İLESAM CUMARTESİ SOHBETLERİ VE ŞİİR DİNLETİSİ (3 OCAK 2015) “DİL-KÜLTÜR İLİŞKİSİ”

 / ETKİNLİKLERİMİZ

İLESAM CUMARTESİ SOHBETLERİ VE ŞİİR DİNLETİSİ

(3 OCAK 2015)

“DİL-KÜLTÜR İLİŞKİSİ”

“Türkçem, benim ses bayrağım”

Fazıl Hüznü Dağlarca

Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliğinin bu haftaki  Cumartesi  Sohbetlerinde “Dil-Kültür ” konusu Dr. Hüseyin Yeniçeri tarafından anlatıldı.

Şiirin, edebiyatın, sanatın ve kültürün konuşulduğu, şiirlerin okunduğu program İLESAM Genel Başkanı Mehmet Nuri Parmaksız’ın yaptığı açılış konuşması ile başladı.

Mehmet Nuri Parmaksız, “Meslek Birliğimizin temel fonksiyonu, bilim ve edebiyat eseri sahiplerinin mali ve manevi haklarını korumaktır; telif hakkı gibi, korsan yayınla mücadele gibi.  Bunu özenle yerine getiriyoruz. Bununla da yetinmeyip kültür ve edebiyata da hizmet ediyoruz ve etmeye devam edeceğiz. 

Girişimlerimiz, projelerimiz, çabalarımız aşikardır; bizler neyi, niçin, neden yaptığımızın bilincindeyiz. Yapılan güzellikleri görmek varken kimsenin olumsuz yönde eleştiri yapmaya hakkı yoktur.

Girişimlerimiz henüz gerçekleşmeden her şeyi açıklamak zorunda da değiliz. Bu girişimlerimiz ve çalışmalarımız siz değerli üyelerimiz içindir. Bizler, öncelikle üyelerimizi düşünüyoruz. Bizim için üyelerimiz önceliklidir. Hala İLESAM’a üye olmayanları  gerçekten anlayamıyorum; haklarının korunmasını nasıl olur da önemsemezler. Üzülerek söylemek istiyorum ki onları bilinçsiz kabul ediyorum.

Geçen hafta da dile getirmiştim ancak  bir kez daha söylemek istiyorum. Üyelerimizin arasında farklı görüşler, farklı düşünceler olması doğaldır. Bizler her zaman eleştiriye açığız. Lütfen, eğer bir şikayetiniz varsa bizim ve çalışma arkadaşlarımızın arkalarından konuşmak yerine bizzat bize iletiniz. İletiniz ki sorununuz hakkında konuşabilelim, ortada bir sorun varsa çözüm getirebilelim.

Geçtiğimiz toplantılarda yaptığım konuşmalarımda İLESAM Ansiklopedinizden bahsetmiştim. Bu ansiklopedinin tüm masrafları İLESAM tarafından karşılanacak olup 2015 yılı içerisinde edebiyat dünyasına kazandırılacaktır. Katılmak zorunda değilsiniz fakat hatırlatmak istiyorum ki katılmak isteyen üyelerimiz için son müracaat tarihi 15 Mart 2015’dir. 

Az önce de söylemiştim; biz ne yaptığımızı, niçin yaptığımızı çok iyi biliyoruz. Bu ansiklopediyi dışarıya açacağız. Üyelerimizin sesini Türk Dünyasında olduğu gibi Balkanlarda da duyurulması için uğraş veriyoruz. Bazı protokoller imzalamak üzereyiz,  şu anda alt yapısını oluşturuyoruz. Zor olsa da hem Meslek Birliğimiz hem de siz değerli üyelerimiz adına güzel olan bir şeyler yapabilmek amacımız.

