İLESAM CUMARTESİ SOHBETLERİ VE ŞİİR DİNLETİSİ (27 ARALIK 2014) “HUKUK DEVLETİ” Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliğinin bu haftaki Cumartesi Sohbetlerinde “Hukuk Devleti” konusu Cumhuriyet Savcısı Cihan Ergün tarafından anlatıldı. Şiirin, edebiyatın, sanatın ve kültürün konuşulduğu, şiirlerin okunduğu program İLESAM Genel Başkanı Mehmet Nuri Parmaksız’ın yaptığı açılış konuşması ile başladı. İLESAM Genel Başkanı Mehmet Nuri Parmaksız, "T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın desteklediği ve Akyurt Belediyesi ile birlikte yaptığımız ‘ESERE SAYGILI, KORSANA KARŞIYIZ- 4’ adlı Slogan ve Logo Yarışması çok büyük ilgi gördü. Ankara’nın hemen her ilçesindeki okullardan yarışmaya katılım oldu. Bu, sosyal sorumluluk projemizin amacına ulaştığının göstergesidir. ‘ESERE SAYGILI, KORSANA KARŞIYIZ 4’ projesine katılan ve katkı sağlayan tüm öğrencilerimizi, yardım ve desteklerini esirgemeyen öğretmenlerimizi, velilerimizi, eğitime hizmet veren çalışanları kutlar, herkese emeklerinden dolayı teşekkür ederim.Ödül töreni 08 Ocak 2015 Perşembe günü saat 13:30’da Necip Fazıl Kısakürek Salonu’nda yapılacaktır” dedi. Mehmet Nuri Parmaksız, Yönetim kurulunca aldıkları karar çerçevesinde tüm masrafları İLESAM tarafından karşılanmak üzere İLESAMLI Bilim adamı, Şair, Yazar ve Sanatçılar Ansiklopedisini 2015 yılı sonuna kadar çıkaracaklarını bir kez daha hatırlattı. İLESAM Ansiklopedisinin üyelerine hediye edilmeyeceğini, kitapçılardan temin edileceğini de açıklayan Parmaksız, üyelerinin bu ansiklopediye %30 - %40 indirimli olarak sahip olabileceklerinin de altını çizdi. İLESAM üyeleri 15 Mart 2015 tarihine kadar müracaat edebilecekler. Ansiklopedi ile ilgili ayrıntılı bilgiye (http://ilesam.org.tr/sdetay.asp?did=770,412,a) linkinden ulaşılabilir. Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği Genel Merkez Yönetim Kurulu olarak alınan karar çerçevesinde, şiirin, edebiyatın, sanatın ve kültürün konuşulacağı, şiirlerin okunacağı “CUMARTESİ SOHBETLERİ ve ŞİİR DİNLETİLERİNİN” önümüzdeki yıl da devam edeceğini ama bundan sonra her ayın ilk cumartesi günü yapılan etkinliğin Türk Tarih Kurumu salonunda gerçekleştirileceği bilgisini de veren Parmaksız “Sohbet toplantılarımıza şiire, sanata ve kültüre gönül veren herkesi- üyemiz olsun veya olmasın-bekliyoruz.”dedi. Parmaksız İLESAM’ın yirmi beşinci kuruluş yıldönümünü büyük bir programla kutladıklarını söyleyerek 2016 yılında otuzuncu yılını kutlayacak olan Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliğinin sadece üyelerinin katılımına açık olan “İLESAM MARŞI” yarışması açmayı planladıklarını söyledi. Genel Başkan Mehmet Nuri Parmaksız “Biz bir elin beş parmağı gibiyiz.Hepimiz biriz, tekiz.Yaklaşık üç bin üyemiz var. Elbette farklı görüşler, farklı düşünceler olacaktır.Bizler her zaman eleştiriye açığız. Bizler buradayız eğer bir şikayetiniz varsa arkamızdan konuşmak yerine bizzat bize iletiniz. İletiniz ki sorununuza çare bulabilelim.” diyerek günün konusu Hukuk Devleti ile ilgili olarak da “Devlet kurulur. Devletlerin anayasası, hukuku vardır. Din, dil, ırk gözetmeden tabi olduğu hukukun kendisidir.Ne yazık ki hukuk herkese eşit değildir.” dedi. Atatürk’ün Ankara’ya gelişini ve üyelerinin yeni yılını da kutlayan Mehmet Nuri Parmaksız 2015’in herkese mutluluklar, güzellikler getirmesini dileyerek konuşmasını yapmak üzere Cumhuriyet Başsavcısı Cihan Ergün’ü kürsüye davet etti. CUMHURİYET BAŞSAVCISI CİHAN ERGÜN KONUŞMASINDA AŞAĞIDAKİ HUSUSLARA DEĞİNDİ. SAYIN ERGÜN’DEN ALDIĞIMIZ BİLGİ NOTUNU AYNEN AKTARIYOR VE KENDİSİNE TEŞEKKÜR EDİYORUZ. “HUKUK DEVLETİ OLMAK: Demokrasi geleneğini, Hukukun üstünlüğünü benimseyip, insanlarına vatandaş gözüyle bakmak suretiyle işlem ve eylemlerinde hukuk kuralları çerçevesi dışına çıkmayarak, özgür eşit insanlara hiçbir şekilde ayrımcı/ayrılıkçı gözle bakmamayı benimseyen işlem ve eylemlerinin eşit özgür adil biçimde belirlediği yargı organınca denetlenmesini çağdaş medeniyet bilinci sayan, hiçbir kişi ve ya kurumuna yasa dışı davranma yetisi ve yetkisi tanımayan, şeffaf, katılımcılığı özendiren hukuksal meşru düzenlemeleri ile en evvel kendini, kişileri, kurumları bağlayan meşru devlet yada yönetim biçiminin kabul erdemidir; hukuk devleti olmak. “Giz ve karanlığa” hiçbir biçimde gömülmemek, vatandaş saydığı insanlardan bir şeyleri saklamamak, üçüncü bin yılda besleme medya oluşumuna izin vermemek; bunu yaparken özgür basın oluşumunun önünü açmaktır; hukuk devleti olmak. Bunu yaparken devletin tanımlamasını iyi yapmak gerekmektedir. Kurumlarını yerli yerine oturtmak lazımdır; aksi takdirde kurumları yerli yerine oturtmadınız mı devletin tanımlamasını yapamazsınız. Demokrasinin erdemi akıl olmak gerekir. Aklın filizi özgürlüktür. Özgürlüğün tarlası hukukun üstünlüğüdür; adalettir tek kelimeyle; “Ben hukuk devletiyim” diyen bir yapılanma, her şeyden önce ve en evvel, hukuk devleti olmayı, hukuku, hukukun üstünlüğünü içine sindirmiş olacaktır. Bu sindirmenin yerli yerine oturtulmuş kurumları, yani demokrasinin vazgeçilmezleri, epitel dokularıyla sistem içine her nefes taze oksijen gibi çekilmesi ve her an insan özgürlüğü olarak dış dünyaya yansıtılması, bunun da çıplak gözle her daim herkes tarafından izlenebilmesi gereklidir. HUKUK DEVLETİ NEDİR? Hukuk devleti en kısa tanımıyla, faaliyetlerinde hukuk kurallarına bağlı olan, vatandaşlarına hukukî güvenlik sağlayan devlet demektir. Hukuk devleti; kuralları üzerinde uygulanacak, gerçek ve tüzel kişilerin hukukî güvenlik içinde olduğu, yani insanların yaşamdan ve yarından korkmadığı, korkmasını önleyecek önceden belirlenmiş kişilik dışı kuralların bulunduğu, bunların yasalarla sınırlarının çizilmiş olduğu ve aynı zamanda devletin/idarenin de aynı hukuk kuralları ile kendini bağıtladığı bir devlettir. Vatandaşların hukuki güvence içinde oldukları, devletin eylem ve işlemlerinin de hukuk kurallarına bağlı olduğu sistem. Bu devlet sisteminde yürütme/devlet hukuka bağlıdır ve yürütme işlemleri de yargısal denetime tabidir. Bu açıklamalar ışığında baktığımızda; Türkiye Cumhuriyeti Devleti bütün dünyada bilindiği üzere mükemmel bir hukuk devletidir..