İLESAM CUMARTESİ SOHBETLERİ ve ŞİİR DİNLETİSİ (5 Kasım2016) “FİÇEK BAYRAMI” Edebiyatın, sanatın, kültürün ve aktüel konuların konuşulduğu, şiirlerin okunduğu etkinliklerine devam eden Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği’nin Cumartesi toplantılarından biri daha 5 Kasım 2016 tarihinde İLESAM Kültür Evi’nde gerçekleştirildi. İLESAM Genel Başkan Yardımcısı İlter Yeşilay’ın yaptığı açılış konuşmasıyla başlayan program, Ahmet Divrikoğlu’nun “Fiçek Bayramı”konusunu anlatması ile devam etti. Sayın Divrikoğlu’nun söyleşi konusu hakkında paylaştığı notları sizlere aynen aktarıyor ve kendisine teşekkür ediyoruz. Asıl konum ficek bayramı. Bu bayramın kutlandığı coğrafyayı size tanıtmakla sözlerime başlamak istiyorum. Önce ilçemi sizlere tanıtmak isterim. İlçem Zile Orta Karadeniz Bölgesi’ nde Tokat iline bağlı olup 1877 de ilçe konumuna gelmiştir. Tokat iline 65 Amasya'ya 75 ve Yozgat iline 120 km. mesafededir. Demiryolu ulaşımı da bulunmaktadır. Ekonomisi tarıma dayalı 1512 kilometrekare olan alanının, kuru ve sulu tarımı 70.000 hektarında yapılmaktadır. Tahıl, şeker pancarı, ayçiçeği, meyvecilik, sebzecilik ve üzüm yetiştirilmektedir. Meşhur Zile pekmezi bu üzümlerden imal edilmekte ve leblebisi imalatı da yapılmaktadır. Çam ve meşe cinsi ormanlık alan yaygın olmasa da vardır. İklimi Karadeniz ve karasal iklim karışımı geçiş iklimidir. Tarihte Zela-Kırkıriyye-Zellit-Anzilia isimleriyle anılmıştır. M.Ö.2000 yıllarına dayanan bir tarihi vardır. Ninova Hakimesi Semiramis tarafından kurulduğu bilinmektedir. Perslerin hakim olduğu dönemde Anaitis(kadın kutsallığı) inancının başkentliğini yapmıştır. Roma İmparatorluğunun hem mağlubiyet ve hem de galibiyet aldığı bir savaşa sahne olmuştur. Roma İmparatoru Jül Ceasar'ın meşhur VENİ-VİDİ-VİCİ (Geldim, Gördüm, Yendim )sözüyle tarihin en kısa mektubunun yazıldığı yerdir.1083 yılında Melik Ahmet Danişmend Gazi tarafından zapt edilerek Türk yurdu haline getirilmiştir. Şehir merkezine 30 km. mesafede M.Ö. 2000 yıllarında kurulmuş Tapikka isimli bir Hitit kent kalıntısı bulunmaktadır. Burada bulunan bir tablette evlilik akdinin ilk yazılı metini olarak tarihe geçmiştir ve bu tablet hala Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde bulunmaktadır. Cumhuriyet tarihinde geçen Zile isyanı ile Zile'lilerin hiçbir alakası yoktur. Yozgat ve Sıvas Yıldızeli'nden gelen isyancıların Zile'yi muhasara etmesiyle başlamış ve Zile'liler maddi ve manevi çok zarar görmüştür.1.Dünya ve İstiklal savaşında nüfus oranına göre en fazla şehit veren bir şehirdir. Zile'liler vatanına, bayrağına ve devletine bağlı insanlardır. Halen ilçemizden Şanlı ordumuzda beş tane general bulunmaktadır. Okur yazar oranı %97 dir. Talibi, Ceyhuni, Mustafa Necati Sepetçioğlu, Cahit Öztelli, Cahit Külebi, Ahmet Taner Kışlalı, Sadık Doğanay, Ali Kurt, Mehmet Yardımcı edebiyatımıza, Heykeltraş Cahit Koççoban, Ressam Nihat Akyunak güzel sanatlarımıza, Nasa'da görevli Prof. Dr. Ahmet Erbil bilime, Hasan Sevinç Güreş sporuna ve 18.yy.da yaşamış Hattat Emin güzel yazı sanatına emek vermiş Zile'lilerdir. Kısaca ilçem Zile'yi tanıttıktan sonra asıl konum olan Ficek Bayramı'nın