2015 yılında gerçekleştirmek istediğimiz pek çok projemiz var, musiki adına bir panel düzenlemek gibi.  Geçen yıl az da olsa uygulamaya geçirdiğimiz tasarılarımız oldu ancak bu yıl da bazı üyelerimizi gruplar halinde okullara gönderip öğrencilerimizle buluşturmayı hedefliyor, daha duyarlı bir şekilde telif haklarını, korsan yayının sakıncalarını anlatmak, kültüre, sanata, ilime hizmet etmeye devam etmeyi planlıyoruz.

Öte yandan bazı üyelerimizin eserlerinin  yabancı dillere çevirisinin yapılması için gayret içindeyiz; çünkü dil-kültür en önemli öğelerdendir. Bizlerden oralarda, oralardan buralarda tanınması gereken isimler var. Katıldığımız toplantılarda üzülerek görüyoruz ki şiirde Nazım Hikmet, nesirde ise Aziz Nesin’den başkası pek tanınmıyor. Oysa pek çok değerli kalemimiz var. Neden onlar da tanınmasınlar, bilinmesinler. Hatırlayınız… Yahya Bey döneminde Cengiz Aytmatov’a ilk ödülü biz vermiştik.

Şair, yazar olmak böyle bir şey işte. Bizler evrensel kültürü bilmezsek, bizler memleketin herhangi bir yerinde olan bir olaydan etkilenmezsek, oradaki acıyı yüreğimizde hissetmezsek, empati yaparak o duyguları yaşamazsak, beşeri aşkı ilahi aşka dönüştüremezsek, Itri’yi, Fatih’i tanımazsak neyi, nasıl anlatabilir, dilimize, kültürümüze nasıl sahip çıkabiliriz. Kültürümüzü, dilimizi kullanarak anlatabiliriz.

Bu söylediklerim sitem değil, şikayet değil. Kimselere kızmıyor, duyduklarıma üzülmüyorum. Bana sabrı öğreten herkese bilhassa teşekkür ediyorum.  Belki biraz sert konuştum lakin yapmamız gereken şey daha duyarlı bir şekilde telif haklarını korumak, kültüre, sanata, ilime hizmet etmek, maddi ve manevi olarak elimizden geleni yapmaktır. İLESAM’ı ileriye taşıyalım, daha da büyütelim.” diyerek konuşmasını yapmak üzere Dr. Hüseyin Yeniçeri’yi kürsüye davet etti.

Dr. Hüseyin Yeniçeri konuşmasında;  dilin, kültürümüzü oluşturmada, yansıtmada, bize kimlik vermedeki görevini öz bir biçimde yansıtmaya çalıştı.

SAYIN YENİÇERİ’DEN ALDIĞIMIZ BİLGİ NOTUNU AYNEN AKTARIYOR VE KENDİSİNE TEŞEKKÜR EDİYORUZ…

“I. DİL VE KÜLTÜRÜN TANIMI 

Dil en kısa tanımıyla "iletişim düzeni"dir. Dil tanımları içinde bana en tutarlı gelen tanımı Prof. Dr. Zeynep Korkmaz yapmıştır: " Dil, bir milletin evreni kendisine göre seslendirmesi, kainatı ve hayatı kendisine göre adlandırması ve ona kendi damgasını vurmasıdır. Türkçe’de Arapça’dan alıntı lisan, Farsça’dan alıntı zeban ve Fransızca’dan alıntı lange sözcükleri de vardır.

 

Kültür ise bir topluluğu millet düzeyine getiren ve bir milleti başkalarından ayıran değerler bütünüdür. Kültür sözcüğünün hem temel anlamı, hem de yan anlamları vardır. Kültür’ü temel ve yan anlamlarından ayırmak için "MİLLİ KÜLTÜR" sözünü kullanırız. Dilimize Fransızca’dan giren bu sözcüğün aslı Latince culturadır. Arapça’dan giren hars ve Türkçe karşılığı olarak üretilen ekin sözcükleri de vardır. 