(!) Hukuk devleti, yetkiyi elinde bulunduran siyasi otoritenin yani devletin koyduğu yasalara kendisinin de uymasını, kendini hukukla bağlamasını ifade eder. Çağdaş ve ideal/evrensel hukuk devleti ilkeleri bakımından ele aldığımızda Türkiye Cumhuriyeti Devletinin hukuk devleti olduğunu iddia ederiz; çünkü Anayasa’nın 2.maddesinde öyle yazıyor. etsekte, Avrupa Birliği yoluna düştüğümüzde adama hemen sormazlar mı neden arka arkaya dokuz tane uyum paketi çıkararak hukukun üstünlüğüne yaklaşma çabasındasınız diye!? Bu nedenle hukuk devleti olmanın sanıldığı kadar kolay olmadığı rahatça görülebilir. Evet görünürde bir anayasa vardır ve bu anayasa kağıt üzerinde uygulanmaktadır; getirdiği kurumlar şakır şakır işlemektedir. Ancak 1980 darbesini yapan zihniyet, anayasada temel hak ve özgürlükleri düzenlerken, adeta devlet ve bireyi rakip olarak görmüş, verdiği her özgürlüğe karşılık kişilere bir ödev yüklemiş hatta bazı durumlarda bir maddelik bir hak için on maddelik kısıtlama koşulları getirmiştir. Anayasa Mahkemesi daha çağcıl görüşle hareket ederek darbeci zihniyetin katı anlayışını, getirdiği tanımla günün mükemmeliyetçiliği ile yoğurmaya çalışmıştır. Türk Anayasa Yargısının Hukuk Devleti Yorumu ve Tanımı: Anayasa Mahkemesi de 12 Kasım 1991 tarih ve K.1991/43 sayılı Kararında hukuk devleti ilkesini, benzer bir şekilde ‘yönetilenlere[KÜÇÜMSEMEYE BAKINIZ insan ya da vatandaş.. demek gerekliydi 3. Bin yılda) yönetilenlere.. pes yani] en güçlü, en etkin ve en kapsamlı biçimde hukuksal güvencenin sağlanması, tüm devlet organlarının eylem ve işlemlerinin hukuka uygun olması’ olarak tanımlamıştır. Devamla hukuk devleti olmaklığı; “Hukuk devleti, her eylem ve işlemi hukuka uygun, insan haklarına saygı gösteren, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlarından kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayıp yargı denetimine açık olan, yasaların üstünde yasa koyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri ve Anayasa bulunduğu bilincinden uzaklaştığında geçersiz kalacağını bilen devlet” biçiminde ayrıntılarını özetleyerek belirtmiştir. Barolar Birliğinin Bir Bildirisinde Yaptığı Tanımlama ise anayasa yargısının kararında belirtilen nitelikleri tekrarlar biçimdedir; “15 ilin baro başkanlarıysa, ortak bir açıklamayla "Türkiye ’hukuk devleti’ olabilme testinden bir kez daha başarısız çıkmıştır" dedi; Başbakan Erdoğan’ın "ucu nereye varırsa varsın gereği yapılacak"; Adalet ve İçişleri Bakanları’nın da ‘gereğinin sonuna kadar yapılacağı’ taahhütlerini” hatırlatarak devamla; “Anayasal demokrasinin ilkelerine uyulması bağlayıcıdır. Bu zorunluluk daha ziyade devlet organlarını; siyasal iktidarı ve kamu görevlilerini konu alan bir bağlayıcılıktır. Bu bağlayıcılık, kamu karşısında fertlerin haklarının en temel güvence alanını oluşturmaktadır. Çünkü anayasayla belirlenen ilkeler, kişiler arası özel ilişkileri değil, kişilerin devlet karşısındaki konumunu ve devletin kişilere ve kamu alanına yönelik tasarruflarına bağlayıcılık getirmektedir. Bu şart, anayasal demokrasi düşüncesinin fertlere sunulan kişisel yaşam alanlarının en temel güvencesi olması sonucunu doğurmuştur.” I)HUKUK DEVLETİ TARİHİ SÜREÇ Hukuk Devleti kavramı, Anglo-Sakson terminolojisinde “hukukun üstünlüğüne dayalı devlet veya hukukun hükümran olduğu devlet” olarak adlandırılırken, Kıta Avrupası’nda Almanya’dan yayılıp benimsenen ‘hukuk devleti’ kavramı ile adlandırılmaktadır. Bizde de ‘hukuk devleti’ kavramının yanı sıra ‘hukukun üstünlüğü’, ‘hukuka bağlı devlet’ kavramları da ‘hukuk devleti’ kavramı yerine kullanılmaktadır. Oysaki ‘hukukun üstünlüğü’ kavramı ile ‘hukuk devleti’ kavramı ortaya çıkış coğrafyalarına göre farklı anlamları içerilerinde barındırır durumdadırlar. Çünkü ‘hukukun üstünlüğü’ terimi devletin yanında hukukun daha fazla kendini gösterebilme fırsatı bulduğu yani devletin hukukla bağlı kalmasında daha etkin rol oynayan bir sistemi anlatmakta; ‘hukuk devleti’ kavramı ise tam tersi olarak devlet kavramının hukuk karşısında edindiği yerin daha önde olması anlamına gelmektedir. Yani ‘hukukun üstünlüğü kavramında’ az devlet çok hukuk ‘hukuk devleti’ kavramında ise ‘az hukuk çok devlet’ kavramı geçerlidir. “Hukuk devleti genel anlamda yönetenlerin ya da siyasal iktidar sahiplerinin keyfi eylem ve işlemlerine karşı yönetilenlere hukuksal güvenceler sağlayan bir devlet tipi” , “temel hak ve hürriyetlerin teminat altına alındığı ve kişilere hukuksal teminat sağlayan devlet” , “hukuk çerçevesinde yönetim kısaca hukuka dayanarak ve hukuk sayesinde var olan devlet/yönetim”, “vatandaşların hukuki güvenlik içinde bulundukları, devletin eylem ve işlemlerinin hukuk kurallarına bağlı olduğu bir sitemi anlatır.” gibi bir çok şekilde tanımlanmıştır. Hukuk devleti kavramının doğuşu çok eski bir geçmişe dayanmaz. XIX. yüzyıl başlarında Alman Hukuk çerçevesinde ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Hukuk camiasının malumları olduğu üzere Almanya coğrafyası dört ana bölüme ayrılır; Suap, Bavyera, Frankonya, Saksonya. İşte bunlardan biri olan, 1946 tarihli Bavyera Anayasası dünyada hukuk devleti terimini ilk defa kullanmış olan Anayasadır(md.3).Siyaset bilimine ilişkin yazılarda, “hukuk devleti” kavramına ilk kez XVIII.yüzyılın sonunda rastlarız. Ancak, “hukuk devleti” terimi yeni olsa bile bu yönde Eski Çağ Döneminde de bazı talep ve düşünceler ileri sürülmüş ve kısmen de gerçekleşebilmiştir. Aslında “adalet” insanlar arası ilişkilerde uygulanması gereken ilk kıstas olarak Allah’ın emri olduğu düşünülürse, hukukun üstünlüğü ilkesi Adem Peygamberden bu yana hep var demektir. Zira hukukun nihai gayesi adaleti gerçekleştirmektir. Toplum yapısının ve dolayısı ile devlet örgütünün gitgide karmaşıklaşması “adalet” ve dolayısıyla “hukukun üstünlüğü” kavramının ilk peygamberler ve ilahi dinler ile birlikte başlamış olması gerçeğini değiştirmez. Ancak kavramsal kimlik olarak günümüzde gelişerek hukukun üstünlüğü/hukuk devleti biçiminde isimlenmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin bir “hukuk devleti” olduğu 1982 Anayasası’nın 2. maddesinde açıkça belirtilmiştir. 