İLESAM CUMARTESİ SOHBETİNİN KONUSU “İSLAM DÜŞÜNCESİNDE GAZALΔ İDİ Şiirin, edebiyatın, sanatın ve kültürün konuşulduğu İLESAM Cumartesi Sohbetlerinin bu haftaki konuğu Doç. Dr. Mehmet VURAL idi. Vural ‘İslam Düşüncesinde Gazzali’ hakkında bir konuşma yaparak Gazzali’nin hayatı, fikirleri, eserleriyle alâkalı bilgiler verdi. Doç. Dr. Mehmet VURAL beyefendiden konu ile ilgili notlarını paylaşmasını rica ettik. Kendisi bizleri kırmayarak değerli bilgilerini aktardı. Aynen yayılıyoruz… “Gazzâlî, nesiller boyunca sadece Müslümanların değil, her çağda hakikati araştıranların otorite kabul ettikleri önemli bir şahsiyet olmuştur. O, Doğu’da olduğu kadar Batı’da da çok iyi tanınan ve İslâm düşünürleri içerisinde en özgün ve orijinal simalardan birisidir. Montgomery Watt başta olmak üzere birçok Batılı düşünür, Gazzâlî için “Modern Batı düşüncesine en yakın, bizim en iyi anlayabileceğimiz düşünürdür.” demektedir. O, eserlerindeki bilgiler ve ortaya attığı tezler ile büyük tartışmalara ve kendinden sonra büyük bir tartışma geleneğinin başlamasına sebep olmuştur. Öyle ki İslâm felsefesinden “tehâfüt felsefesi” ya da “tehâfüt geleneği” olarak söz edilmesi bunun bir yansımasıdır. Gazzâlî İslâm felsefesinin en özgün ve orijinal filozoflarından birisidir. İslâm düşüncesini dönemlere ayırmak gerektiğinde Gazzâlî öncesi (mütekaddimîn) ve sonrası (müteahhirîn) şeklinde bir ayrım yapmak gelenek hâlini almıştır. Gazzâlî, yaşamış olduğu toplumu derinden etkilemiş ve bu etki günümüze kadar da devam etmiştir. Öyle ki onun eserlerini okurken kimi zaman modern düşünürlerden biri ile karşı karşıya olduğumuz hissine kapılabiliriz. Bunun nedeni, onun ilgilendiği konular ve bakış açısından kaynaklanmaktadır. Benzer şekilde Ahmed Emin de (1886-1954) “Bugünkü Müslümanlık, Eş’arî ve Gazzâlî’nin Müslümanlığıdır dersek, hakikatten uzaklaşmış olmayız.” diyerek bu duruma dikkat çekmektedir. Gazzâlî, bilgiyi elde etme ve kullanmada çok değişik yöntemlerin varlığını ileri sürerek, kendi eserlerinde bunları ortaya koymuştur. Bunu yaparken de temel ilke olarak Aristoteles mantığını aynen benimsemiş ve bu mantığı İslâmî ilimlerle uzlaştırmayı denemiştir. Hatta bu mantığı İslâm düşüncesinde bir yöntem olarak belirleyen ilk düşünür olduğu söylenebilir. Aristoteles mantığını, bilginin ortaya konmasında ortak bir kriter olarak alan Gazzâlî, bu ilmi yeterince kuşatamamış olanların bilgisine güvenilemeyeceğini savunur. Onun anlayışında mantık, felsefenin bir alanı olmadığı gibi, dinle de doğrudan bir ilişkisi yoktur. Mantık sadece doğru bilgi ve ilimler için bir “âlet” işlevi görmektedir. Gazzâlî, klasik mantık terimleri yerine İslâmî ilimlerde meşhur ve bilinen terimleri kullanmakta, yerine göre yeni terimler üretmekte; verdiği örnekleri de dinsel konulardan seçmektedir. O, aynı zamanda mantık ile insanın mutluluğu arasında bir ilişkinin olduğunu düşünmektedir. Çünkü mantık, ilmin bilgisizlikten ayırt edilmesini, bu da nefsin gelişimi ve mutluluğu sonucunu doğurmaktadır. Yine ona göre mantık kuralları ve yöntemleri Kur’an’da bulunmakta olup, mantık ilkelerinin koyucusu