İLESAM CUMARTESİ SOHBETLERİ ve ŞİİR DİNLETİSİ (9 Nisan 2016) “EDEBİYATIMIZDA OZANLIK VE ÂŞIKLIK ” İLESAM Kültür Evinde 9 Nisan 2016 tarihinde edebiyatın, sanatın, kültürün ve aktüel konuların konuşulduğu, şiirlerin okunduğu Cumartesi toplantılarından biri daha gerçekleştirildi. Program İLESAM Genel Başkanı Mehmet Nuri Parmaksız’ın yaptığı açılış konuşmasıyla başladı. İLESAM-AKÇAĞ Hikâye ve Roman-2015 (Kitap Dosyası) Yarışması’nda roman dalında ‘2.Kırlangıç’ rumuzuyla yarışan Şakir ÇETİN’in, hikâye dalında ise ‘Savarona’ rumuzuyla yarışan Orhan Veli Batu’nun birinci olduğunu açıklayan Parmaksız, birinci olan eserlerin Akçağ Kitabevi tarafından basılacağını ve bu yarışma ile İLESAM-AKÇAĞ tarafından edebiyat dünyasına kazandırılan 21 eser olacağını belirterek yarışmada derece alanların ödüllerinin Mayıs ayı içinde yapılacak törenle sahiplerini bulacaklarını da sözlerine ekledi. Mehmet Nuri Parmaksız “Pek bilinmese de ben halk edebiyatı alanında mastır yaptım. Âşıklık geleneğini önemsiyorum. Günümüzde bu geleneğin yozlaştığından söz edilir. Âşığın sazı/bağlamayı çalması, doğaçlama şiir söylemesi, atışma yapması gerekir. Bu gelenekte usta-çırak ilişkisi işin olmazsa olmazıdır lakin ‘Hangi ustadan el aldın?’, ‘Mahlasını kim verdi?’ gibi soruların karşısında ‘Kendim aldım’, ‘Mahlasımı kendim verdim.’ gibi cevaplar alınıyor. Her şair bir dünya ise birikimini, kültürünü aktarmalı; her şair bir okulsa onun tedrisatından birilerinin geçmesi gerekli. Ancak zaman zaman karşılaşılan acı bir gerçek var ki o da: ‘Bildiğim her şeyi öğreteyim de onlar beni mi geçsinler.’ Unutmamalıdır ki herkes Allah’ın kısmet ettiği kadar yazar. Âşık kendi ustasının şiirini -usta malı- okuyarak onun adını yaşatmalı, ustasını yâd etmelidir. Kıskançlığa yer verilmemelidir. Ancak insan egosu ne yazık ki buna engel olmaktadır. Bu görüş eleştirel bir bakış açısı gibi gözükse de bu bir realite. Üyelerimizden Âşık Sevdai ‘Edebiyatımızda Ozanlık ve Âşıklık’ konusunda bir konuşma yapmak istediğini iletti. Kürsü tüm üyelerimize açık. Biz hangi üyemizin hangi konuda konuşmak istediğini bilemeyiz, böyle bir dileğiniz varsa sizlerin bize iletmesi gerekir.” diyerek konuşmasını yapmak üzere Âşık Sevdai’yi kürsüye davet etti. Âşık Sevdai “İslamiyet öncesi şiir yazan şairlere şair anlamında ‘ozan’ ve ‘baksı’ gibi adlar verilmiştir. İslamiyet’ten sonra Anadolu’da saz şairine veya sazsız şiir yazan şaire ‘âşık’ denmiştir. Şairler Orta Asya Türk boyları arasında çeşitli adlar almışlardır. Şairlere Oğuz Türkleri ‘baksı, bahsi, bahşi, ozan’, Oğuz Altay Türkleri ‘kam’, Yakut Türkleri ‘oyun’, Tonguz Türkleri ‘şaman’ demişlerdir. Ozan, dilimizde şair anlamında kullanılmıştır. Eski bir kelimedir. Hece vezni ile söyleyen, şiir yazan-söyleyen şairlere ‘ozan/âşık’ denir. Sazsız söyleyenlere de ‘halk şairi’ denir. ‘Âşık’ terim olarak on ikinci ve on üçüncü yüzyıllarda Hoca Ahmet Yesevi ve Yunus Emre gibi ilahi yazan ve söyleyen dini tasavvuf mensuplarına denmekte olup; bu