2. maddeye göre “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.” Anayasa hükmünden de anlaşılacağı üzere 1982 Anayasası kavram olarak “hukuk devleti” kavramına içeriğinde yer vermiştir. Ancak Anayasa “hukuk devleti” kavramını açıklamamış hatta gereklerinin neler olduğuna dahi değinmemiştir. Türk Anayasa Yargısı yukarda belirttiğimiz kararında hukuk devleti olmaklığın üç ana unsuruna yer vermektedir: *insan haklarına saygı *Kişi haklarının güvence altına alınması, * Devletin bütün faaliyetlerinde hukuka ve Anayasa’ya uygun davranması. Mahkeme kararında şöyle devam etmektedir: “...hukuk devletinin temel unsuru, bütün devlet faaliyetlerinin hukuk kurallarına uygun olmasıdır... Hukuk devletinde yasa koyucu organ da dahil olmak üzere, devletin bütün organları üstünde hukukun mutlak egemenliğe sahip olması, yasa koyucunun faaliyetlerinde kendisini her zaman Anayasa ve hukukun üstün kuralları ile bağlı tutması gerekir.” HUKUK DEVLETİ OLMANIN İLKELERİ: Yukarıdaki bilgiler ışığında bir hukuk devletinden söz edilmesi için gerekli olan ilkeler ise en kısa biçimiyle şöyle sıralana bilir; 1. Her şeyden evvel yazılı ya da yazısız bir anayasanın bulunması, 2. Kanunların anayasal denetiminin olması, yani kanunların anayasaya uygunluğunun denetlenmesi, bu anlamda bir anayasa yargısı ya da benzer bir AKİL ADAMLAR denetiminin mevcut olması, Burada kanunların anayasaya aykırı olmayacaklarını belirtmek yeterli değildir. Bunun yanında, kanunların anayasaya uygunluğunu sağlayacak bir denetim mekanizmasının da kurulması gerekir. Ancak hemen belirtmek lazımdır ki bu mekanizma dahi anayasa ve hukukun üstün kuralları ile bağlıdır. Anayasal çerçeve dışına taştıkça hukuku ihlal eder ki bu yapının yapacağı ihlallerin de bir yaptırımı olmak gerekir kanaatindeyim. Çünkü hukuk devletlerinde hiçbir kişi ve kurum sınırlarını kendinin belirlediği keyfi yetkiler kullanamazlar; aksi takdirde devletin tanımlaması değişir; o devlet hukuk devleti olamaz, başka bir şey olur. 1961 ve 1982 Anayasa’larında, bu görev Anayasa Mahkemesi’ne verilmiştir. Anayasa Mahkemesi’nin bu alandaki yetkisine, 1961 Anayasasına göre, 1982 Anayasası ile, hem başvuranlar açısından, hem de içerik açısından bazı kısıtlamalar getirilmiştir. 3, Kuvvetler ayrılığının bir hukuk devletinde mutlaka bulunması gerekir. Kuvvetler Ayrılığı: Yasama, yürütme ve yargı makamlarının görev ve yetkileri Anayasada duraksamaya yer vermeyecek şekilde düzenlenmiştir. Bu üç gücün birbirinden ayrılış tarzlarına göre devlet sistemleri belirlendiği hatırlanırsa kuvvetler ayrılığı ilkesinin önemi daha açık bir şekilde ortaya koyabilme imkanı doğmaktadır. Kuvvetler ayrılığı ile devleti oluşturan üç gücün birbirinin alanına müdahale etme niteliği belirlenmektedir. Eğer bu müdahale tamamıyla imkansız ise yani yasama, yürütme ve yargı organı çok katı çizgilerle birbirinden ayrılmışsa bu takdirde tipik bir “başkanlık sistemi” niteliği ortaya çıkmaktadır; yada Yasama, yürütme ve yargının birbirinden ayrılış tarzları daha esnek ise bu halde de “parlementer sistem”den bahsetmek gerekecektir .Bu kadar öneme sahip olan bir kavramın “hukuk devleti” ilkesini gerçekleştirmek amacıyla yüklendiği ödevde hiç kuşkusuz çok büyük öneme sahiptir. 4 .Temel Hak ve Özgürlüklerin Güvence Altına Alınması: Hukuk devleti ilkesi beraberinde temek hak ve özgürlüklerin teminat altına alınması zorunluluğunu getirmektedir. Temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması için başvurulan birinci yol, kişi temel hak ve özgürlüklerinin kolayca değiştirilemeyen metinlerde yani anayasalarda sayılması ve düzenlenmesidir. İkinci olarak ise temel hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlandırılabilir olması gerektiğidir . Bu sınırlandırmanın kanunla yapılması tek başına yeterli değildir; ancak anayasaya uygun olarak bir sınırlama kanunu çıkarılabilir ki bununda mutlak surette yargısal denetime açık olması gerekecektir. 5- Yürütmenin (idarenin) Tüm Eylem ve İşlemlerinin Yargı Denetimine Tabi Olması: Hukuk devletinden akla ilk olarak yürütmenin hukuka bağlı olması ve yine yürütme organının karının yargı denetimine açılması gelmektedir. Bunun nedeni de tarihsel süreçte gizlidir. Çünkü hukuk devleti ilkesinin mücadelesinin yapıldığı dönemlerde yürütme organı kraldan ve onun atadığı bakanlardan oluştuğu için kişi haklarına yapılacak tecavüzlerin ancak yürütme organından gelebileceği kabul ediliyor ve dolayısıyla da öncelikle yürütme organının yaptığı işlemlerin yargı denetimine açık olması gerektiği fikri gelişiyordu. Kişi haklarının, milli iradeden doğan yasama organına karşıda güvence altına alınmasını sağlayacak olan bir mekanizmanın olması gerektiği düşünülemiyordu. Bu bağlamda da yasama organının yargısal denetim fikri çok sonraları ortaya çıkmıştır. 1982 Anayasası da hukuk devleti ilkesinin gereği olan yürütmenin işlemlerinin yargısal denetiminin gerekliliğini 125.maddesinde ?İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.? hükmü ile kabul etmiştir. Bunun anlamı şudur; idare yasal yollardan bir işlem yapsa dahi, ilgilisi yani vatandaş bunun kendine bir zarar verdiği düşüncesinde ise buna karşı yasal yollara baş vuracaktır. Yoksa idarenin yada bir ajanının yasal olmayan/keyfi-kendi isteğince- bir davranışı ile vatandaşa/kişiye bir zarar verilmişse idari sorumluluk dışında bu eylem ayrıca duruma göre bir suç da teşkil edebilecektir. Bu suça o kamu görevlisinin dışında başka kamu kurumu ya da kamu görevlileri de katılmış ise bunlarında bu suça iştiraki var sayılacaktır. 6- Kanunların Genelliği ve Kanun Önünde Eşitlik: Kanunların genelliği ve kanun önünde eşitlik, hukuk devletinde ön planda olan fert için bir güvence teşkil eder. Benzer nitelikte olan meselelerin aynı şekilde çözümlenmesine “kanunların genelliği” ilkesi adı verilir. Bir başka deyişle bir kanunun uygulama alanı içerisinde kalan herkese uygulanabilmesine denir. Kanunların genel olması hukuk devletinin de gereğidir. Eşitlik ise kanunların genelliğinin teminatıdır. Anayasanın 10. maddesine göre; “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.” Hukuk devleti “hukukun üstünlüğü” temeli üzerine kurulmuştur. Bu nedenle her türlü ayrıcalığı reddeder. Bu tür ayrımcılık 5237 sayıl yasanın genel hükümlerinde yar alan 3/2 maddesi ve 122 maddesi ile de cezasal yaptırıma bağlanmıştır. 7-Bağımsız Yargı: İdarenin yargısal denetiminin etkili bir biçimde yapılabilmesi için, mahkemelerin bağımsızlığının ve yargıç güvencesinin tam anlamıyla sağlanmış olması gerekir. Aksi halde yukarıda bahsedilen ilkenin de bir anlamı kalmaz. Çünkü Yürütmeyi yargısal açıdan denetleyecek olan yargıçların yürütmeden korkması başka bir deyişle yürütme karşısında korumasız kalması halinde yürütmenin de objektif bir şekilde yargılanması mümkün olmayacaktır. Yargı denetimini yerine getiren mahkemelerin ve hakimlerin bağımsız olmaları hukuk devletinde esastır. Çünkü bu devlette, kişi hak ve hürriyetlerinin en büyük teminatı bağımsız yargı organlarıdır. Sağlıklı bir yargı denetimi için de iki hususun gerçekleşmesi şarttır. a. Yargı bağımsızlığı: Yargının bağımsız olması demek, başta yasama erki ve yürütme organı olmak üzere; denetim yapar, karar verirken hiç bir kişi veya kurumun baskı ve etkisi altında kalmadan bağımsız davranabilmesidir. 