II. DİL-KÜLTÜR İLİŞKİSİ 

a) Kültürün yapıcısı olarak dil: 

Z. Korkmaz, "Dil bir kültür yaratıcısı olarak karşımıza çıkıyor." derken Muharrem Ergin dili bir "kap ve kalıp"  olarak niteler. Mehmet Kaplan, Ziya Gökalp de dilin kap ve kalıp niteliğinden söz eder. Toplumların değerlerini bir su olarak düşünürsek suyu hangi kaba, hangi kalıba korsanız onların biçimini alır. İşte bu biçimlendirme dilin kültürün yapıcısı olduğunu ortaya koyar. Yunus Emre nasıl ki "Ete, kemiğe büründüm. Yunus diye göründüm."  diyorsa toplumların değerleri de dille somutlaşır, kulağımıza gelir, gözümüze görünür. Ses olarak ve yazı olarak. Mehmet Kaplan’ın kütüphanelere dil müzeleri demesi bundandır. Yine yazı biçimine bürünmemiş değerlerin halk arasında sözlü olarak yaşadığını da Kültür ve Dil adlı eserinde Kaplan örneklendirir. Biri Sivas’tan, biri de Konya’dan: Her yanlış, bir nakış  ve Beşikten ötesi gurbet.

 

b) Kültürün aktarıcısı olarak dil:

 

Dili kültürün en önemli öğesi yapan bu aktarıcılık (nakil) özelliğidir. Dil; bir mekandan başka bir mekana, bir kuşaktan başka bir kuşağa dille aktarılır. Aktarıcılık sözle de yazıyla da gerçekleşir. Söz uçucu, unutulmaya eğilimli olduğu için aktarımda yazı önem kazanır. Aktarmada kullanılan yazının dilin seslerini tam karşılaması çok önemlidir. Dil, bütün kültür öğelerinin varlığını borçlu olduğu öğedir. Atalarımızın töreleri, sanatı, tarihi, inanç dünyası, dünyayı algılayışları, hayat felsefeleri, insana ve doğaya karşı tavırları hep dille bize ulaşmaktadır. Dil olmasa kimse anasının, babasının adını bile bilemez. Alp Er Tunga Sagusu olmasa Sakaları tanıyamazdık. Oğuz Destanı olmasa Hunları tanıyamazdık. Orhun Yazıtları olmasa Göktürklerden haberimiz olmazdı. Dil olmasa Kuran-ı Kerim’den haberimiz olmazdı. Dil olmasa "Atasından evvel ahıra koşmak, Atı alan Üsküdar’ı geçti, Halebi orda ise arşın burda, Erzurum ıraksa meydan yakın" deyimlerini öğrenemezdik.

 

c) Kültüre kimliğini kazandırıcısı olarak dil: 

Milli damgası en belirgin kültür öğesi dildir. W. Humboldt : "Bir milletin dili ruhudur, ruhu da dili" demektedir. Yine o "İnsanlar bu dünyada ana dillerinin  dünyayı kendilerine sunduğu biçimde yaşamaktadırlar." diyerek dilin kimlik oluşturmadaki görevine dikkat çekmiştir. Günümüz dilcilerinden Sapir ve Whore de kişilerin ve toplumların nesnelere ve olaylara değişik açılardan bakıp kavramaları yüzünden her dilin aynı gerçeği faklı yansıttığını söylemektedirler. Söz gelişi Araplar, suya bakarak mavi rengi seslendirirken Türkler, göğe bakarak maviyi adlandırmışlardır. "Gök gözlü" demek mavi gözlü demektir. Mavileşmek yerine de göğermek eylemi türetilmiştir. Demek ki ayrı toplumların dünyaları da ayrıdır. Ve dil ayrı yaşama düzeni olan toplumların bakış açılarına uymaktadır. Dolaysıyla dil, bir tür kimliği yansıtan bu yaşama düzeninin de bir parçasıdır. Bu yüzden bir dili konuşan insan, o dili konuşan toplumun  bir parçası olur. Yani kimliği dili ile ortaya çıkar. F. Bacon bu durumu aklı yöneten şeyin dilin kendisi olduğu biçiminde dile getirir.