Allah (ilk öğretmen), öğreticisi Cebrail (ikinci öğretmen) ve uygulayıcıları da peygamberler (üçüncü öğretmen)’dir. O, böylece mantığa ilahi bir hüviyet vermekte ve dini anlamak için de mantığı zorunlu görmektedir. Onun bu görüşleri İslâm toplumunda etkili olmuş, Aristoteles mantığı ilimler için bir yöntem olarak benimsenmiş ve bu konulardaki çalışmalar hız kazanmıştır. Gazzâlî felsefesinde en önemli sorunların başında bilgide, özellikle metafizik bilgide “yakîn” problemi gelmektedir. Onun yakîn arayışında en önemli sebep, dinsel inancı ve bilgiyi sağlam bir temele oturtmak çabası gelmektedir. Zira bilgide kesinliğin temel ögesi şüpheden uzak olmaktır. Bunun kriteri akıl, ölçütü ise bütün akıl sahiplerinin düşünce birliğidir. Bu düşünce birliği de insanda a priori olarak bulunan zorunlu ilk akli bilgileri oluşturmaktadır. Doğal bilimlerde burhan ve akli yöntemlerin doğru sonuçlar verebileceğini kabul eden Gazzâlî; metafizik sorunlarda bu tür yöntemlerin başarısız olacağını ileri sürmektedir. Çünkü metafizik sorunlarda akla dayalı bir düşünce birliği mümkün olmayıp, bu tür sorunlar deneyimimizin dışında kalmaktadır. Örneğin akıl, âlemin hâdis olduğunu ileri sürebileceği gibi, aynı şekilde kadîm olduğunu da ileri sürebilir. Bu konudaki düşüncelerin hepsi zan ve spekülasyona dayanmaktadır. Dolayısıyla metafiziğe ve diğer ilimlere ait yöntemler birbirinden kesinlikle ayrılmalıdır. Filozoflar tarafından en yüce ilim olarak görülen metafiziği Gazzâlî, aklın yetersiz ve yetkisiz kaldığı, spekülatif bilgiler alanı olarak görmektedir. Bu alanda akıl birbirinden farklı hatta birbirine zıt birden fazla görüşü kabul edebilir. Bu yüzden bu alanla ilgili bilgiler akılla değil vahiy, ilham, sezgi, keşif gibi dinsel deneyim yolları ile elde edilebilir. Böylece Gazzâlî, -Kant’ın daha sonra yapmış olduğu gibi- inanma ile bilme arasında ilişkiyi araştırıp, iman konusunda kuramsal aklın sınırlarını göstermektedir. Kullanmış olduğu yöntemler içerisinde diyalektiği, kesin bilgi vermeyen bir tartışma sanatı olarak görerek, spekülatif ve zannî bilgi veren bu yönteme güvenilemeyeceğini söyler. Bu yöntemde mantığın objektif kriterlerini kullanmayıp, sofistik bir yaklaşımla tezlerini kanıtlama gayreti bulunmaktadır. Bu yüzden bu yöntemi çok dikkatli kullanmak gerekmektedir. Aynı şekilde bu yöntemle, karşı tezi aşağılamak ve insanları zor durumda bırakmak vb. gibi olumsuz yönlerde kullanmayı da ahlaki bir tavır olarak görmemektedir. Dolayısıyla sübjektif özelliği olan bu yöntemin metafizik alanda bilgi elde etmede hiç şansı kalmamaktadır. Gazzâlî’nin sıkça kullanmış olduğu diğer bir yöntem ise tevil (hermeneutik)’dir. Buna göre bir metinde gerçek anlam kastedilen yani metin sahibinin niyet ettiği anlamdır. Ona ulaşmak için yapılan yollardan biri de tevil yöntemidir. Tevil, kastedilene yaklaştıkça kesinlik kazanır. Aynı şekilde metindeki anlam, tarihsel değil evrensel bir mahiyet arz eder. Gazzâlî tevilin sınırsız kullanımına karşı çıkarak; sınırlı, kurallı ve ölçülü bir tevil anlayışını savunmuştur. Tevilde niyet ve eylemin önemine değinmekte, en