yüzyılda ortaya çıkmıştır. Âşıklar usta-çırak ilişkisine bağlı olarak yetişirler. Özelliklerini yetiştikleri çevreden, sosyal konumdan alırlar. Onlar tabiatı, sevgiyi, kahramanlığı, o yörenin acı-tatlı haberlerini verdikleri gibi gördüklerini, yaşadıklarını da dile getiren kahramanlardır. Köy meydanlarında, kahvehanelerde halkla buluşur; yazdığı/ irticalen bir şiiri, türkü/mahnı olarak söyler. Âşıklar gezgindir. Arı misali her çiçekten bal alırlar. Âşıklar semai, koşma, varsağı, destan, koçaklama, güzelleme, taşlama, ağıt gibi nazım biçimleri ve türleri ile tabiat, ayrılık, ölüm, kahramanlık, aşk ve toplumsal olayları şiirleştirip müzikle birlikte halka duyururlar. ‘Cönk’ denilen eni boyundan uzun bir deftere yapıtlarını yazarlar; böylelikle hem Türk edebiyatına hem de tarihe not düşerler. Alevilikte yedi ulu ozan vardır: Seyyid İmâd'ed-Dîn Nesîmî (14. yüzyıl), Yemini (15. yüzyıl), Fuzûlî (16. yüzyıl), Şah İsmail Hatai (16. yüzyıl), Virani (16. yüzyıl), Pir Sultan Abdal (16. yüzyıl), Kul Himmet (16. yüzyıl). Hakka âşık olanlar (mana aşığı) mana ilmi alanlar; halka âşık olanlar madde aşığıdır. Her saz çalan, türkü söyleyen âşık değil; sanatçıdır. Bu işin ilmini almak gerekir. Bugün ozan olan kişiler halka türkü söylemekten başka bir şey yapmamakta olup mana itibari ile bunun âşıklıkla ilgisi yoktur. Bunun için ozanın mutlaka batini ilim alması gerekir. Âdem olabilmek için ‘a’ yı geçip ‘dem’e ulaşmak gerekir. Hak âşıkları tekkelerde yetişir. Sır çözer. Bugünün aşığı tene söylüyor; yani işin maddesinde. Ozan ile âşık günümüzde ayrılmış durumda. Ozan halka hitap ederken âşık Allah’a dönüp ölmeden evvel vuslatı istiyor. Bunların sayısı az olsa da işin özündeler. Bugün de gerek saz şairleri gerek söz şairleri halk şiirinin yaşaması için gayret göstermektedirler. Âşıklık geleneği Sivas, Tokat, Kayseri, Yozgat, Adana, Konya, Kars, Erzurum, Şanlıurfa ve Toroslarda halen devam etmektedir. Allah’ın kudreti dört unsurdan ibarettir; ateş, hava, su, toprak. Allah kudretini çekip aldığında kemikten ibarettir insan. Biz buradaki sırattan geçemiyorsak -buna hayıflanmak gerek- oradaki sıratı nasıl geçeceğiz. Âşık bu yolda ilerler. Yunus Emre ‘Gel gör beni aşk neyledi’ diyerek ne güzel anlatmıştır. İnsan kendini keşfettiği zaman hakikate varır. Hakikati görmeyen edebe ulaşamamıştır. Dört ana sırda yürür Cenab-ı Hak. Su, ilimdir. Çok kıymetlidir. Acı bir yönü vardır. Güneş suyu yakar, su gökyüzüne çıkar ve sonra tekrar rahmet olarak yeryüzüne iner. Güneş ile suyun aşkıdır bu. İnsanda böyledir. Gerçek âşık su ile güneş gibidir. Âşık da bunu yapmıştır. İnsanın cemalinde yedi ayet vardır. Öyle rastgele küfür edilmez. Âdem kendini tanıdığı sürece en büyük varlıktır. Sadece “tahura şarabını” yani Hakkın ilmini içmesi gerekir. İlimle erer insan her şeye. Âşıklar bunu yapmıştır. Aklımızı kullanıp bir bilene soracağız. Bir tarafımız noksan. Bilgide utanmak olmaz. Bilgiyi alınca yücelirsin. Renkler bizi kandırır. Renkler kalktığında Allah’ı ayan