 

Farklı dillerin doğuşu, farklı kimliklerin ortaya çıkışı konusu üzerinde de dilciler durmuşlardır. W. Whorf’un dil-dünya görüşü üzerine söyledikleri bu konuda ilgi çekicidir: Her yaşama düzeninde yer alan anadil içinde belli bir dünyacık, bir mikro-kozmos bulunmaktadır. Dilde gizlenen bu dünyacık dış dünyanın küçük bir modelidir. Ana dilini öğrenmeye çalışan çocuk, bir yandan çevresindeki dünyayı tanırken bir yandan da ana dilinde yer alan bu küçük dünya modeli ile bütün düşüncesini birleştirmekte ve içinde bulunduğu toplumsal düzen ile ilişkili olarak dış dünyayı bu açıdan görmektedir. W. Whorf’un hocası Sapir de "Her dil gerçeği ayrı bir yönden yansıttığı için ayrı toplumların dünyaları birbirine benzemez." demektedir. Türkçe yanında Farsça ya da Arapça’nın ortaya çıkışının açıklaması budur.

 

d) Kültürün yansıtıcısı olarak dil: 

Stendhal, romanı "cadde üzerinde gezdirilen bir ayna" olarak düşünür. Dil de bir toplumun yaşayışının aynasıdır. Kültürün bütün maddi ve manevi öğeleri dilde karşılığını bulur. İnsanlar ne yer, ne içer? Dile bakılarak anlaşılır. İnsanlar nerede barınır, ne giyinir? Dile bakılarak anlaşılır. İnsanlar neye inanır, birbirlerine karşı davranışları nasıldır? Dile bakılarak anlaşılır. İnsanlar nasıl eğlenir, nasıl eğitilir? Dile bakılarak anlaşılır. Bir toplum, hangi başka toplumlarla ilişki kurmuştur, hangi coğrafyada yaşar, ya da yaşamıştır? Dile bakılarak anlaşılır.

 

Bir milletin hayatındaki önemli nesneler ve kavramlar dillerinde geniş yer tutar. Araplarda deve, Türklerde at, Eskimolarda kar, Peru’daki Aymara oymağında patatesle ilgili çok sözcük bulunması buna örnektir. Deyimlerde geçen yer adları coğrafya ile o kültürün ilişkisini belirler. Bir milletin dilindeki alıntı sözcükler, tarihi ilişkilerinin de kanıtıdır. Başka dillere verdiği sözcükler, başka kültürleri etkileme gücünün örnekleridir. Söz gelişi alıntı  "kapik" sözcüğü, Türklerin Ruslarla tarihi ilişkisini, verinti "karakol" sözcüğü Macarlarla, "yorgan" sözcüğü Sırplarla, "komşu" sözcüğü Bulgarlarla, "lavaş" sözcüğü Ermenilerle, elma sözcüğü Araplarla, "yoğurt" sözcüğü Fransızlarla olan ilişkisini belirtir.


Fotoğraf: 3 OCAK 2015 Türk Tarih Kurumu DİL-KÜLTÜR İLİŞKİSİ Programı 5

 

Aile bağının kültürümüzde güçlü olduğu yakınlık adlarına bakılarak anlaşılır. Askerlikle ilgili sözcüklerin dilimizde çokluğu ve hemen hepsinin Türkçe oluşu, asker bir millet oluşumuzun kanıtıdır. Irmak balıklarının adlarının Türkçe oluşuna karşılık, deniz balıklarının adlarının çoklukla alıntı olması Türk coğrafyası ile ilgili bir özelliktir.