doğru tevili mutasavvıfların yaptığını iddia etmektedir. Ona göre akıl nakle, zahir bâtına aykırı değildir; ancak temel dinsel esaslarda ve tevatüren bilinen konularda tevil yapılmamalıdır. Bu yüzden onun tevil anlayışını “imancı tevil” olarak nitelemek mümkündür. Gazzâlî felsefesinin özgün yönlerinden birisi de yöntemsel şüphe anlayışıdır. Ona göre yakîne ulaşmak için şüphenin özel bir önemi vardır. Zira şüphe etmeyen düşünemez, düşünemeyen gerçeği göremez, gerçeği göremeyen de körlük ve dalâlete saplanıp kalır. O, kesin bilginin “iman” ile elde edilebileceği sonucuna yöntemsel şüphe ile ulaşmıştır. Buna göre dinsel düşünceler mutlak doğrudur, fakat felsefi düşünceler kesinlik içermez. Ancak dinsel düşüncelere uyduğu ölçüde doğrudur. O, böylece düşünce ve eylemlerinde dinin sınırları içerisinde kalmaya özen göstermektedir. Gazzâlî, tasavvuf ile Ehl-i sünneti uzlaştırarak kendisinden sonraki dönemde sufiliğin meşrulaşmasında ve Ehl-i sünnet karşısındaki bâtınî düşüncelerin de zayıflamasına büyük etki yapmıştır. O, bu çabasında Ehl-i sünnet idealini gerçekleştirmek için sufilerin çokça kullandığı sezgi, ilham, keşif gibi yöntemleri kullanmıştır. Gazzâlî için sufilik, Ehl-i sünnet inancının doğruluğunun hem tespit edilmesini hem de gereği gibi anlaşılmasını mümkün kılan bir yoldur. Gazzâlî, Ehl-i sünnet düşüncesi ve tasavvuf ile geniş bir “orta yol” anlayışı ortaya koymuş, İslâm’ın bâtınî ve zahirî ögeleri arasında bir uygunluk kurmayı başarmıştır. Gazzâlî yönteminin kendi eserlerindeki pratik yansımasına bakacak olursak; sınırları gayet iyi çizilmiş, planı ve mantıksal örgüsü sağlam birer iç sistematiği olduğunu görürüz. Her seviyedeki insan için farklı eserler kaleme almıştır. Eserlerinde felsefi kavram ve ifadelere sıkça başvurmakta, düşüncelerini daha ziyade dinsel terminoloji ile ifade etmeyi tercih etmektedir. Ayrıca felsefi konuları pratiğe indirmekte oldukça başarılıdır. Bununla birlikte Gazzâlî’nin İslâm düşüncesine olumsuz etkileri de olduğu bir gerçektir. Örneğin ilimleri sınıflamada “dinsel ilim” ve “dünyevî ilim” ayrımı doğal bilimlerin ihmal edilmesi sonucunu doğurmuştur. Buna bağlı olarak onun dünya tasavvuru son derece olumsuzdur. Ahiret yaşamının dünya yaşamına tercih edilmesini sıkça teklif etmektedir. Şüphesiz Gazzâlî’nin felâsifeye yönelttiği eleştiriler, Meşşâî felsefesinin ilerlemesine engel olmuştur. Onun Meşşaî metafiziğine karşı çıkması, hatta meydan okuması, sanki tüm felsefeye karşıymış gibi anlaşılmış ve İslâm toplumunda düşünsel gelişiminin duraklamasına sebep olduğu iddia edilmiştir. Oysa o ilme ve felsefeye karşı olmayıp, çatışmanın İslâm dini ile Yunan metafiziği arasında olduğunu sergilemektedir. Gazzâlî’nin eleştirileri Aristotelesçi felsefeyi hedeflemiş olmakla beraber, sonuçta İslâmî görüş bakımından hangi türden bir felsefenin uygun olamayacağını göstererek yeni bir felsefi arayışa gidecek yolu açmış bulunmaktadır. Gazzâlî’den önce İslâm düşüncesinde, esasını Yunan felsefesinin teşkil ettiği anlayışa doğrudan doğruya cephe alarak bunu sistemli bir şekilde eleştiren hiç kimse