kutlandığı Acısu Köyümüzden ve halkından bahsetmek istiyorum. Acısu köyü şehrimizin güneybatısında 34 km. uzaklıkta Zile Yozgat karayoluna 2 km. mesafededir. Köy bir dağ köyüdür. Ormanlık bir alan içindedir. Suyu bol ekilebilir arazisi az olup, hayvancılık yaygın olarak yapılmaktadır. Köy nüfusunun %80 i büyük şehirlere göçle, hayvancılıkta bitme noktasındadır. Köyün tarihi 1300-1400 lü yıllara dayanmaktadır. Moğolların Orta Asya’dan Anadolu'ya sürdüğü Türk Boyları'ndandır. Köy halkı Oğuzların Bozok kolunun Yıldızhan Oğullarından Beydili Aşiretinin Sıraç oymağındandır. Bu boy Harzemşahlar Devletinin asıl kurucu unsurlarındandırlar. Harzemşahlar devletinin Moğollar tarafından yıkılmasıyla Moğol akıncılarının önünden kaçarak Anadolu'ya göçmüşler ve geldikleri bölgedeki coğrafi yapıya uygun köylere yerleşmişlerdir. İşte bu sıraç aşireti halen Sıvas, Yozgat, Tokat, Amasya vilayetlerimizde mevcutturlar. Orta Asya Türk kültür ve geleneğini, sosyal hayatını, kılık ve kıyafetlerini hatta ve hatta Şamanizm inancından bazı kalıntıları Müslüman alevi inançlarının içerisinde az da olsa yaşatmaktadırlar(Dede, baba, Göktanrı, dağ, ağaç, su kültü, çöğür düzeni saz eşliğinde samah ki müzik eşliğinde folklorik dini ayin gibi).İlçemizde 18sıraç köyü vardır. Önceleri kapalı toplum olarak yaşamalarına rağmen son 20-30 yıl içerisinde her şeyleriyle değişime uğrayarak ve şehirlere göç ile bu yaşayışlarını değiştirmişlerdir. Gerek yaşantıları gerekse inançları bakımından farklılıklar gösteren Türk aşiretlerinden biridir sıraçlar. Giysileri bakımından kadınlar iç çamaşır olarak beyaz kumaştan yapılmış ön tarafları göğse kadar açık göynek diye tanımlanan uzun kollu atlet ve tuman diye isimlendirilen uzun paçalı don ve üzerlerine ise Üçpeş veya Saya adı verilen kırmızı renk ağırlıklı, desenli entari ve bellerine boncuk ve saçaklarla süslü kuşak, tuzluk tabir edilen yünden dokunmuş çanta, boyunlarına fular gibi bağlanan beyaz kumaştan göğüslük, başlarına hindi veya elmalı tabir edilen yazma, bunun altına ise bekar kızlarda fes, kadınlarda ise yarım daire şeklinde eğrice diye isimledirilen bir ağaç aparat takmakta, sol burun yanına hızma gibi bir karanfil baharatı takarlar idi. Çoraplarını ekseri kendi eğirdikleri yünden yedi renklerin en belirgin olduğu tonlarda örerek giyerler. Ayakkabı olarak da çarık kullanırlardı. Üç beş entariyi inanışlarına göre ki alevi inancındaki Allah-Muhammed-Ali anlayışını ve Hz.Fatıma’yı temsil ettiğine inanarak giydiklerini söylerler ve bunu temsil ettiğine inanırlar. Gelin ve kızlarınki kadınlardan daha süslü ve farklılık göstermektedir, bu giyinme bayanların medeni hallerini de göstermektedir. Erkekler ise iç çamaşır olarak yine göynek tabir edilen atlet, üzerine beyaz yakasız dış gömlek, onun üzerine keçi kılından dokunmuş cepken tipi yelek, başlarına beyaz üzerine yedi en belirgin tonlarda ki renklerden süslü, terlik tabir edilen börk, don olarak yine beyaz uzun paçalı giysi, pantolan yerine de depme diye isimlendirilen siyah veya kahverengi keçi kılından arka baseni geniş kıvrımlı, kemeri uçkur denilen yünden dokunmuş kuşakla bağlanan paçaları dar bir şalvar, çorap olarak yine kadınlarda olduğu gibi el dokuması yün çorap ve ayakkabı yerine manda gönünden yapılmış çarık giyerlerdi. Günümüzde bunları sadece özel günlerde giymektedirler. Dini inanca gelince baştan da dediğim gibi Müslüman inanca sahip ama bu inanışın bazı ibadetlerini yapmayan alevi inancına sahiptirler. Bu alevi inancı içerisinde de bazı Şamanist kalıntıların izlerine rastlanmaktadır.