bilinen İbn Rüşd, Aristo’nun eserlerini en iyi yorumlayan kişi olduğu için Commentator lakabıyla tanınır. Felsefe, fıkıh, edebiyat ve astronomi gibi alanlardan başka, tıp alanında el-Kulliyyât adlı bir eseri vardır. Bir düşünür, kadı, astronom ve aynı zamanda filozof olan İbn Tufeyl, dünyada belki de kurgusal romanı kaleme alan ilk kişidir. Hayy b. Yakzan adlı kitabı, bebekliğinde ıssız bir adaya düşen, bir dişi ceylan tarafından besletip büyütülen; zamanla aklı, insani özellikleri ve içgüdüleriyle diğer canlılardan farklı olduğunu hisseden ve Allah’ı arayan… İbn Hazm (994 – 1064) Dünya tarihinde en fazla eser vermiş alimlerden birisidir. Yazdığı eserlerin sayfalarının toplamı, 400.000’e ulaşmaktaydı. Bunların bir kısmı günümüze ulaşabilmiştir.
Tavku’l-Hamâme (Güvercin Gerdanlığı) adlı eseri, aşk, sevda, sevgili, hicran, vuslat konularında kaleme alınmıştır. El-Ahlâk Ve’s-Siyer, değişik konularda söylenmiş hikmetli sözleri, atasözlerini, vaaz ve öğütleri içerir. El-Fisal Fi’l-Milel Ve’l-Ehvâ Ve’n-Nihal, İslam Dünyası’nda, dinler ve mezhepler tarihi konusunda yazılmış en sistematik eserdir. İbnu’l-Baytâr (ö. 1248), dünyaca ünlü bir botanikçi ve eczacı olup, değişik bitkiler toplamak ve yerinde görüp incelemek amacıyla birçok ülkeyi dolaşmıştır.El-Câmi fi’l-edviyeti’l-mufrede adlı eseri, kendi bulgusu olmak üzere; bitki türü, faydaları, özellikleri, adlarının etimolojik kökeni hakkında bilgiler içerir. El- İdrîsî (ö. 1166) Nuzhetu’l-Muştâk ya da Kitab-ı Rucer, Dünya Haritası, Balkanlar, Azerbaycan ve Hazar Denizi. İbn Battuta (1304 – 1368)Battuta’nın gezdiği bölgeler.Yehuda Ha-Levi ve Huzari adlı eseri Huzari’nin Latince Çevirisi 1660’da yapılmıştır. Gırnata Emirliği Döneminde inşa edilen ve hala bütün ihtişamıyla ayakta duran El-Hamra Sarayı, Endülüs mimarisinin en ünlü eserleri arasındadır.” Kurtuba Ulu Camii, Muvahhidler Burcu – Sevilla, Mozarab, Moor, Moor’lar, Moriskosların Valencia’dan kovulması, Mağribi hattıyla yazılmış Mushaf, İspanyolca’da Arapça kökenli kelimeler üzerinde de duran Prof. Dr. Faruk Toprak konuşmasının akabinde kendisine yöneltilen soruları da cevapladı.
İLESAM Genel Başkanı Mehmet Nuri Parmaksız katılımlarından dolayı Prof. Dr. Faruk Toprak’a bir Teşekkür Belgesi takdim etti.
Etkinliğin ikinci bölümünde şairler birbirinden güzel şiirlere ses oldular. “Şiir Dinletisi”nin sunumunu Feyzullah Seçkin yaptı. Etkinliğe katılan isimler arasında Sevgi Yücebaş, Suna Güvel, Ozan Zebuni, Mehmet Ergün, Niyazi Bali, Cemal Tuzcuoğulları, Veli Zor, Durak Turan Düz, Sevinç Doğancan Güven, Hanifi Işık, Hatun Tülin Şenel, Sibel Unur Özdemir, Selçuk Küçükkalıpçı, Necati Özdenkoş, Orhan Vergili, Şakir Susuz, Abdullah Satoğlu, Nemci Dal, Atıf Selçuk, Aşık Dudai, Sadık Kılıç, Nurettin Gürozanoğlu, Müzeyyen Keskin, Nevzat Taşkıran, İlknur Bozkurt, Aşık Sevdai, Murat Duman, Ayşe Parmaksız da vardı. Aşk, sevgi, yalan dünya, engelli insanlar, özlem, hayaller, yitik düşler, evlat, söyleyebilmek, kader, yoksulluk, çaresizlik, dertler, bahar, zaman, gönül, mülk kavgası ve sokak çocukları konulu şiirler okundu. Aşık Sevdai ise iki türküye sazıyla söz oldu. Sevinç Doğancan Güven de söz ve müziği kendisine ait olan bir şarkısını seslendirdi. Bir başka güzeldir İLESAM Cumartesileri şiirlerle, şarkılarla, sohbetlerle, dostluklarla. Ve gün bittiğinde yerini alıverir dost yüreklerde anı oluverip de. HABER: Sibel Unur Özdemir FOTOĞRAFLAR: Sibel Unur Özdemir, Orhan Vergili YAYINA HAZIRLAYAN:Nur Ersen
Adınız Soyadınız
E-Posta
Girilecek rakam : 774928
Lütfen yukarıdaki rakamları yazınız.