çıkmamıştır. Bununla birlikte felsefi kavram ve yöntemleri kelâma ve özellikle de Eş’arî ekolüne sokmuş, İslâmla çatışmayan bir felsefenin oluşması için temeller atmıştır. Gazzâlî’nin başlatmış olduğu “tehâfüt” tartışmaları İslâm felsefesinin en fazla yoğunlaştığı alan olmuştur. Gazzâlî, hakikati arama yolundaki gayretleriyle kendisinden sonra hem İslâm dünyasında hem de Batı’da yaşamış birçok düşünüre örnek olmuş ve yol göstermiştir. Örneğin yöntemsel şüphesi ile Descartes’e (1596-1650), kalp gözü düşüncesiyle Pascal’a (1623-1662), indeterminist düşünceleriyle Hume’a (1711-1776) ve aklın bilgi edinme gücü ve sınırlarını belirlemede Kant’a (1724-1804) önderlik etmiştir. Adı geçen düşünürlerin vermiş oldukları örneklerin bile Gazzâlî ile benzer olması, onların Gazzâlî’den haberdar oldukları göstermektedir. Onun bu felsefesi ve yöntemi izlenseydi, İslâm dünyasında Descartes, Kant ve hatta Husserl gibi düşünürlerin ve felsefi akımların ortaya çıkması kaçınılmazdı. Sonuç olarak, Gazzâlî’nin eserlerinde ve renkli dünyasında mutlak bir iç bütünlük arayışı vardır. Kendinden önceki birikimi çok iyi anlamaya çalışmış, onu eleştirel bir bakış açısıyla çözümlemiş ve kendi düşüncelerini bu çerçevede sistemleştirme arayışına girmiştir. Bu yüzden onun yaşamı, düşünceleri ve yöntemi günümüz insanı ve düşünürleri için çok iyi bir model niteliğindedir.” Katılımcıların hayli ilgisini çeken konu hakkında kendisine yöneltilen soruları da cevaplayan Doç. Dr. Mehmet Vural’a katılımlarından dolayı İLESAM Genel Muhasibi Pehlivan Uzun tarafından bir “Teşekkür Belgesi” verildi. VE ŞİİR DİNLETİSİ… Nevzat Doğanay’ın sunumu ile gerçekleşen “Şiir Dinletisi” alın teri, güneş, ay, aşk, ölüm, fazilet, Allah, nur, Cennet’in yolu, duygu, sevgi, özlem, kaybolmak, Hz.Muhammed, sır, Hz. Ali, vazgeçmek, şükür, vuslat, içinde bulunulan ruh hali, gözler ve gökler temalı şiirlerle şenlendi. Etkinliğe katılan isimler arasında Mahir Ünat, Nemci Dal, Hanifi Işık, Durak Turan Düz, Prof. Dr. Halil Aytekin, Doç. Dr. Pehlivan Uzun, Galip Kurtoğlu, Nurettin Gür Ozanoğlu, Orhan Vergili, Aşık Dudai, Cahit Karaç, Ali Kemal Parıldar, Sibel Unur Özdemir, Ayfer Yılmaz, Sevinç Doğancan Güven, Yeter Bektaş, Necati Arslan, Duran Barbın, Atıf Selçuk, Veli Zor, Hayrettin Gültekin, Erdal Ercin, Nizamettin Duran, Abdullah Uçar, Fevzi Gökalp, İrfan Demir, Mustafa Sever, Aysun Sungurhan, İbrahim Coşkun, Sadık Kılıç, Hatice Şahin, Salih Kozan, Meral Otan, Cemal Tuzcuoğulları ve Muhammed Pinaloğlu da vardı. Bir güzel İLESAM Cumartesisi daha işte böyle akıp geçti hayatın içinden. Unutmayınız… Sohbet toplantılarımıza şiire, sanata ve kültüre gönül veren herkesi üyemiz olsun veya olmasın, bekliyoruz. Haber Metni ve Fotoğraflar: Sibel UNUR ÖZDEMİR Yayına Hazırlayan: Nur ERSEN
İLESAM CUMARTESİ SOHBETİNİN KONUSU “İSLAM DÜŞÜNCESİNDE GAZALΔ İDİ
Şiirin, edebiyatın, sanatın ve kültürün konuşulduğu İLESAM Cumartesi Sohbetlerinin bu haftaki konuğu Doç. Dr. Mehmet VURAL idi. Vural ‘İslam Düşüncesinde Gazzali’ hakkında bir konuşma yaparak Gazzali’nin hayatı, fikirleri, eserleriyle alâkalı bilgiler verdi.