 

e) Kültürün kaynağı olan duygu ve düşüncenin yansıtıcısı olarak dil: 

Dil bir milletin duygularını yansıtmakta eşsiz bir araçtır.  Atatürk dil-duygu bağlantısı üzerine şunları söylemektedir: " Millî his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin millî ve zengin olması, millî hissin inkişafında [gelişmesinde] başlıca müessirdir[etkendir."Yine Atatürk bir başka sözünde "Türk dili, Türk milletinin kalbidir, zihnidir." diyerek dille duygu ve düşüncenin bağlantısını dile getirir. Duyguları dile getirmede en etkili tür şiirdir. Yazıyı kullanmaya başlamadan önce oluşturduğumuz ilk ürünlerimiz hep şiirdir: Sagular, destanlar, koşuklar hatta savlar... Yazılı dönemde de Türk Edebiyatı’nın en güzel verimleri duyguları yansıtan şiir türünde ortaya çıkmıştır. Özellikle halkın ortak duygularını yansıtan anonim nitelikli sözlü ürünler içinde maniler, ninniler, türküler eşsiz birer hazinedir. Bedri Rahmi’nin Köy Türküleri şiirinden bir bölüme bakalım: 

Ah bu türküler, köy türküleri, Ne düzeni belli, ne yazanı, Altlarında imza yok ama içlerinde yürek var. Cennet misali sevişen, Cehennemler gibi dövüşen, Bir çocuk gibi gülüp,  Mağaralar gibi inleyen. Nasıl unutulur nasıl ? Ömründe bir kez olsun Halk türküsü dinleyen? 

Yine Yemen Türküsü’ne kulak verelim:

 

Havada bulut yok bu ne dumandır. Mahlede ölü yok bu ne figandır. Şu Yemen elleri ne yamandır

Ah o yemendir gülü çimendir. Giden gelmiyor acep nedendir?

Burası Huş’tur, yolu yokuştur. Giden gelmiyor, acep ne iştir?

Kışlanın önünde redif sesi var. Bakın çantasında acep nesi var? Bir çift kundurayla bir de fesi var.

Ah o yemendir, gülü çimendir.  Giden gelmiyor, acep nedendir?

Burası Huş’tur, yolu yokuştur. Giden gelmiyor, acep ne iştir?

 

İki örnek de Türk’ün duygularının bir çağlayan gibi coşmasından başka bir şey değildir. Türkülerde milletimin çektiği çileler, döktüğü göz yaşları çok başarılı birer duygulanış olarak dile gelir.

Dille düşünce arasında da çok ilgi çekici bir bağ vardır. Dile bakılarak bir milletin nasıl düşündüğü, kafasının nasıl çalıştığı, nelere önem verdiği kolayca anlaşılır. Söz gelişi sözcük yapımı ve sözcüklerin cümlede kullanılışı sırasında sözcük köklerinin değişmemesi Türklerin sözünde duran, kıvırmayan bir millet oluşlarının kanıtıdır. Yine yazıldığı gibi okunan bir dil olmasının da bu anlayışta olayı olduğu açıktır. Önemli öğenin cümlede ve tamlamada sonra söylenmesi; doğal, toplumsal ve ruhsal gerçeklere uygun bir dil kullanmalarından kaynaklanır. Bu tümevarım yönteminden başka bir şey değildir. Türkçe’nin parçaların birleştirilmesiyle konuşulması Türklerin gerçekçiliğinin bir başka yansımasıdır. Türkçe erkeklik-dişilik özelliği olmaması Türklerin kadın-erkek ayrımı yapmayan "demokrat" insanlar olmasının bir sonucudur. Sözcüklerde ses uyumlarının olması, Türk’ün güzel sese, müziğe, düşkünlüğünün bir sonucudur. Cümle kuruluşu sırasında ortak özne,nesne, yüklem ve tümleçler kullanılması, az ve öz konuşmadan hoşlanan yapımızı, düşünüş tarzımızı gösterir:

"Tarlayı taşlı yerden, kızı kardaşlı yerden" atasözünde ise iki yüklemden ikisinin de düşürülmesi, Türk’ün algı gücünün yüksekliğinin kanıtıdır.

f) Kültür değişmelerinin yansıtıcısı olarak dil: 