1982 Anayasası, yargı bağımsızlığını sağlamak üzere, hakimlerin atama ve özlük hakları üzerinde söz sahibi bağımsız bir kurul (Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu) oluşturmayı öngörmüş (m.159); ancak Adalet Bakanı ile Müsteşarının bu kurula tabii üye yapılması bağımsızlığını zedelediği görüşüyle eleştirilmektedir. Ancak bizde yargı, siyasal güçlerden çok ekonomik çıkar gruplarının ve medyanın baskısı altındadır. Bunun önüne geçilmesi gerekir. b. Tabii hakim güvencesi: Bir kimsenin herhangi bir suçu işlemesi durumunda, yargılanacağı mahkemenin önceden belirlenmiş ve biliniyor olması ve her bir suç veya olay için sonradan mahkeme (ya da hakim) belirleme yoluna gidilmemesidir. Anayasanın 37. maddesine göre, "hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz" ve bu sonucu doğuran olağanüstü yargı mercileri kurulamaz. Tabii hakim güvencesi adı verilen bu kurum, hukuk güvenliği bakımından oldukça önemlidir. Hukuk devletinin varlığı için, haklara saygı ve hukuka bağlılık bilincinin toplumsal bünyemizde yerleşmesi ve kökleşmesi gerekir. TÜRKİYE CUMHURİYETİ?NİN 10. CUMHURBAŞKANI, SAYIN SEZER’İN 2000 YILI KONUŞMASINDA HUKUK DEVLETİ OLMAK: Hukuk devletini ve hukukun üstünlüğü ilkesini gerçekleştirmenin en önemli öğelerinden biri yargı bağımsızlığıdır. Yargı bağımsızlığını tam olarak sağlayamayan anayasa demokratik hukuk devleti ilkesini yaşama geçirmeyi başaramaz. Kimse hukukun üstünde değildir; hukukun üstünlüğü herkesi bağlar. İnsan hakları ve özgürlükleri, demokratik toplum düzeni içinde insan olmanın, insanca yaşayabilmenin vazgeçilmez koşuludur. Anayasal düzenlemeler, insan hak ve özgürlüklerinin elde edilmesi ya da genişletilmesi için devlet gücünü kullananlara karşı ve bunların yetkilerini sınırlamak amacıyla yapılır. Özgürlükçü demokrasilerin en önemli ilkesi, insanın devlet için değil, devletin insan için varolduğu anlayışıdır. Toplumda her şey insan hak ve özgürlüklerini sağlamaya, bunları korumaya ve geliştirmeye yönelik olmalıdır. Anayasalarda insan hak ve özgürlüklerine verilen yer, ulusların kültür ve uygarlık alanında ulaştıkları düzeyin göstergesi olarak kabul edilmektedir. Genelde "temel hak ve özgürlükler" olarak belirtilen insan hakları kavramı, ulusal sınırları aşmış, ulusal sorun olmaktan çıkmış, uygar toplumların olmazsa olmaz koşulu durumuna gelmiştir. Bu nedenle, pek çok uluslararası belgede insan hak ve özgürlükleri önemli bir yer oluşturmaktadır. Demokratik hukuk devleti, çağdaş insan hak ve özgürlüklerini korumak ve yaşama geçirmekle yükümlüdür. İnsan haklarına saygılı, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti de, insan hak ve özgürlüklerini evrensel standartlara uydurmalı, geliştirmeli ve korumalıdır. Bunun için, uluslararası sözleşmeler karşısında Anayasa yeniden gözden geçirilerek, sözleşmelerde öngörülen evrensel standartlar hukukumuza kazandırılmalıdır. İşte böylece vurgulanıyor ve uzayıp gidiyor. Burada yapmaya çalıştığımız hukuk devleti olmak izahı anlatısı ile mevzuatsal düzenleme ve görüşler aşağıda açmaya çalışacağımız derin devlet oluşumlarını, bu hukuk devletinin neresine koyacağımız/koyabileceğimiz irdelemesi açısından önemlidir. Hukuk devletinde yasadan doğmayan yetki üretilemez ve kullanılamaz. Kimse yasal dayanağı olmadan bir yetki kullanamaz. Yasa tarafından kendine verilmeyen hiçbir erk ve hiçbir işlemi kimse ifa edemez; hangi yüksek kamu görevinde olursa olsun. Bu tür davranışlar yasa dışıdır. Yasa dışı davranım ve oluşumlar ise asla yasal olmayacaktır.” Cihan Ergün’un konuşmasını dinlemeye gelen katılımcıların yoğunluğu dikkat çekici idi. İLESAM Ankara Şube Başkanı Durak Turan Düz katılımlarından dolayı Cihan Ergün’a bir “Teşekkür Belgesi” takdim etti. Etkinliğin ikinci yarısını oluşturan Şiir Dinletisi İLESAM Ankara Başkanı Durak Turan Düz tarafından gerçekleştirildi. Bekir Yeğnidemir, Orhan Vergili, Mehmet Sevinç Ergun, Zeliha Altındal, Aşık Bayrami, Niyazı Bali, Fatma Kalkan, Seyfettin Çoban, İbrahim Yaman, Uğur Bulut, Necati Özdenkoş, Sibel Unur Özdemir, Mustafa Firengiz, Mahir Ünat, Durak Turan Düz, Bayram Yelen, Ali Haydar Keskinoğlu, Şakir Susuz, Hayriye Çitoğlu, Hayrettin Gültekin, Cahit Karaç, Mustafa Anduç, Halil Yazanel, Ali Kemal Parıldar, Necati Aslan, Abbas Yurt, Sadık Kılıç, Şerife Badısaba, Ali Koç, Recep Ekmekçi, Abbas Turan, İlter Yeşilay, Sevinç Doğancan Güven, Ozan Dudai, Fevzi Gökalp, Tuncer Ulusoy, Erdal Ercin, Muzaffer Karslı, Turcihan Yılmaz etkinliğe katılan isimler arasındaydı. Çanakkale, aşk, sevgi, hasret, gıybet, özlem temalı şiirler güne damgasına vururken Sevinç Doğancan Güven güftesi ve bestesi kendisine ait olan, Sadık Kılıç ise güftesi Mahir Ünat’a bestesi kendisine ait olan birer şarkı seslendirdiler. Şiir Dinletisinin akışı içerisinde Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği, İLESAM’ın kültürel faaliyetlerine katkılarından ve ilim-edebiyat alanındaki hizmetlerinden dolayı yirmi üyesini Teşekkür Belgesi ile onurlandırdı. İLESAM Ankara Şube Başkanı Durak Turan Düz tarafından takdim edilen Teşekkür Belgelerini alan üyeleri arasında Bekir Yeğnidemir, Orhan Vergili, Mehmet Sevinç Ergun, Zeliha Altındal, Aşık Bayrami, Niyazı Bali, Fatma Kalkan, Seyfettin Çoban, İbrahim Yaman, Uğur Bulut, Necati Özdenkoş, Sibel Unur Özdemir, Mustafa Firengiz, Mahir Ünat, Durak Turan Düz, Bayram Yelen, Ali Haydar Keskinoğlu Şakir Susuz, Hayriye Çitoğlu, Hayrettin Gültekin, Cahit Karaç ve Mustafa Adanç vardı. Teşekkür Belgelerini alan üyelerin mutlulukları yüzlerinden okunuyordu. Değerli üyeler belgelerini alırken İLESAM Yönetiminden çok memnun olduklarını, bu vefalı davranışlarından ötürü kendilerine teşekkür ettiklerini söylediler. 2014 yılının son Cumartesi etkinliğinin sonuna gelindiğinde geçirilen güzel günün etkisiyle yüzlerde ve kalplerde tatlı bir gülümseme oluştu. “Değerli üyelerimiz 2015 yılının hepinize sağlık, mutluluk, huzur ve başarı getirmesini, bundan önceki senelerde olduğu gibi önümüzdeki yıllar içerisinde de nice güzel etkinliklerde yine el ele, gönül gönüle olabilmek dileğiyle… MUTLU YILLAR! HABER METNİ ve FOTOĞRAFLAR : Sibel Unur Özdemir
İLESAM CUMARTESİ SOHBETLERİ VE ŞİİR DİNLETİSİ
(27 ARALIK 2014)
“HUKUK DEVLETİ”
Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliğinin bu haftaki Cumartesi Sohbetlerinde “Hukuk Devleti” konusu Cumhuriyet Savcısı Cihan Ergün tarafından anlatıldı.