(Dini liderlerin ayin sırasında özel kıyafetler giymeleri, sıra ve mertebe ile oturulması, tören esnasında müzik, şiir ve dansın birlikte uygulanması, kurban tığlanması ve dualar). Bu benzerliklerin Orta Asya Türk inanışları ile paralellik gösterdiği gözlenmektedir. Şehrimiz Acısu köyümüzü ve halkı olan Sıraç Türk aşiretini kısaca tanıttıktan sonra asıl konumuz olan her yıl 23-24 nisanda kutlanan Ficek Bayramı'nı sizlere anlatacağım: Ficek sözcüğü kelime olarak mektup, kur'a,yazı, tura, mani ve şiir anlamı taşımakta olup Farsça kökenli mani anlamındaki fişeng kelimesindeki değişimle meydana geldiği bu kelimeden türetilen ficekmek ise fala bakmak anlamı taşımaktadır. Ayrıca ficik ağacının filizi, Ermenice de ise ficağ kelimesi ile benzerlik gösterdiği de bilinmektedir. Ficek Anadolu'nun tamamında bilinen Mantuvar, Türkmenistan'da Moncugattı, Azerbaycan da Cangülüm, Ahir Çarşamba, Makedonya'da Martufal, Ermenilerde Ficağ, Ficah veya Martuvar, Bulgaristan'da Martuval gibi Türk coğrafyasında ve bu coğrafyaya komşu ülke ve milletlerde farklı adlarla ve farklı kutlama şekilleriyle icra edilmektedir. Bence bu kutlama İslamiyet öncesi Türk toplumlarında yaygın olarak kutlanan bir Bahar Bayramı'dır. Gelelim Acısu köyümüzdeki ficek bayramının birinci gününe; Köyde herkes bir bayram heyecanıyla 23 Nisan sabahı uyanırlar. Kadınlar bilhassa genç kızlar geleneksel giysileri olan rengarenk üç eteklerini giyerler. Küsler dargınlar barışır. Kimsenin bayrama dargın girmesine müsaade edilmez. Giyinip takıp takıştıran kızlar kendilerini gelip evden alacak bekar erkekleri beklerler. Diğer zamanlarda böyle bir durumu hoş karşılamayan köy halkı bu güne has bu hareketi olumlu karşılarlar. Birbirine ilgi duyan gençlerden kızlar yanlarında bulundurdukları renkli baş örtülerini kendilerini almaya gelen erkeklerin boyunlarına atkı gibi bağlarlar. Bunun anlamı ben seni beğenip sahipleniyorum ve başımın tacısın anlamı taşımaktadır. Köy gençlerinden kız erkek arasında şimdiye kadar bu bayram birlikteliğinde hiçbir olumsuzluk yaşanmamıştır. Köy meydanında yanlarında örme sepetlerinin üzerinde toplayacakları çiçekleri örtmek için kullanacakları renkli örtüleri olan gençler toplu olarak çöğür düzeni çalınan saz eşliğinde samah yaparlar. Bu bir dini ritüeldir. Samah bitimi Fidit ismi verdikleri alana topluca çiçek toplamak üzere hareket ederler. Buranın vefat etmiş yol önderlerinden Veli Baba'nın oğlu Hasan Baba tarafından bahçe olarak kullanılmış olması ayrı bir kutsallık farklılığı göstermektedir ki bu Atalar kültüne bir örnektir. Yedi değişik ağaçtan incitmeden yedi çiçek koparılarak sepetlere yerleştiren kızlar sepetleri asla yere bırakmazlar ve koku veren karanfil, kekik ve menekşe gibi yedi çiçek daha toplayıp sepete koyarak