Doç. Dr. Mehmet VURAL beyefendiden konu ile ilgili notlarını paylaşmasını rica ettik. Kendisi bizleri kırmayarak değerli bilgilerini aktardı. Aynen yayılıyoruz… “Gazzâlî, nesiller boyunca sadece Müslümanların değil, her çağda hakikati araştıranların otorite kabul ettikleri önemli bir şahsiyet olmuştur. O, Doğu’da olduğu kadar Batı’da da çok iyi tanınan ve İslâm düşünürleri içerisinde en özgün ve orijinal simalardan birisidir. Montgomery Watt başta olmak üzere birçok Batılı düşünür, Gazzâlî için “Modern Batı düşüncesine en yakın, bizim en iyi anlayabileceğimiz düşünürdür.” demektedir. O, eserlerindeki bilgiler ve ortaya attığı tezler ile büyük tartışmalara ve kendinden sonra büyük bir tartışma geleneğinin başlamasına sebep olmuştur. Öyle ki İslâm felsefesinden “tehâfüt felsefesi” ya da “tehâfüt geleneği” olarak söz edilmesi bunun bir yansımasıdır. Gazzâlî İslâm felsefesinin en özgün ve orijinal filozoflarından birisidir. İslâm düşüncesini dönemlere ayırmak gerektiğinde Gazzâlî öncesi (mütekaddimîn) ve sonrası (müteahhirîn) şeklinde bir ayrım yapmak gelenek hâlini almıştır. Gazzâlî, yaşamış olduğu toplumu derinden etkilemiş ve bu etki günümüze kadar da devam etmiştir. Öyle ki onun eserlerini okurken kimi zaman modern düşünürlerden biri ile karşı karşıya olduğumuz hissine kapılabiliriz. Bunun nedeni, onun ilgilendiği konular ve bakış açısından kaynaklanmaktadır. Benzer şekilde Ahmed Emin de (1886-1954) “Bugünkü Müslümanlık, Eş’arî ve Gazzâlî’nin Müslümanlığıdır dersek, hakikatten uzaklaşmış olmayız.” diyerek bu duruma dikkat çekmektedir.
Gazzâlî, bilgiyi elde etme ve kullanmada çok değişik yöntemlerin varlığını ileri sürerek, kendi eserlerinde bunları ortaya koymuştur. Bunu yaparken de temel ilke olarak Aristoteles mantığını aynen benimsemiş ve bu mantığı İslâmî ilimlerle uzlaştırmayı denemiştir. Hatta bu mantığı İslâm düşüncesinde bir yöntem olarak belirleyen ilk düşünür olduğu söylenebilir. Aristoteles mantığını, bilginin ortaya konmasında ortak bir kriter olarak alan Gazzâlî, bu ilmi yeterince kuşatamamış olanların bilgisine güvenilemeyeceğini savunur. Onun anlayışında mantık, felsefenin bir alanı olmadığı gibi, dinle de doğrudan bir ilişkisi yoktur. Mantık sadece doğru bilgi ve ilimler için bir “âlet” işlevi görmektedir. Gazzâlî, klasik mantık terimleri yerine İslâmî ilimlerde meşhur ve bilinen terimleri kullanmakta, yerine göre yeni terimler üretmekte; verdiği örnekleri de dinsel konulardan seçmektedir. O, aynı zamanda mantık ile insanın mutluluğu arasında bir ilişkinin olduğunu düşünmektedir. Çünkü mantık, ilmin bilgisizlikten ayırt edilmesini, bu da nefsin gelişimi ve mutluluğu sonucunu doğurmaktadır. Yine ona göre mantık kuralları ve yöntemleri Kur’an’da bulunmakta olup, mantık ilkelerinin koyucusu Allah (ilk öğretmen), öğreticisi Cebrail (ikinci öğretmen) ve uygulayıcıları da peygamberler (üçüncü öğretmen)’dir. O, böylece mantığa ilahi bir hüviyet vermekte ve dini anlamak