Şiirin, edebiyatın, sanatın ve kültürün konuşulduğu, şiirlerin okunduğu program İLESAM Genel Başkanı Mehmet Nuri Parmaksız’ın yaptığı açılış konuşması ile başladı.
İLESAM Genel Başkanı Mehmet Nuri Parmaksız, "T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın desteklediği ve Akyurt Belediyesi ile birlikte yaptığımız ‘ESERE SAYGILI, KORSANA KARŞIYIZ- 4’ adlı Slogan ve Logo Yarışması çok büyük ilgi gördü. Ankara’nın hemen her ilçesindeki okullardan yarışmaya katılım oldu. Bu, sosyal sorumluluk projemizin amacına ulaştığının göstergesidir. ‘ESERE SAYGILI, KORSANA KARŞIYIZ 4’ projesine katılan ve katkı sağlayan tüm öğrencilerimizi, yardım ve desteklerini esirgemeyen öğretmenlerimizi, velilerimizi, eğitime hizmet veren çalışanları kutlar, herkese emeklerinden dolayı teşekkür ederim.Ödül töreni 08 Ocak 2015 Perşembe günü saat 13:30’da Necip Fazıl Kısakürek Salonu’nda yapılacaktır” dedi.
Mehmet Nuri Parmaksız, Yönetim kurulunca aldıkları karar çerçevesinde tüm masrafları İLESAM tarafından karşılanmak üzere İLESAMLI Bilim adamı, Şair, Yazar ve Sanatçılar Ansiklopedisini 2015 yılı sonuna kadar çıkaracaklarını bir kez daha hatırlattı. İLESAM Ansiklopedisinin üyelerine hediye edilmeyeceğini, kitapçılardan temin edileceğini de açıklayan Parmaksız, üyelerinin bu ansiklopediye %30 - %40 indirimli olarak sahip olabileceklerinin de altını çizdi. İLESAM üyeleri 15 Mart 2015 tarihine kadar müracaat edebilecekler.
Ansiklopedi ile ilgili ayrıntılı bilgiye (http://ilesam.org.tr/sdetay.asp?did=770,412,a) linkinden ulaşılabilir.
Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği Genel Merkez Yönetim Kurulu olarak alınan karar çerçevesinde, şiirin, edebiyatın, sanatın ve kültürün konuşulacağı, şiirlerin okunacağı “CUMARTESİ SOHBETLERİ ve ŞİİR DİNLETİLERİNİN” önümüzdeki yıl da devam edeceğini ama bundan sonra her ayın ilk cumartesi günü yapılan etkinliğin Türk Tarih Kurumu salonunda gerçekleştirileceği bilgisini de veren Parmaksız “Sohbet toplantılarımıza şiire, sanata ve kültüre gönül veren herkesi- üyemiz olsun veya olmasın-bekliyoruz.”dedi.
Parmaksız İLESAM’ın yirmi beşinci kuruluş yıldönümünü büyük bir programla kutladıklarını söyleyerek 2016 yılında otuzuncu yılını kutlayacak olan Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliğinin sadece üyelerinin katılımına açık olan “İLESAM MARŞI” yarışması açmayı planladıklarını söyledi.
Genel Başkan Mehmet Nuri Parmaksız “Biz bir elin beş parmağı gibiyiz.Hepimiz biriz, tekiz.Yaklaşık üç bin üyemiz var. Elbette farklı görüşler, farklı düşünceler olacaktır.Bizler her zaman eleştiriye açığız. Bizler buradayız eğer bir şikayetiniz varsa arkamızdan konuşmak yerine bizzat bize iletiniz. İletiniz ki sorununuza çare bulabilelim.” diyerek günün konusu Hukuk Devleti ile ilgili olarak da “Devlet kurulur. Devletlerin anayasası, hukuku vardır. Din, dil, ırk gözetmeden tabi olduğu hukukun kendisidir.Ne yazık ki hukuk herkese eşit değildir.” dedi.
Atatürk’ün Ankara’ya gelişini ve üyelerinin yeni yılını da kutlayan Mehmet Nuri Parmaksız 2015’in herkese mutluluklar, güzellikler getirmesini dileyerek konuşmasını yapmak üzere Cumhuriyet Başsavcısı Cihan Ergün’ü kürsüye davet etti.
CUMHURİYET BAŞSAVCISI CİHAN ERGÜN KONUŞMASINDA AŞAĞIDAKİ HUSUSLARA DEĞİNDİ. SAYIN ERGÜN’DEN ALDIĞIMIZ BİLGİ NOTUNU AYNEN AKTARIYOR VE KENDİSİNE TEŞEKKÜR EDİYORUZ.
“HUKUK DEVLETİ OLMAK:
Demokrasi geleneğini, Hukukun üstünlüğünü benimseyip, insanlarına vatandaş gözüyle bakmak suretiyle işlem ve eylemlerinde hukuk kuralları çerçevesi dışına çıkmayarak, özgür eşit insanlara hiçbir şekilde ayrımcı/ayrılıkçı gözle bakmamayı benimseyen işlem ve eylemlerinin eşit özgür adil biçimde belirlediği yargı organınca denetlenmesini çağdaş medeniyet bilinci sayan, hiçbir kişi ve ya kurumuna yasa dışı davranma yetisi ve yetkisi tanımayan, şeffaf, katılımcılığı özendiren hukuksal meşru düzenlemeleri ile en evvel kendini, kişileri, kurumları bağlayan meşru devlet yada yönetim biçiminin kabul erdemidir; hukuk devleti olmak. “Giz ve karanlığa” hiçbir biçimde gömülmemek, vatandaş saydığı insanlardan bir şeyleri saklamamak, üçüncü bin yılda besleme medya oluşumuna izin vermemek; bunu yaparken özgür basın oluşumunun önünü açmaktır; hukuk devleti olmak. Bunu yaparken devletin tanımlamasını iyi yapmak gerekmektedir. Kurumlarını yerli yerine oturtmak lazımdır; aksi takdirde kurumları yerli yerine oturtmadınız mı devletin tanımlamasını yapamazsınız.
Demokrasinin erdemi akıl olmak gerekir. Aklın filizi özgürlüktür. Özgürlüğün tarlası hukukun üstünlüğüdür; adalettir tek kelimeyle;
“Ben hukuk devletiyim” diyen bir yapılanma, her şeyden önce ve en evvel, hukuk devleti olmayı, hukuku, hukukun üstünlüğünü içine sindirmiş olacaktır. Bu sindirmenin yerli yerine oturtulmuş kurumları, yani demokrasinin vazgeçilmezleri, epitel dokularıyla sistem içine her nefes taze oksijen gibi çekilmesi ve her an insan özgürlüğü olarak dış dünyaya yansıtılması, bunun da çıplak gözle her daim herkes tarafından izlenebilmesi gereklidir.
HUKUK DEVLETİ NEDİR?
Hukuk devleti en kısa tanımıyla, faaliyetlerinde hukuk kurallarına bağlı olan, vatandaşlarına hukukî güvenlik sağlayan devlet demektir. Hukuk devleti; kuralları üzerinde uygulanacak, gerçek ve tüzel kişilerin hukukî güvenlik içinde olduğu, yani insanların yaşamdan ve yarından korkmadığı, korkmasını önleyecek önceden belirlenmiş kişilik dışı kuralların bulunduğu, bunların yasalarla sınırlarının çizilmiş olduğu ve aynı zamanda devletin/idarenin de aynı hukuk kuralları ile kendini bağıtladığı bir devlettir.
Vatandaşların hukuki güvence içinde oldukları, devletin eylem ve işlemlerinin de hukuk kurallarına bağlı olduğu sistem. Bu devlet sisteminde yürütme/devlet hukuka bağlıdır ve yürütme işlemleri de yargısal denetime tabidir.
Bu açıklamalar ışığında baktığımızda; Türkiye Cumhuriyeti Devleti bütün dünyada bilindiği üzere mükemmel bir hukuk devletidir..(!)