beyan görürüz. Bu olay çok âşıklarda/mecnunlarda görülür. Onları sanırsınız kendindedir; onlar farklı bir boyuttadır. Âşıkların can gözünde devamlı ışık vardır. Gece olunca hava kararsa da onlar görür. Âşıklar yıllar boyunca halka önder olmuşlardır. Âşıklar aynadır. Eskiden âşık sözüne itibar edilirdi. Âşık, âşıklık makamına ulaşıyorsa kendini bilen insandır. En son ulaşılacak makam hiçlik makamıdır. Âşık cahile uymaz, hoş görür. Edebiyat edepten gelir. Âşık’ın görevi ruha hitap etmektir. Ruh, manadır. Eskiden kulaktan kulağa iletilen deyişler vardı. Ne yazık ki esas olan âşıklığımızın gelişen teknolojiyle geri plana atılışı. Atatürk en büyük devrimciliği yapmıştır. Dinini bilmiştir. Biz de onun gibi her zaman aydın olmak zorundayız. Akıl, ilmin yarısıdır. Akıl kullanılmadığı zaman kişiye zarar verir.” diyerek sözlerine son verdi. Âşık Sevdai’ye katılımlarından dolayı İLESAM Yönetim Kurulu Üyelerinden Durak Turan Düz tarafından bir ‘Teşekkür Belgesi’ takdim etti. Etkinliğin ikinci yarısını oluşturan Şiir Dinletisi de Durak Turan Düz tarafından sunuldu. Marif Balcı, Ozan Dudai, Seyfettin Çoban, Bekir Aksoy, Necati Özdenkoş, İbrahim Ethem Ekinci, Cahit Karaç, Sevinç Doğancan Güven, Hatun Tülin Şenel, Bekir Yeğnidemir, Hayrettin Gültekin, Musa Ay, Hanlar Koca, Sibel Unur Özdemir, Orhan Vergili, İbrahim Yaman, Nurettin Gür Ozanoğlu, Veli Zor, Necati Aslan, İbrahim Berber, Şakir Susuz, Cihat Solmaz, Ali Taha Özaydın, Kemalettin Kalkan, Erdal Ercin, Mahir Ünat, Küçük Satı, Sadık Kılıç, Tuncer Ulusoy, Ali Haydar, Salih Kozan, Fevzi Gökalp, Yeter Bektaş programa katılan isimler arasındaydılar. İLESAM üyelerinden Şakir Susuz’un 09 Nisan 2012 tarihinde kaybettiğimiz üyelerimizden emekli vali, yazar, şair Rıza Akdemir ile ilgili bir anısını anlatmasıyla değerli büyüğümüz yâd edildi. Müzik, gurbet, özlem, umut, hayatın acımasızlığı-faniliği, nasihat, İLESAM, Türk Milleti, aşk, gönül, ölüm-hayat, yokluk, bekleyiş, Muhsin Yazıcıoğlu, ağlamak, mazi, unutmak, Rıza Akdemir, gençlik, mutluluk, zafer, polis, savaşa hayır, cana kıymak, şehit, ömür, yalnızlık konularını içeren şiirler şairlerinin sesinde hayat buldu. Okunan şiirlere Âşık Sevdai sazıyla eşlik etti. Bir İLESAM Cumartesisi daha gönüllerdeki yerini aldı. İLESAM Şiir Dinletilerimize şiire, sanata ve kültüre gönül veren herkesi- üyemiz olsun veya olmasın-bekliyoruz. Unutmayın! HABER METNİ: Sibel Unur Özdemir FOTOĞRAFLAR: Sibel Unur Özdemir- Orhan Vergili TÜRKİYE İLİM ve EDEBİYAT ESERİ SAHİPLERİ MESLEK BİRLİĞİ İLESAM GENEL MERKEZİ Adres : İzmir 1.Cad. No: 33/16 Aydın Apartmanı, Kat:4 Kızılay / ANKARA Tel : 0 312 419 49 38 Faks : 0 312 419 49 39 Web : www.ilesam.org.tr E-Posta : ilesam@ilesam.org.tr
İLESAM CUMARTESİ SOHBETLERİ ve ŞİİR DİNLETİSİ
(9 Nisan 2016)
“EDEBİYATIMIZDA OZANLIK VE ÂŞIKLIK ”
İLESAM Kültür Evinde 9 Nisan 2016 tarihinde edebiyatın, sanatın, kültürün ve aktüel konuların konuşulduğu, şiirlerin okunduğu Cumartesi toplantılarından biri daha gerçekleştirildi.