için de mantığı zorunlu görmektedir. Onun bu görüşleri İslâm toplumunda etkili olmuş, Aristoteles mantığı ilimler için bir yöntem olarak benimsenmiş ve bu konulardaki çalışmalar hız kazanmıştır. Gazzâlî felsefesinde en önemli sorunların başında bilgide, özellikle metafizik bilgide “yakîn” problemi gelmektedir. Onun yakîn arayışında en önemli sebep, dinsel inancı ve bilgiyi sağlam bir temele oturtmak çabası gelmektedir. Zira bilgide kesinliğin temel ögesi şüpheden uzak olmaktır. Bunun kriteri akıl, ölçütü ise bütün akıl sahiplerinin düşünce birliğidir. Bu düşünce birliği de insanda a priori olarak bulunan zorunlu ilk akli bilgileri oluşturmaktadır. Doğal bilimlerde burhan ve akli yöntemlerin doğru sonuçlar verebileceğini kabul eden Gazzâlî; metafizik sorunlarda bu tür yöntemlerin başarısız olacağını ileri sürmektedir. Çünkü metafizik sorunlarda akla dayalı bir düşünce birliği mümkün olmayıp, bu tür sorunlar deneyimimizin dışında kalmaktadır. Örneğin akıl, âlemin hâdis olduğunu ileri sürebileceği gibi, aynı şekilde kadîm olduğunu da ileri sürebilir. Bu konudaki düşüncelerin hepsi zan ve spekülasyona dayanmaktadır. Dolayısıyla metafiziğe ve diğer ilimlere ait yöntemler birbirinden kesinlikle ayrılmalıdır. Filozoflar tarafından en yüce ilim olarak görülen metafiziği Gazzâlî, aklın yetersiz ve yetkisiz kaldığı, spekülatif bilgiler alanı olarak görmektedir. Bu alanda akıl birbirinden farklı hatta birbirine zıt birden fazla görüşü kabul edebilir. Bu yüzden bu alanla ilgili bilgiler akılla değil vahiy, ilham, sezgi, keşif gibi dinsel deneyim yolları ile elde edilebilir. Böylece Gazzâlî, -Kant’ın daha sonra yapmış olduğu gibi- inanma ile bilme arasında ilişkiyi araştırıp, iman konusunda kuramsal aklın sınırlarını göstermektedir. Kullanmış olduğu yöntemler içerisinde diyalektiği, kesin bilgi vermeyen bir tartışma sanatı olarak görerek, spekülatif ve zannî bilgi veren bu yönteme güvenilemeyeceğini söyler. Bu yöntemde mantığın objektif kriterlerini kullanmayıp, sofistik bir yaklaşımla tezlerini kanıtlama gayreti bulunmaktadır. Bu yüzden bu yöntemi çok dikkatli kullanmak gerekmektedir. Aynı şekilde bu yöntemle, karşı tezi aşağılamak ve insanları zor durumda bırakmak vb. gibi olumsuz yönlerde kullanmayı da ahlaki bir tavır olarak görmemektedir. Dolayısıyla sübjektif özelliği olan bu yöntemin metafizik alanda bilgi elde etmede hiç şansı kalmamaktadır. Gazzâlî’nin sıkça kullanmış olduğu diğer bir yöntem ise tevil (hermeneutik)’dir. Buna göre bir metinde gerçek anlam kastedilen yani metin sahibinin niyet ettiği anlamdır. Ona ulaşmak için yapılan yollardan biri de tevil yöntemidir. Tevil, kastedilene yaklaştıkça kesinlik kazanır. Aynı şekilde metindeki anlam, tarihsel değil evrensel bir mahiyet arz eder. Gazzâlî tevilin sınırsız kullanımına karşı çıkarak; sınırlı, kurallı ve ölçülü bir tevil anlayışını savunmuştur. Tevilde niyet ve eylemin önemine değinmekte, en doğru tevili mutasavvıfların