Hukuk devleti, yetkiyi elinde bulunduran siyasi otoritenin yani devletin koyduğu yasalara kendisinin de uymasını, kendini hukukla bağlamasını ifade eder. Çağdaş ve ideal/evrensel hukuk devleti ilkeleri bakımından ele aldığımızda Türkiye Cumhuriyeti Devletinin hukuk devleti olduğunu iddia ederiz; çünkü Anayasa’nın 2.maddesinde öyle yazıyor. etsekte, Avrupa Birliği yoluna düştüğümüzde adama hemen sormazlar mı neden arka arkaya dokuz tane uyum paketi çıkararak hukukun üstünlüğüne yaklaşma çabasındasınız diye!? Bu nedenle hukuk devleti olmanın sanıldığı kadar kolay olmadığı rahatça görülebilir. Evet görünürde bir anayasa vardır ve bu anayasa kağıt üzerinde uygulanmaktadır; getirdiği kurumlar şakır şakır işlemektedir.
Ancak 1980 darbesini yapan zihniyet, anayasada temel hak ve özgürlükleri düzenlerken, adeta devlet ve bireyi rakip olarak görmüş, verdiği her özgürlüğe karşılık kişilere bir ödev yüklemiş hatta bazı durumlarda bir maddelik bir hak için on maddelik kısıtlama koşulları getirmiştir.
Anayasa Mahkemesi daha çağcıl görüşle hareket ederek darbeci zihniyetin katı anlayışını, getirdiği tanımla günün mükemmeliyetçiliği ile yoğurmaya çalışmıştır.
Türk Anayasa Yargısının Hukuk Devleti Yorumu ve Tanımı:
Anayasa Mahkemesi de 12 Kasım 1991 tarih ve K.1991/43 sayılı Kararında hukuk devleti ilkesini, benzer bir şekilde ‘yönetilenlere[KÜÇÜMSEMEYE BAKINIZ insan ya da vatandaş.. demek gerekliydi 3. Bin yılda) yönetilenlere.. pes yani] en güçlü, en etkin ve en kapsamlı biçimde hukuksal güvencenin sağlanması, tüm devlet organlarının eylem ve işlemlerinin hukuka uygun olması’ olarak tanımlamıştır. Devamla hukuk devleti olmaklığı;
“Hukuk devleti, her eylem ve işlemi hukuka uygun, insan haklarına saygı gösteren, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlarından kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayıp yargı denetimine açık olan, yasaların üstünde yasa koyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri ve Anayasa bulunduğu bilincinden uzaklaştığında geçersiz kalacağını bilen devlet” biçiminde ayrıntılarını özetleyerek belirtmiştir.
Barolar Birliğinin Bir Bildirisinde Yaptığı Tanımlama ise anayasa yargısının kararında belirtilen nitelikleri tekrarlar biçimdedir; “15 ilin baro başkanlarıysa, ortak bir açıklamayla "Türkiye ’hukuk devleti’ olabilme testinden bir kez daha başarısız çıkmıştır" dedi; Başbakan Erdoğan’ın "ucu nereye varırsa varsın gereği yapılacak"; Adalet ve İçişleri Bakanları’nın da ‘gereğinin sonuna kadar yapılacağı’ taahhütlerini” hatırlatarak devamla;
“Anayasal demokrasinin ilkelerine uyulması bağlayıcıdır. Bu zorunluluk daha ziyade devlet organlarını; siyasal iktidarı ve kamu görevlilerini konu alan bir bağlayıcılıktır. Bu bağlayıcılık, kamu karşısında fertlerin haklarının en temel güvence alanını oluşturmaktadır. Çünkü anayasayla belirlenen ilkeler, kişiler arası özel ilişkileri değil, kişilerin devlet karşısındaki konumunu ve devletin kişilere ve kamu alanına yönelik tasarruflarına bağlayıcılık getirmektedir. Bu şart, anayasal demokrasi düşüncesinin fertlere sunulan kişisel yaşam alanlarının en temel güvencesi olması sonucunu doğurmuştur.”
I)HUKUK DEVLETİ TARİHİ SÜREÇ
Hukuk Devleti kavramı, Anglo-Sakson terminolojisinde “hukukun üstünlüğüne dayalı devlet veya hukukun hükümran olduğu devlet” olarak adlandırılırken, Kıta Avrupası’nda Almanya’dan yayılıp benimsenen ‘hukuk devleti’ kavramı ile adlandırılmaktadır. Bizde de ‘hukuk devleti’ kavramının yanı sıra ‘hukukun üstünlüğü’, ‘hukuka bağlı devlet’ kavramları da ‘hukuk devleti’ kavramı yerine kullanılmaktadır. Oysaki ‘hukukun üstünlüğü’ kavramı ile ‘hukuk devleti’ kavramı ortaya çıkış coğrafyalarına göre farklı anlamları içerilerinde barındırır durumdadırlar. Çünkü ‘hukukun üstünlüğü’ terimi devletin yanında hukukun daha fazla kendini gösterebilme fırsatı bulduğu yani devletin hukukla bağlı kalmasında daha etkin rol oynayan bir sistemi anlatmakta; ‘hukuk devleti’ kavramı ise tam tersi olarak devlet kavramının hukuk karşısında edindiği yerin daha önde olması anlamına gelmektedir. Yani ‘hukukun üstünlüğü kavramında’ az devlet çok hukuk ‘hukuk devleti’ kavramında ise ‘az hukuk çok devlet’ kavramı geçerlidir.
“Hukuk devleti genel anlamda yönetenlerin ya da siyasal iktidar sahiplerinin keyfi eylem ve işlemlerine karşı yönetilenlere hukuksal güvenceler sağlayan bir devlet tipi” , “temel hak ve hürriyetlerin teminat altına alındığı ve kişilere hukuksal teminat sağlayan devlet” , “hukuk çerçevesinde yönetim kısaca hukuka dayanarak ve hukuk sayesinde var olan devlet/yönetim”, “vatandaşların hukuki güvenlik içinde bulundukları, devletin eylem ve işlemlerinin hukuk kurallarına bağlı olduğu bir sitemi anlatır.” gibi bir çok şekilde tanımlanmıştır.
Hukuk devleti kavramının doğuşu çok eski bir geçmişe dayanmaz. XIX. yüzyıl başlarında Alman Hukuk çerçevesinde ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Hukuk camiasının malumları olduğu üzere Almanya coğrafyası dört ana bölüme ayrılır; Suap, Bavyera, Frankonya, Saksonya. İşte bunlardan biri olan, 1946 tarihli Bavyera Anayasası dünyada hukuk devleti terimini ilk defa kullanmış olan Anayasadır(md.3).Siyaset bilimine ilişkin yazılarda, “hukuk devleti” kavramına ilk kez XVIII.yüzyılın sonunda rastlarız. Ancak, “hukuk devleti” terimi yeni olsa bile bu yönde Eski Çağ Döneminde de bazı talep ve düşünceler ileri sürülmüş ve kısmen de gerçekleşebilmiştir. Aslında “adalet” insanlar arası ilişkilerde uygulanması gereken ilk kıstas olarak Allah’ın emri olduğu düşünülürse, hukukun üstünlüğü ilkesi Adem Peygamberden bu yana hep var demektir. Zira hukukun nihai gayesi adaleti gerçekleştirmektir. Toplum yapısının ve dolayısı ile devlet örgütünün gitgide karmaşıklaşması “adalet” ve dolayısıyla “hukukun üstünlüğü” kavramının ilk peygamberler ve ilahi dinler ile birlikte başlamış olması gerçeğini değiştirmez. Ancak kavramsal kimlik olarak günümüzde gelişerek hukukun üstünlüğü/hukuk devleti biçiminde isimlenmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin bir “hukuk devleti” olduğu 1982 Anayasası’nın 2. maddesinde açıkça belirtilmiştir. 2. maddeye göre “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.” Anayasa hükmünden de anlaşılacağı üzere 1982 Anayasası kavram olarak “hukuk devleti” kavramına içeriğinde yer vermiştir. Ancak Anayasa “hukuk devleti” kavramını açıklamamış hatta gereklerinin neler olduğuna dahi değinmemiştir.
Türk Anayasa Yargısı yukarda belirttiğimiz kararında hukuk devleti olmaklığın üç ana unsuruna yer vermektedir:
*insan haklarına saygı
*Kişi haklarının güvence altına alınması,
* Devletin bütün faaliyetlerinde hukuka ve Anayasa’ya uygun davranması.