Kültür canlı bir varlıktır. Zaman ve şartlar değiştikçe kendini yeniler. Hiçbir kültür ortaya çıktığı gibi kalmamış; gelişmiş, yayılmış, genişlemiş, başka kültürlerden yararlanmış, başkalarına değerler vermiştir. Kültür değişmelerine bağlı olarak dil de sürekli gelişmiş, değişmiştir. Hem sözcük dağarcığında, hem eklerde değişmenin izleri görülür. En çok da maddi kültür öğelerinde gözlenir bu değişme. Dilde kullanılan sözcüklere bakılarak bu değişme hemen anlaşılır. Söz gelişi doğduğu yıllarda 7-8 bin sözcüğe sahip olan dilimiz bugün 111 027 sözcük sayısına, yaklaşık 700. 000 kavrama ulaşmıştır. Hem sözcükler sayıca artmış, hem de bir sözcük birden çok anlam kazanarak kavram boyutunu geliştirmiştir. Türkçe bu görkemiyle dünyanın en önemli dilleri arasına girmiştir. Hemen her buluşun Türkçe karşılığı yapılabilmektedir. Atatürk’ün "Türk dili, dünya dillerinin en zenginlerindendir. Yeter ki bu dil şuurla işlensin!" sözü rast gele söylenmiş bir söz değildir.

 

III. SONUÇ VE TOPLU HÜKÜM

 

Dille kültür arasında bu kadar sıkı ilişki varken, bu toprakları bizim yapan kültür her bakımdan varlığını dile borçluyken, kültürü oluşturan, yayan, işleyen, taşıyan düzen dille kurulurken Türkçe’den başka bir dille eğitim ve öğretime yeşil ışık yakmaya yönelik her türlü söz, davranış, girişim ulusal birliğin çimentosu olan dili sulandırmak anlamına gelir. Hele Türkçe ile felsefe yapılamaz demek 3500 yıllık bir geçmişi 111. 000 sözcüğü ve 700. 000 kavramı inkardır.  Bunun hem tarihimize, hem atalarımızın mirasına sahip çıkmamak olduğu açıktır. Böyle bir girişim sonu belli bunalımlara düşmek, tatlı aşımızı ağılı aşa döndürmek sonucunu doğuracaktır. Üstelik kendi elimizle…Açılım diyerek eğitim-öğretim alanında Türkçe’nin hakimiyetini daraltmak, Türkçe yer adları yerine Ermenice,Farsça, Kürtçe yer adlarına dönmek, ayaklarımızın altından vatan topraklarının kayıp gitmesine yol açmaktır ... Bu çorbada tuzu bulunanları; hem tarih, hem halk, hem gelecek kuşaklar affetmeyecektir.

 

Anadolu’yu Türk yurdu yapan Türk’çedir. Asla Osmanlıca değildir. Osmanlıca hayranlığının altında hem halkı aşağı tabaka (avam) olarak görme, hem de Türk varlığını yok etme girişimi yatmaktadır. Çünkü Türkçe’yi yok etmek, Türkçe’yi aşağılamak; Türk’ü yok etmek, Türk’ü aşağılamaktır.

 

"Türkçe’m, benim ses bayrağım" diyen şair, "Türkçe giderse Türkiye gider" diyen bilgin dilin hem millet oluşturmada, hem de vatan yapmadaki rolünü çok iyi bilmektedir.

 

Türkçe düşünmeyi severim. Gerçekçidir Türkçe!

Toprak kokusunu severim. Aslıma bağlılıktır

.Yağmuru kardan çok severim. Üşütmez yağmur beni

Ferahlatır, ısıtır içimi

Ben gerçeği, Toprak kokusunu,Ve yağmuru severim.

Üçü de ilahi buyruğu hatırlatır bana.” 

Dr. Hüseyin Yeniçeri, söyleşi sonrasında kendisine yöneltilen soruları da cevapladı.

İLESAM Genel Başkanı Mehmet Nuri Parmaksız, Dr. Hüseyin Yeniçeri’ye  katılımlarından dolayı bir Teşekkür Belgesi sundu.

Etkinliğin ikinci yarısını oluşturan “Şiir Dinletisi” İLESAM Ankara Başkanı Durak Turan Düz tarafından gerçekleştirildi.