Program İLESAM Genel Başkanı Mehmet Nuri Parmaksız’ın yaptığı açılış konuşmasıyla başladı.
İLESAM-AKÇAĞ Hikâye ve Roman-2015 (Kitap Dosyası) Yarışması’nda roman dalında ‘2.Kırlangıç’ rumuzuyla yarışan Şakir ÇETİN’in, hikâye dalında ise ‘Savarona’ rumuzuyla yarışan Orhan Veli Batu’nun birinci olduğunu açıklayan Parmaksız, birinci olan eserlerin Akçağ Kitabevi tarafından basılacağını ve bu yarışma ile İLESAM-AKÇAĞ tarafından edebiyat dünyasına kazandırılan 21 eser olacağını belirterek yarışmada derece alanların ödüllerinin Mayıs ayı içinde yapılacak törenle sahiplerini bulacaklarını da sözlerine ekledi.
Mehmet Nuri Parmaksız “Pek bilinmese de ben halk edebiyatı alanında mastır yaptım. Âşıklık geleneğini önemsiyorum. Günümüzde bu geleneğin yozlaştığından söz edilir. Âşığın sazı/bağlamayı çalması, doğaçlama şiir söylemesi, atışma yapması gerekir. Bu gelenekte usta-çırak ilişkisi işin olmazsa olmazıdır lakin ‘Hangi ustadan el aldın?’, ‘Mahlasını kim verdi?’ gibi soruların karşısında ‘Kendim aldım’, ‘Mahlasımı kendim verdim.’ gibi cevaplar alınıyor.
Her şair bir dünya ise birikimini, kültürünü aktarmalı; her şair bir okulsa onun tedrisatından birilerinin geçmesi gerekli. Ancak zaman zaman karşılaşılan acı bir gerçek var ki o da: ‘Bildiğim her şeyi öğreteyim de onlar beni mi geçsinler.’ Unutmamalıdır ki herkes Allah’ın kısmet ettiği kadar yazar.
Âşık kendi ustasının şiirini -usta malı- okuyarak onun adını yaşatmalı, ustasını yâd etmelidir. Kıskançlığa yer verilmemelidir. Ancak insan egosu ne yazık ki buna engel olmaktadır. Bu görüş eleştirel bir bakış açısı gibi gözükse de bu bir realite.
Üyelerimizden Âşık Sevdai ‘Edebiyatımızda Ozanlık ve Âşıklık’ konusunda bir konuşma yapmak istediğini iletti. Kürsü tüm üyelerimize açık. Biz hangi üyemizin hangi konuda konuşmak istediğini bilemeyiz, böyle bir dileğiniz varsa sizlerin bize iletmesi gerekir.” diyerek konuşmasını yapmak üzere Âşık Sevdai’yi kürsüye davet etti.
Âşık Sevdai “İslamiyet öncesi şiir yazan şairlere şair anlamında ‘ozan’ ve ‘baksı’ gibi adlar verilmiştir. İslamiyet’ten sonra Anadolu’da saz şairine veya sazsız şiir yazan şaire ‘âşık’ denmiştir. Şairler Orta Asya Türk boyları arasında çeşitli adlar almışlardır. Şairlere Oğuz Türkleri ‘baksı, bahsi, bahşi, ozan’, Oğuz Altay Türkleri ‘kam’, Yakut Türkleri ‘oyun’, Tonguz Türkleri ‘şaman’ demişlerdir.
Ozan, dilimizde şair anlamında kullanılmıştır. Eski bir kelimedir. Hece vezni ile söyleyen, şiir yazan-söyleyen şairlere ‘ozan/âşık’ denir. Sazsız söyleyenlere de ‘halk şairi’ denir.
‘Âşık’ terim olarak on ikinci ve on üçüncü yüzyıllarda Hoca Ahmet Yesevi ve Yunus Emre gibi ilahi yazan ve söyleyen dini tasavvuf mensuplarına denmekte olup; bu yüzyılda ortaya çıkmıştır.