üzerini getirdikleri renkli örtü ile örter ve gençler burada da vecd içerisinde yine samah yaparlar ki bu kudsiyet ifadesidir. Çiçek toplama da kullanılan yedi sayısı Türk-İslam inancında sık sık karşımıza çıkar. Misal:Hz. Peygamberin Allah'la göğün yedinci katında görüşmesi, yerin ve göğün yedi kat olması, Hz. Ali'nin faziletleri (Kemalet, cemalet, fazilet, adalet, merhamet, marifet ve hakikat gibi.) Hz.Fatıma'nın kuşağının ve gökkuşağının yedi renkte olması. yedi yıldız kümesi, Kabe'nin yedi defa tavaf edilmesi, Safa ve Merve arsında yedi defa say yapılması, şeytana yedi taş atılması, cehennemim yedi kapısının olması, yedi çeşit nefsin bulunması ve Bektaşi kemerinin yedi defa bağlanması gibi. Alevi ve Bektaşi inancında ki on iki hizmet geleneğinde yer alan cem ve muhabbet toplantılarında yapılan samah müzik eşliğinde yapılan kutsal bir danstır. Bu yüzdendir ki biz Türk'lerin milli sazı çöğür ve bağlamanın dışında başka enstrüman kullanılmamaktadır. Samah dönüldükten sonra gençler hep birlikte köye dönerken toplanan çiçeklerin gece kimin evinde kalacağına ittifakla karar verirler. Büyükçe bir kazana konulan çiçeklerin üzerine köyün yedi akarsuyundan yedi kap su getirilerek boşaltılır ve kazanın üzeri cecim diye isimlendirilen rengarenk bir kilimle kapatılır. Kazanın içerisindeki çiçeklere kimse daha el vuramaz. Dokunulursa Hızır gelmeyeceği ve olumlu olacak niyetlerin bozulacağına inanılır. Kazanın bulunduğu odanın kapısı kilitlenerek anahtarı evin genç kızının bel kuşağında saklanır. Bu aşamada gençler ficek kazanının bulunduğu evin etrafında samah yaparlar ve peşinden yakındaki ormandan kurumuş dal parçalarını incitmeden toplayıp köye getirerek belli aralıklarla ateş yakar, üzerlerinden atlarlar. Bundaki amaç üzerlerindeki olumsuzlukların ateş tarafından yakılmasıdır. Buradan gençler Karadede ve Bakacak isimli ermiş addettikleri ve yüksek tepedeki kabirleri ziyaret ederek niyaz ederler. Üç defa, Huu ve Allah derler. Böylece niyet ve isteklerinin olumlu gelişmesinde onlardan da yardım istemiş olurlar. Bu ziyaretten sonra gençler köye dönerek kızları evlerine bırakırlar. Gece yatmadan önce her ev, ev halkının sayısı kadar baca kenarlarına veya kapı önlerine taş dizerler. Herkes kendi taşının başında bir dilek tutar ve yatılır. Böylece ficek bayramının birinci günü bitmiş olur. Bayramın ikinci günü yani 24 Nisan sabahı köy halkı erkenden bir coşku ve sevinç içerisinde güne başlarlar, en temiz elbiselerini giyerler. Genç kızlar ise yine Üçpeş ve Saya'larını giyerler. Sabah ilkönce akşamdan bacanın kenarına veya kapı önlerine dizilen taşlara bakarlar, kimin taşına böcek gelmiş ise o yıl o evdeki bereket ve bolluk o kişinin sayesinde olacak demektir. Akşamdan yapılan buğdayın tuzlu olarak kavrulmasıyla elde edilen kavurga diye isimlendirilen yiyeceği yanlarına alan halk ficek çıkarılacak alana toplanır. Bekar gençler yine kızları evlerinden alarak topluca bir gün evvel ficek kazanını bıraktıkları eve giderler. Buradan kazanın üstünü açmadan alarak ficek alanına giderler ki vakit öğle saatlerini bulmuştur. Ficek alanında birinci halka kazan ikinci halka genç kızlar ve erkekler