Dinleti de dil, Atatürk, mazlum, milli irade, sevgi, barış, memnu, iki kıta, seneler, Türkiye, hasret, garip, aşk, KKTC, karar, Peygamber, zaman, yalan dünya temalı şiirler, şairlerinin sesinde can buldu.

Programa katılan isimler arasında Ergün Veren, Hanefi Işık, Bekir Yeğnidemir, Halil Yazanel, Sadık Kılıç, Nazif Tekbaş, Vedat Fidanboy, İlter Yeşilay, Uğur Bulut, Sibel Unur Özdemir, Zeliha Altındal, Seyfettin Çoban, Nurettin Gür Ozanoğlu, Elifçe, Cahit Karaç, Orhan Vergili, Sevinç Doğancan Güven, Erdal Ercin, Celal Oğan, Necati Özdenkoş, Fatma Kalkan, Ozan Dudai, Necati Aslan, Fevzi Gökalp, Bayram Yelen, Ozan Sevdai, Mahir Ünat, Niyazi Bali, Hayrettin Gültekin, Müzeyyen Unur ve Yasemin Meydan vardı.

Birleşen Yürekler Engelliler Kültür Sanat Edebiyat Eğitim Derneği Başkanı Yasemin Meydan; İLESAM Genel Başkanı Mehmet Nuri Parmaksız’aİLESAM Ankara Şube Başkanı Durak Turan Düz’e, İLESAM Radyo-Televizyon ve Yayın Kurulu Üyesi Sibel Unur Özdemir’e ve günün konuşmacısı Dr. Hüseyin Yeniçeri’ye kültürümüzün yayılması, yaşatılması için sağladıkları katkı ve desteklerinden dolayı teşekkürlerini ileterek birer Teşekkür Belgesi takdim etti.

Ve Türk Tarih Kurumu Salonu’nda  gerçekleştirilen 2015 yılının ilk  İLESAM Cumartesi etkinliği işte böyle yansıdı satırlara ve fotoğraf karelerine…

İLESAM Şiir Dinletilerimize şiire, sanata ve kültüre gönül veren herkesi- üyemiz olsun veya olmasın-bekliyoruz.Unutmayın!!!

HABER METNİ: Sibel Unur Özdemir

FOTOĞRAFLAR: Sibel Unur Özdemir-Orhan Vergili

Not: Hocamızdan aldığımız konuşma metninde yararlanılan kaynaklar aşağıdadır.

KAYNAKLAR

 

Aksan, Doğan, Her Yönü ile Dil, Ana Çizgileriyle Dilbilimi I, TDK yay., Ankara 1977.

Demir, Nurettin; Yılmaz, Emine, Türk Dili Yazılı ve Sözlü Anlatım, Nobel yay., Ankara 2009

Eker, Süer, Çağdaş Türk Dili, Grafiker yay., Ankara 2006.

Ercilasun, Ahmet, “Sosyal Bir Kurum Olarak Dil’in İnsan Hayatındaki Yeri ve Önemi”, Türk Yurdu, S. 348, Ankara 1987.

Ergin, Muharrem, Üniversiteler İçin Türk Dili, Boğaziçi yay., İstanbul 1986.

Gökalp, Ziya, Türkçülüğün Esasları, MEB yay., İstanbul 1972.

Kaplan, Mehmet, Kültür ve Dil, Dergâh yay., İstanbul 1983.

Korkmaz, Zeynep ve diğerleri, Türk Dili ve Kompozisyon, Ekin yay., Bursa 2009.

Korkmaz, Zeynep, Dil ve Kültür, Tercüman yay., İstanbul 1980..

Yeniçeri, Hüseyin ve diğerleri, Dil ve Anlatım, Palet yay., Konya 2009.

 

 Okunma Sayısı : 3235         05 Ocak 2015

Yorumlar

Yorum Yap

Adınız Soyadınız

Girilecek rakam : 168544

Lütfen yukarıdaki rakamları yazınız.