Mahkeme kararında şöyle devam etmektedir:
“...hukuk devletinin temel unsuru, bütün devlet faaliyetlerinin hukuk kurallarına uygun olmasıdır... Hukuk devletinde yasa koyucu organ da dahil olmak üzere, devletin bütün organları üstünde hukukun mutlak egemenliğe sahip olması, yasa koyucunun faaliyetlerinde kendisini her zaman Anayasa ve hukukun üstün kuralları ile bağlı tutması gerekir.”
HUKUK DEVLETİ OLMANIN İLKELERİ:
Yukarıdaki bilgiler ışığında bir hukuk devletinden söz edilmesi için gerekli olan ilkeler ise en kısa biçimiyle şöyle sıralana bilir;
1. Her şeyden evvel yazılı ya da yazısız bir anayasanın bulunması,
2. Kanunların anayasal denetiminin olması, yani kanunların anayasaya uygunluğunun denetlenmesi, bu anlamda bir anayasa yargısı ya da benzer bir AKİL ADAMLAR denetiminin mevcut olması,
Burada kanunların anayasaya aykırı olmayacaklarını belirtmek yeterli değildir. Bunun yanında, kanunların anayasaya uygunluğunu sağlayacak bir denetim mekanizmasının da kurulması gerekir. Ancak hemen belirtmek lazımdır ki bu mekanizma dahi anayasa ve hukukun üstün kuralları ile bağlıdır. Anayasal çerçeve dışına taştıkça hukuku ihlal eder ki bu yapının yapacağı ihlallerin de bir yaptırımı olmak gerekir kanaatindeyim. Çünkü hukuk devletlerinde hiçbir kişi ve kurum sınırlarını kendinin belirlediği keyfi yetkiler kullanamazlar; aksi takdirde devletin tanımlaması değişir; o devlet hukuk devleti olamaz, başka bir şey olur. 1961 ve 1982 Anayasa’larında, bu görev Anayasa Mahkemesi’ne verilmiştir. Anayasa Mahkemesi’nin bu alandaki yetkisine, 1961 Anayasasına göre, 1982 Anayasası ile, hem başvuranlar açısından, hem de içerik açısından bazı kısıtlamalar getirilmiştir.
3, Kuvvetler ayrılığının bir hukuk devletinde mutlaka bulunması gerekir.
Kuvvetler Ayrılığı: Yasama, yürütme ve yargı makamlarının görev ve yetkileri Anayasada duraksamaya yer vermeyecek şekilde düzenlenmiştir. Bu üç gücün birbirinden ayrılış tarzlarına göre devlet sistemleri belirlendiği hatırlanırsa kuvvetler ayrılığı ilkesinin önemi daha açık bir şekilde ortaya koyabilme imkanı doğmaktadır. Kuvvetler ayrılığı ile devleti oluşturan üç gücün birbirinin alanına müdahale etme niteliği belirlenmektedir. Eğer bu müdahale tamamıyla imkansız ise yani yasama, yürütme ve yargı organı çok katı çizgilerle birbirinden ayrılmışsa bu takdirde tipik bir “başkanlık sistemi” niteliği ortaya çıkmaktadır; yada Yasama, yürütme ve yargının birbirinden ayrılış tarzları daha esnek ise bu halde de “parlementer sistem”den bahsetmek gerekecektir .Bu kadar öneme sahip olan bir kavramın “hukuk devleti” ilkesini gerçekleştirmek amacıyla yüklendiği ödevde hiç kuşkusuz çok büyük öneme sahiptir.
4 .Temel Hak ve Özgürlüklerin Güvence Altına Alınması:
Hukuk devleti ilkesi beraberinde temek hak ve özgürlüklerin teminat altına alınması zorunluluğunu getirmektedir. Temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması için başvurulan birinci yol, kişi temel hak ve özgürlüklerinin kolayca değiştirilemeyen metinlerde yani anayasalarda sayılması ve düzenlenmesidir. İkinci olarak ise temel hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlandırılabilir olması gerektiğidir . Bu sınırlandırmanın kanunla yapılması tek başına yeterli değildir; ancak anayasaya uygun olarak bir sınırlama kanunu çıkarılabilir ki bununda mutlak surette yargısal denetime açık olması gerekecektir.
5- Yürütmenin (idarenin) Tüm Eylem ve İşlemlerinin Yargı Denetimine Tabi Olması:
Hukuk devletinden akla ilk olarak yürütmenin hukuka bağlı olması ve yine yürütme organının karının yargı denetimine açılması gelmektedir. Bunun nedeni de tarihsel süreçte gizlidir.
Çünkü hukuk devleti ilkesinin mücadelesinin yapıldığı dönemlerde yürütme organı kraldan ve onun atadığı bakanlardan oluştuğu için kişi haklarına yapılacak tecavüzlerin ancak yürütme organından gelebileceği kabul ediliyor ve dolayısıyla da öncelikle yürütme organının yaptığı işlemlerin yargı denetimine açık olması gerektiği fikri gelişiyordu. Kişi haklarının, milli iradeden doğan yasama organına karşıda güvence altına alınmasını sağlayacak olan bir mekanizmanın olması gerektiği düşünülemiyordu. Bu bağlamda da yasama organının yargısal denetim fikri çok sonraları ortaya çıkmıştır. 1982 Anayasası da hukuk devleti ilkesinin gereği olan yürütmenin işlemlerinin yargısal denetiminin gerekliliğini 125.maddesinde ?İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.? hükmü ile kabul etmiştir. Bunun anlamı şudur; idare yasal yollardan bir işlem yapsa dahi, ilgilisi yani vatandaş bunun kendine bir zarar verdiği düşüncesinde ise buna karşı yasal yollara baş vuracaktır. Yoksa idarenin yada bir ajanının yasal olmayan/keyfi-kendi isteğince- bir davranışı ile vatandaşa/kişiye bir zarar verilmişse idari sorumluluk dışında bu eylem ayrıca duruma göre bir suç da teşkil edebilecektir. Bu suça o kamu görevlisinin dışında başka kamu kurumu ya da kamu görevlileri de katılmış ise bunlarında bu suça iştiraki var sayılacaktır.
6- Kanunların Genelliği ve Kanun Önünde Eşitlik:
Kanunların genelliği ve kanun önünde eşitlik, hukuk devletinde ön planda olan fert için bir güvence teşkil eder.
Benzer nitelikte olan meselelerin aynı şekilde çözümlenmesine “kanunların genelliği” ilkesi adı verilir. Bir başka deyişle bir kanunun uygulama alanı içerisinde kalan herkese uygulanabilmesine denir. Kanunların genel olması hukuk devletinin de gereğidir. Eşitlik ise kanunların genelliğinin teminatıdır. Anayasanın 10. maddesine göre; “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.”
Hukuk devleti “hukukun üstünlüğü” temeli üzerine kurulmuştur. Bu nedenle her türlü ayrıcalığı reddeder. Bu tür ayrımcılık 5237 sayıl yasanın genel hükümlerinde yar alan 3/2 maddesi ve 122 maddesi ile de cezasal yaptırıma bağlanmıştır.
7-Bağımsız Yargı:
İdarenin yargısal denetiminin etkili bir biçimde yapılabilmesi için, mahkemelerin bağımsızlığının ve yargıç güvencesinin tam anlamıyla sağlanmış olması gerekir. Aksi halde yukarıda bahsedilen ilkenin de bir anlamı kalmaz. Çünkü Yürütmeyi yargısal açıdan denetleyecek olan yargıçların yürütmeden korkması başka bir deyişle yürütme karşısında korumasız kalması halinde yürütmenin de objektif bir şekilde yargılanması mümkün olmayacaktır. Yargı denetimini yerine getiren mahkemelerin ve hakimlerin bağımsız olmaları hukuk devletinde esastır. Çünkü bu devlette, kişi hak ve hürriyetlerinin en büyük teminatı bağımsız yargı organlarıdır.