üçüncü halka ise köy halkı olmak üzere üç halka teşkil ederler ki bu üç halka Allah-Muhammed-Ali üçlemesini temsil eder. Bu arada tarikat dedesi veya anası dua ile kazanı kutsar. Peşinden anasının ilk çocuğu olan bir kız çocuğu seçilerek kazanın yanına getirilir, kazanın ve kız çocuğunun üzerini örtecek şekilde büyükçe bir cecim kullanılır. Ficeğe iştirak edecek genç kızlar ve erkekler zati eşyalarını(saat, kolye yüzük, saç tokası, cep bıçağı v.s.)kazanın dışında görevlendirilen bir kişi aracılığı ile, kazanın yanında kalan kız çocuğuna ulaştırırlar. Orada hazır bulunan kızlar ve erkekler ficek çıkarmanın başlayacağını duyururlar. Verilen zati eşyaların bazıları ficek kazanının içinde bazıları da görevli kız çocuğunun kucağındadır. Ficeğe toplanan genç kızlar hep beraber; “Ficek,ficek fil olur, İçi dolu gül olur. Ficeğe gelenlerin, Haceti kabul olur.” şeklindeki ficek başı manisiyle ficek törenini başlatırlar. Kazanın başında görevli kız çocuğu ise; “Ben anamın ilkiyim, Derelerde tilkiyim. Beni soran olursa, Ben ficek açıcıyım.” diye manisini söylemekle ficek başlamış olur. Buradaki tilki motifine gelince Türk toplumunda tilki uğur getirir inancındandır. Tekne, tekne üstüne, Elma attım denize, Gökte uçan tayyare, Şu dağları deleydim, Çıktım tekne üstüne. Geliyor yüze, y üze. Selam söyle o yare. Gendüm sele vereydim. Yedi çatal nur doğmuş, Yedi yıl hizmet ettim, Ben kendime yar buldum, Hızır atına binip, Muhammedin üstüne. Ela gözlü bir kıza. Bulsun başına çare. Oğlan sana geleydim. Sanma ki benim tek bir oğlum var, Harmanda har otu var, Şu gelen atlı yarim, Vatan ellerinde bin bir oğlum var. Yar elinde kutu var. Hemde Zile'li yarim. Saçları kınalı o can yavrular, Sana diyom sucular, Eğildim bir yol öptüm, Emaneti sana boz atlı Hızır. Bizde oynaş otu var. Baldan da tatlı yarim. Mealli maniler söyleyerek her seferinde bir kişinin eşyası dışarıya verilir ki bu onun şansıdır. Okunan manilerin bazıları kişiye sevinç verdiği gibi bazıları da hüzün verip umutsuzluğa sevk edecek sözleri ihtiva eder. Son eşyada dışarıya verildiğinde kazan üzerine örtülen büyükçe kilim kaldırılır ve ficek kazanı bulunduğu yere Yaa Allah-Yaa Muhammed- Yaa Ali denerek boşaltılır ve oradaki Dede veya Ana nasiplerin hayırlı, gelecek yılın bereketli ve gelecek yılda da bayramın nasip olması ve olumsuzluk olmaması için dua eder. Herkes birbirleri ile helallaşır, büyüklerin elleri öpülür, isteyen orada kalarak getirdikleri yiyecekleri ile piknik yapar, kurulu olan salıncakta sallanırlar. Ficeğe katılan genç kız ve erkeklerde köydeki yatırları ziyaret ettikten sonra kızları yani emanetleri evlerine bırakırlar. Fiçek bayramından sonra burada tanışan gençler arasında evlenmeler başladığı görülür. Bir neşe ve kısmet bayramı olan ficek bayramı yöremizde her yıl 23-24 nisan tarihlerinde Zile ilçemizin Acısu köyünde kutlanmakta ve bu kutlamaya mahalli idarecilerin, çevre şehir ve köy halklarının katılımı ile her yıl daha da canlı olarak kutlanmaktadır. Programa Tokat’tan katılan Ahmet Divrikoğlu’na katılımlarından dolayı İLESAM Genel Başkan Yardımcısı İlter Yeşilay tarafından bir“Teşekkür Belgesi” takdim edildi. Etkinliğin