Âşıklar usta-çırak ilişkisine bağlı olarak yetişirler. Özelliklerini yetiştikleri çevreden, sosyal konumdan alırlar. Onlar tabiatı, sevgiyi, kahramanlığı, o yörenin acı-tatlı haberlerini verdikleri gibi gördüklerini, yaşadıklarını da dile getiren kahramanlardır. Köy meydanlarında, kahvehanelerde halkla buluşur; yazdığı/ irticalen bir şiiri, türkü/mahnı olarak söyler.
Âşıklar gezgindir. Arı misali her çiçekten bal alırlar. Âşıklar semai, koşma, varsağı, destan, koçaklama, güzelleme, taşlama, ağıt gibi nazım biçimleri ve türleri ile tabiat, ayrılık, ölüm, kahramanlık, aşk ve toplumsal olayları şiirleştirip müzikle birlikte halka duyururlar.
‘Cönk’ denilen eni boyundan uzun bir deftere yapıtlarını yazarlar; böylelikle hem Türk edebiyatına hem de tarihe not düşerler.
Alevilikte yedi ulu ozan vardır: Seyyid İmâd'ed-Dîn Nesîmî (14. yüzyıl), Yemini (15. yüzyıl), Fuzûlî (16. yüzyıl), Şah İsmail Hatai (16. yüzyıl), Virani (16. yüzyıl), Pir Sultan Abdal (16. yüzyıl), Kul Himmet (16. yüzyıl).
Hakka âşık olanlar (mana aşığı) mana ilmi alanlar; halka âşık olanlar madde aşığıdır.
Her saz çalan, türkü söyleyen âşık değil; sanatçıdır. Bu işin ilmini almak gerekir. Bugün ozan olan kişiler halka türkü söylemekten başka bir şey yapmamakta olup mana itibari ile bunun âşıklıkla ilgisi yoktur. Bunun için ozanın mutlaka batini ilim alması gerekir. Âdem olabilmek için ‘a’ yı geçip ‘dem’e ulaşmak gerekir. Hak âşıkları tekkelerde yetişir. Sır çözer. Bugünün aşığı tene söylüyor; yani işin maddesinde. Ozan ile âşık günümüzde ayrılmış durumda. Ozan halka hitap ederken âşık Allah’a dönüp ölmeden evvel vuslatı istiyor. Bunların sayısı az olsa da işin özündeler.
Bugün de gerek saz şairleri gerek söz şairleri halk şiirinin yaşaması için gayret göstermektedirler. Âşıklık geleneği Sivas, Tokat, Kayseri, Yozgat, Adana, Konya, Kars, Erzurum, Şanlıurfa ve Toroslarda halen devam etmektedir.
Allah’ın kudreti dört unsurdan ibarettir; ateş, hava, su, toprak. Allah kudretini çekip aldığında kemikten ibarettir insan. Biz buradaki sırattan geçemiyorsak -buna hayıflanmak gerek- oradaki sıratı nasıl geçeceğiz. Âşık bu yolda ilerler. Yunus Emre ‘Gel gör beni aşk neyledi’ diyerek ne güzel anlatmıştır. İnsan kendini keşfettiği zaman hakikate varır. Hakikati görmeyen edebe ulaşamamıştır. Dört ana sırda yürür Cenab-ı Hak. Su, ilimdir. Çok kıymetlidir. Acı bir yönü vardır. Güneş suyu yakar, su gökyüzüne çıkar ve sonra tekrar rahmet olarak yeryüzüne iner. Güneş ile suyun aşkıdır bu. İnsanda böyledir. Gerçek âşık su ile güneş gibidir. Âşık da bunu yapmıştır. İnsanın cemalinde yedi ayet vardır. Öyle rastgele küfür edilmez. Âdem kendini tanıdığı sürece en büyük varlıktır. Sadece “tahura şarabını” yani Hakkın ilmini içmesi gerekir. İlimle erer insan her şeye. Âşıklar bunu yapmıştır. Aklımızı kullanıp bir bilene soracağız. Bir tarafımız noksan. Bilgide utanmak olmaz. Bilgiyi alınca yücelirsin.