yaptığını iddia etmektedir. Ona göre akıl nakle, zahir bâtına aykırı değildir; ancak temel dinsel esaslarda ve tevatüren bilinen konularda tevil yapılmamalıdır. Bu yüzden onun tevil anlayışını “imancı tevil” olarak nitelemek mümkündür. Gazzâlî felsefesinin özgün yönlerinden birisi de yöntemsel şüphe anlayışıdır. Ona göre yakîne ulaşmak için şüphenin özel bir önemi vardır. Zira şüphe etmeyen düşünemez, düşünemeyen gerçeği göremez, gerçeği göremeyen de körlük ve dalâlete saplanıp kalır. O, kesin bilginin “iman” ile elde edilebileceği sonucuna yöntemsel şüphe ile ulaşmıştır. Buna göre dinsel düşünceler mutlak doğrudur, fakat felsefi düşünceler kesinlik içermez. Ancak dinsel düşüncelere uyduğu ölçüde doğrudur. O, böylece düşünce ve eylemlerinde dinin sınırları içerisinde kalmaya özen göstermektedir. Gazzâlî, tasavvuf ile Ehl-i sünneti uzlaştırarak kendisinden sonraki dönemde sufiliğin meşrulaşmasında ve Ehl-i sünnet karşısındaki bâtınî düşüncelerin de zayıflamasına büyük etki yapmıştır. O, bu çabasında Ehl-i sünnet idealini gerçekleştirmek için sufilerin çokça kullandığı sezgi, ilham, keşif gibi yöntemleri kullanmıştır. Gazzâlî için sufilik, Ehl-i sünnet inancının doğruluğunun hem tespit edilmesini hem de gereği gibi anlaşılmasını mümkün kılan bir yoldur. Gazzâlî, Ehl-i sünnet düşüncesi ve tasavvuf ile geniş bir “orta yol” anlayışı ortaya koymuş, İslâm’ın bâtınî ve zahirî ögeleri arasında bir uygunluk kurmayı başarmıştır. Gazzâlî yönteminin kendi eserlerindeki pratik yansımasına bakacak olursak; sınırları gayet iyi çizilmiş, planı ve mantıksal örgüsü sağlam birer iç sistematiği olduğunu görürüz. Her seviyedeki insan için farklı eserler kaleme almıştır. Eserlerinde felsefi kavram ve ifadelere sıkça başvurmakta, düşüncelerini daha ziyade dinsel terminoloji ile ifade etmeyi tercih etmektedir. Ayrıca felsefi konuları pratiğe indirmekte oldukça başarılıdır. Bununla birlikte Gazzâlî’nin İslâm düşüncesine olumsuz etkileri de olduğu bir gerçektir. Örneğin ilimleri sınıflamada “dinsel ilim” ve “dünyevî ilim” ayrımı doğal bilimlerin ihmal edilmesi sonucunu doğurmuştur. Buna bağlı olarak onun dünya tasavvuru son derece olumsuzdur. Ahiret yaşamının dünya yaşamına tercih edilmesini sıkça teklif etmektedir. Şüphesiz Gazzâlî’nin felâsifeye yönelttiği eleştiriler, Meşşâî felsefesinin ilerlemesine engel olmuştur. Onun Meşşaî metafiziğine karşı çıkması, hatta meydan okuması, sanki tüm felsefeye karşıymış gibi anlaşılmış ve İslâm toplumunda düşünsel gelişiminin duraklamasına sebep olduğu iddia edilmiştir. Oysa o ilme ve felsefeye karşı olmayıp, çatışmanın İslâm dini ile Yunan metafiziği arasında olduğunu sergilemektedir. Gazzâlî’nin eleştirileri Aristotelesçi felsefeyi hedeflemiş olmakla beraber, sonuçta İslâmî görüş bakımından hangi türden bir felsefenin uygun olamayacağını göstererek yeni bir felsefi arayışa gidecek yolu açmış bulunmaktadır. Gazzâlî’den önce İslâm düşüncesinde, esasını Yunan