Sağlıklı bir yargı denetimi için de iki hususun gerçekleşmesi şarttır.
a. Yargı bağımsızlığı: Yargının bağımsız olması demek, başta yasama erki ve yürütme organı olmak üzere; denetim yapar, karar verirken hiç bir kişi veya kurumun baskı ve etkisi altında kalmadan bağımsız davranabilmesidir. 1982 Anayasası, yargı bağımsızlığını sağlamak üzere, hakimlerin atama ve özlük hakları üzerinde söz sahibi bağımsız bir kurul (Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu) oluşturmayı öngörmüş (m.159); ancak Adalet Bakanı ile Müsteşarının bu kurula tabii üye yapılması bağımsızlığını zedelediği görüşüyle eleştirilmektedir. Ancak bizde yargı, siyasal güçlerden çok ekonomik çıkar gruplarının ve medyanın baskısı altındadır. Bunun önüne geçilmesi gerekir.
b. Tabii hakim güvencesi: Bir kimsenin herhangi bir suçu işlemesi durumunda, yargılanacağı mahkemenin önceden belirlenmiş ve biliniyor olması ve her bir suç veya olay için sonradan mahkeme (ya da hakim) belirleme yoluna gidilmemesidir. Anayasanın 37. maddesine göre, "hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz" ve bu sonucu doğuran olağanüstü yargı mercileri kurulamaz. Tabii hakim güvencesi adı verilen bu kurum, hukuk güvenliği bakımından oldukça önemlidir. Hukuk devletinin varlığı için, haklara saygı ve hukuka bağlılık bilincinin toplumsal bünyemizde yerleşmesi ve kökleşmesi gerekir.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ?NİN 10. CUMHURBAŞKANI, SAYIN SEZER’İN 2000 YILI KONUŞMASINDA HUKUK DEVLETİ OLMAK:
Hukuk devletini ve hukukun üstünlüğü ilkesini gerçekleştirmenin en önemli öğelerinden biri yargı bağımsızlığıdır. Yargı bağımsızlığını tam olarak sağlayamayan anayasa demokratik hukuk devleti ilkesini yaşama geçirmeyi başaramaz. Kimse hukukun üstünde değildir; hukukun üstünlüğü herkesi bağlar.
İnsan hakları ve özgürlükleri, demokratik toplum düzeni içinde insan olmanın, insanca yaşayabilmenin vazgeçilmez koşuludur.
Anayasal düzenlemeler, insan hak ve özgürlüklerinin elde edilmesi ya da genişletilmesi için devlet gücünü kullananlara karşı ve bunların yetkilerini sınırlamak amacıyla yapılır. Özgürlükçü demokrasilerin en önemli ilkesi, insanın devlet için değil, devletin insan için varolduğu anlayışıdır. Toplumda her şey insan hak ve özgürlüklerini sağlamaya, bunları korumaya ve geliştirmeye yönelik olmalıdır.
Anayasalarda insan hak ve özgürlüklerine verilen yer, ulusların kültür ve uygarlık alanında ulaştıkları düzeyin göstergesi olarak kabul edilmektedir.
Genelde "temel hak ve özgürlükler" olarak belirtilen insan hakları kavramı, ulusal sınırları aşmış, ulusal sorun olmaktan çıkmış, uygar toplumların olmazsa olmaz koşulu durumuna gelmiştir. Bu nedenle, pek çok uluslararası belgede insan hak ve özgürlükleri önemli bir yer oluşturmaktadır.
Demokratik hukuk devleti, çağdaş insan hak ve özgürlüklerini korumak ve yaşama geçirmekle yükümlüdür. İnsan haklarına saygılı, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti de, insan hak ve özgürlüklerini evrensel standartlara uydurmalı, geliştirmeli ve korumalıdır. Bunun için, uluslararası sözleşmeler karşısında Anayasa yeniden gözden geçirilerek, sözleşmelerde öngörülen evrensel standartlar hukukumuza kazandırılmalıdır.
İşte böylece vurgulanıyor ve uzayıp gidiyor. Burada yapmaya çalıştığımız hukuk devleti olmak izahı anlatısı ile mevzuatsal düzenleme ve görüşler aşağıda açmaya çalışacağımız derin devlet oluşumlarını, bu hukuk devletinin neresine koyacağımız/koyabileceğimiz irdelemesi açısından önemlidir.
Hukuk devletinde yasadan doğmayan yetki üretilemez ve kullanılamaz.
Kimse yasal dayanağı olmadan bir yetki kullanamaz. Yasa tarafından kendine verilmeyen hiçbir erk ve hiçbir işlemi kimse ifa edemez; hangi yüksek kamu görevinde olursa olsun. Bu tür davranışlar yasa dışıdır. Yasa dışı davranım ve oluşumlar ise asla yasal olmayacaktır.”
Cihan Ergün’un konuşmasını dinlemeye gelen katılımcıların yoğunluğu dikkat çekici idi.
İLESAM Ankara Şube Başkanı Durak Turan Düz katılımlarından dolayı Cihan Ergün’a bir “Teşekkür Belgesi” takdim etti.
Etkinliğin ikinci yarısını oluşturan Şiir Dinletisi İLESAM Ankara Başkanı Durak Turan Düz tarafından gerçekleştirildi.
Bekir Yeğnidemir, Orhan Vergili, Mehmet Sevinç Ergun, Zeliha Altındal, Aşık Bayrami, Niyazı Bali, Fatma Kalkan, Seyfettin Çoban, İbrahim Yaman, Uğur Bulut, Necati Özdenkoş, Sibel Unur Özdemir, Mustafa Firengiz, Mahir Ünat, Durak Turan Düz, Bayram Yelen, Ali Haydar Keskinoğlu, Şakir Susuz, Hayriye Çitoğlu, Hayrettin Gültekin, Cahit Karaç, Mustafa Anduç, Halil Yazanel, Ali Kemal Parıldar, Necati Aslan, Abbas Yurt, Sadık Kılıç, Şerife Badısaba, Ali Koç, Recep Ekmekçi, Abbas Turan, İlter Yeşilay, Sevinç Doğancan Güven, Ozan Dudai, Fevzi Gökalp, Tuncer Ulusoy, Erdal Ercin, Muzaffer Karslı, Turcihan Yılmaz etkinliğe katılan isimler arasındaydı.
Çanakkale, aşk, sevgi, hasret, gıybet, özlem temalı şiirler güne damgasına vururken Sevinç Doğancan Güven güftesi ve bestesi kendisine ait olan, Sadık Kılıç ise güftesi Mahir Ünat’a bestesi kendisine ait olan birer şarkı seslendirdiler.
Şiir Dinletisinin akışı içerisinde Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği, İLESAM’ın kültürel faaliyetlerine katkılarından ve ilim-edebiyat alanındaki hizmetlerinden dolayı yirmi üyesini Teşekkür Belgesi ile onurlandırdı.
İLESAM Ankara Şube Başkanı Durak Turan Düz tarafından takdim edilen Teşekkür Belgelerini alan üyeleri arasında Bekir Yeğnidemir, Orhan Vergili, Mehmet Sevinç Ergun, Zeliha Altındal, Aşık Bayrami, Niyazı Bali, Fatma Kalkan, Seyfettin Çoban, İbrahim Yaman, Uğur Bulut, Necati Özdenkoş, Sibel Unur Özdemir, Mustafa Firengiz, Mahir Ünat, Durak Turan Düz, Bayram Yelen, Ali Haydar Keskinoğlu Şakir Susuz, Hayriye Çitoğlu, Hayrettin Gültekin, Cahit Karaç ve Mustafa Adanç vardı.
Teşekkür Belgelerini alan üyelerin mutlulukları yüzlerinden okunuyordu. Değerli üyeler belgelerini alırken İLESAM Yönetiminden çok memnun olduklarını, bu vefalı davranışlarından ötürü kendilerine teşekkür ettiklerini söylediler.
2014 yılının son Cumartesi etkinliğinin sonuna gelindiğinde geçirilen güzel günün etkisiyle yüzlerde ve kalplerde tatlı bir gülümseme oluştu.
“Değerli üyelerimiz 2015 yılının hepinize sağlık, mutluluk, huzur ve başarı getirmesini, bundan önceki senelerde olduğu gibi önümüzdeki yıllar içerisinde de nice güzel etkinliklerde yine el ele, gönül gönüle olabilmek dileğiyle… MUTLU YILLAR!
HABER METNİ ve FOTOĞRAFLAR : Sibel Unur Özdemir
Adınız Soyadınız
E-Posta
Girilecek rakam : 526262
Lütfen yukarıdaki rakamları yazınız.