Renkler bizi kandırır. Renkler kalktığında Allah’ı ayan beyan görürüz. Bu olay çok âşıklarda/mecnunlarda görülür. Onları sanırsınız kendindedir; onlar farklı bir boyuttadır. Âşıkların can gözünde devamlı ışık vardır. Gece olunca hava kararsa da onlar görür. Âşıklar yıllar boyunca halka önder olmuşlardır. Âşıklar aynadır. Eskiden âşık sözüne itibar edilirdi. Âşık, âşıklık makamına ulaşıyorsa kendini bilen insandır. En son ulaşılacak makam hiçlik makamıdır. Âşık cahile uymaz, hoş görür. Edebiyat edepten gelir. Âşık’ın görevi ruha hitap etmektir. Ruh, manadır. Eskiden kulaktan kulağa iletilen deyişler vardı. Ne yazık ki esas olan âşıklığımızın gelişen teknolojiyle geri plana atılışı.
Atatürk en büyük devrimciliği yapmıştır. Dinini bilmiştir. Biz de onun gibi her zaman aydın olmak zorundayız. Akıl, ilmin yarısıdır. Akıl kullanılmadığı zaman kişiye zarar verir.” diyerek sözlerine son verdi.
Âşık Sevdai’ye katılımlarından dolayı İLESAM Yönetim Kurulu Üyelerinden Durak Turan Düz tarafından bir ‘Teşekkür Belgesi’ takdim etti.
Etkinliğin ikinci yarısını oluşturan Şiir Dinletisi de Durak Turan Düz tarafından sunuldu.
Marif Balcı, Ozan Dudai, Seyfettin Çoban, Bekir Aksoy, Necati Özdenkoş, İbrahim Ethem Ekinci, Cahit Karaç, Sevinç Doğancan Güven, Hatun Tülin Şenel, Bekir Yeğnidemir, Hayrettin Gültekin, Musa Ay, Hanlar Koca, Sibel Unur Özdemir, Orhan Vergili, İbrahim Yaman, Nurettin Gür Ozanoğlu, Veli Zor, Necati Aslan, İbrahim Berber, Şakir Susuz, Cihat Solmaz, Ali Taha Özaydın, Kemalettin Kalkan, Erdal Ercin, Mahir Ünat, Küçük Satı, Sadık Kılıç, Tuncer Ulusoy, Ali Haydar, Salih Kozan, Fevzi Gökalp, Yeter Bektaş programa katılan isimler arasındaydılar.
İLESAM üyelerinden Şakir Susuz’un 09 Nisan 2012 tarihinde kaybettiğimiz üyelerimizden emekli vali, yazar, şair Rıza Akdemir ile ilgili bir anısını anlatmasıyla değerli büyüğümüz yâd edildi.
Müzik, gurbet, özlem, umut, hayatın acımasızlığı-faniliği, nasihat, İLESAM, Türk Milleti, aşk, gönül, ölüm-hayat, yokluk, bekleyiş, Muhsin Yazıcıoğlu, ağlamak, mazi, unutmak, Rıza Akdemir, gençlik, mutluluk, zafer, polis, savaşa hayır, cana kıymak, şehit, ömür, yalnızlık konularını içeren şiirler şairlerinin sesinde hayat buldu. Okunan şiirlere Âşık Sevdai sazıyla eşlik etti.
Bir İLESAM Cumartesisi daha gönüllerdeki yerini aldı.
İLESAM Şiir Dinletilerimize şiire, sanata ve kültüre gönül veren herkesi- üyemiz olsun veya olmasın-bekliyoruz. Unutmayın!
HABER METNİ: Sibel Unur Özdemir
FOTOĞRAFLAR: Sibel Unur Özdemir- Orhan Vergili
TÜRKİYE İLİM ve EDEBİYAT ESERİ SAHİPLERİ MESLEK BİRLİĞİ
İLESAM GENEL MERKEZİ
Adres
:
İzmir 1.Cad. No: 33/16 Aydın Apartmanı, Kat:4 Kızılay / ANKARA
Tel
0 312 419 49 38
Faks
0 312 419 49 39
Web
www.ilesam.org.tr
E-Posta
ilesam@ilesam.org.tr
Adınız Soyadınız
Girilecek rakam : 918055
Lütfen yukarıdaki rakamları yazınız.