felsefesinin teşkil ettiği anlayışa doğrudan doğruya cephe alarak bunu sistemli bir şekilde eleştiren hiç kimse çıkmamıştır. Bununla birlikte felsefi kavram ve yöntemleri kelâma ve özellikle de Eş’arî ekolüne sokmuş, İslâmla çatışmayan bir felsefenin oluşması için temeller atmıştır. Gazzâlî’nin başlatmış olduğu “tehâfüt” tartışmaları İslâm felsefesinin en fazla yoğunlaştığı alan olmuştur. Gazzâlî, hakikati arama yolundaki gayretleriyle kendisinden sonra hem İslâm dünyasında hem de Batı’da yaşamış birçok düşünüre örnek olmuş ve yol göstermiştir. Örneğin yöntemsel şüphesi ile Descartes’e (1596-1650), kalp gözü düşüncesiyle Pascal’a (1623-1662), indeterminist düşünceleriyle Hume’a (1711-1776) ve aklın bilgi edinme gücü ve sınırlarını belirlemede Kant’a (1724-1804) önderlik etmiştir. Adı geçen düşünürlerin vermiş oldukları örneklerin bile Gazzâlî ile benzer olması, onların Gazzâlî’den haberdar oldukları göstermektedir. Onun bu felsefesi ve yöntemi izlenseydi, İslâm dünyasında Descartes, Kant ve hatta Husserl gibi düşünürlerin ve felsefi akımların ortaya çıkması kaçınılmazdı. Sonuç olarak, Gazzâlî’nin eserlerinde ve renkli dünyasında mutlak bir iç bütünlük arayışı vardır. Kendinden önceki birikimi çok iyi anlamaya çalışmış, onu eleştirel bir bakış açısıyla çözümlemiş ve kendi düşüncelerini bu çerçevede sistemleştirme arayışına girmiştir. Bu yüzden onun yaşamı, düşünceleri ve yöntemi günümüz insanı ve düşünürleri için çok iyi bir model niteliğindedir.”
Katılımcıların hayli ilgisini çeken konu hakkında kendisine yöneltilen soruları da cevaplayan Doç. Dr. Mehmet Vural’a katılımlarından dolayı İLESAM Genel Muhasibi Pehlivan Uzun tarafından bir “Teşekkür Belgesi” verildi.
Nevzat Doğanay’ın sunumu ile gerçekleşen “Şiir Dinletisi” alın teri, güneş, ay, aşk, ölüm, fazilet, Allah, nur, Cennet’in yolu, duygu, sevgi, özlem, kaybolmak, Hz.Muhammed, sır, Hz. Ali, vazgeçmek, şükür, vuslat, içinde bulunulan ruh hali, gözler ve gökler temalı şiirlerle şenlendi.
Etkinliğe katılan isimler arasında Mahir Ünat, Nemci Dal, Hanifi Işık, Durak Turan Düz, Prof. Dr. Halil Aytekin, Doç. Dr. Pehlivan Uzun, Galip Kurtoğlu, Nurettin Gür Ozanoğlu, Orhan Vergili, Aşık Dudai, Cahit Karaç, Ali Kemal Parıldar, Sibel Unur Özdemir, Ayfer Yılmaz, Sevinç Doğancan Güven, Yeter Bektaş, Necati Arslan, Duran Barbın, Atıf Selçuk, Veli Zor, Hayrettin Gültekin, Erdal Ercin, Nizamettin Duran, Abdullah Uçar, Fevzi Gökalp, İrfan Demir, Mustafa Sever, Aysun Sungurhan, İbrahim Coşkun, Sadık Kılıç, Hatice Şahin, Salih Kozan, Meral Otan, Cemal Tuzcuoğulları ve Muhammed Pinaloğlu da vardı.
Bir güzel İLESAM Cumartesisi daha işte böyle akıp geçti hayatın içinden. Unutmayınız… Sohbet toplantılarımıza şiire, sanata ve kültüre gönül veren herkesi üyemiz olsun veya olmasın, bekliyoruz. Haber Metni ve Fotoğraflar: Sibel UNUR ÖZDEMİR Yayına Hazırlayan: Nur ERSEN
Adınız Soyadınız
E-Posta
Girilecek rakam : 166464
Lütfen yukarıdaki rakamları yazınız.