ikinci yarısını oluşturan “Şiir Dinletisi” İLESAM Denetleme Kurulu Başkanı Salih Kozan tarafından gerçekleştirildi. Hanifi Işık, Selahattin Dündar, Songül Dündar, Aşık Yakup Temelli, Bekir Yegnidemir, Bekir Aksoy, Orhan Vergili, Ali Kemal Parıldar, Nurettin Gür Ozanoğlu, Sibel Unur Özdemir, Durak Turan Düz, Merih Baran, Aşık Dudai, Aşık Ayten Gülçınar, Seyfetttin Çoban, Cahit Karaç, Hüseyin Ünlü, Ayten Belge, Mahir Ünat, Şükrü Kaya, Prof. Mustafa Aksoy, Nermin Akkan, Onur Berçin, Kemalettin Kalkan, Şakir Susuz, Hasan Göktürk, Elifçe, Fatma Yangın Ekşioğlu, Ali Haydar Karahacıoğlu, Tuncer Ulusoy, Abbas Turan, Sadık Kılıç, Murat Duman, Ali Kahraman, Uğur Bulut ve Müzeyyen Unur etkinliğe katılan isimler arasındaydı. Birbirinden değerli şairlerin yorumlarıyla can bulan farklı temalardaki şiirlerin yanı sıra Aşık Selahattin Dündar ve Aşık Yakup Temelli’nin atışmaları güne güzellik kattı. İLESAM çatısı altında güzel bir Cumartesi etkinliği daha gönüllerde yerini aldı. İLESAM Şiir Dinletilerimize şiire, sanata ve kültüre gönül veren herkesi- üyemiz olsun veya olmasın-bekliyoruz. Unutmayın! HABER METNİ: SİBEL UNUR ÖZDEMİR FOTOĞRAFLAR: SİBEL UNUR ÖZDEMİR - ORHAN VERGİLİ TÜRKİYE İLİM ve EDEBİYAT ESERİ SAHİPLERİ MESLEK BİRLİĞİ İLESAM GENEL MERKEZİ Adres : İzmir 1.Cad. No: 33/16 Aydın Apartmanı, Kat:4 Kızılay / ANKARA Tel : 0 312 419 49 38 Faks : 0 312 419 49 39 Web : www.ilesam.org.tr E-Posta : ilesam@ilesam.org.tr
İLESAM CUMARTESİ SOHBETLERİ ve ŞİİR DİNLETİSİ
(5 Kasım2016)
“FİÇEK BAYRAMI”
Edebiyatın, sanatın, kültürün ve aktüel konuların konuşulduğu, şiirlerin okunduğu etkinliklerine devam eden Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği’nin Cumartesi toplantılarından biri daha 5 Kasım 2016 tarihinde İLESAM Kültür Evi’nde gerçekleştirildi.
İLESAM Genel Başkan Yardımcısı İlter Yeşilay’ın yaptığı açılış konuşmasıyla başlayan program, Ahmet Divrikoğlu’nun “Fiçek Bayramı”konusunu anlatması ile devam etti.
Sayın Divrikoğlu’nun söyleşi konusu hakkında paylaştığı notları sizlere aynen aktarıyor ve kendisine teşekkür ediyoruz.
Asıl konum ficek bayramı. Bu bayramın kutlandığı coğrafyayı size tanıtmakla sözlerime başlamak istiyorum. Önce ilçemi sizlere tanıtmak isterim.
İlçem Zile Orta Karadeniz Bölgesi’ nde Tokat iline bağlı olup 1877 de ilçe konumuna gelmiştir. Tokat iline 65 Amasya'ya 75 ve Yozgat iline 120 km. mesafededir. Demiryolu ulaşımı da bulunmaktadır. Ekonomisi tarıma dayalı 1512 kilometrekare olan alanının, kuru ve sulu tarımı 70.000 hektarında yapılmaktadır. Tahıl, şeker pancarı, ayçiçeği, meyvecilik, sebzecilik ve üzüm yetiştirilmektedir. Meşhur Zile pekmezi bu üzümlerden imal edilmekte ve leblebisi imalatı da yapılmaktadır. Çam ve meşe cinsi ormanlık alan yaygın olmasa da vardır. İklimi Karadeniz ve karasal iklim karışımı geçiş iklimidir.
Tarihte Zela-Kırkıriyye-Zellit-Anzilia isimleriyle anılmıştır. M.Ö.2000 yıllarına dayanan bir tarihi vardır. Ninova Hakimesi Semiramis tarafından kurulduğu bilinmektedir. Perslerin hakim olduğu dönemde Anaitis(kadın kutsallığı) inancının başkentliğini yapmıştır. Roma İmparatorluğunun hem mağlubiyet ve hem de galibiyet aldığı bir savaşa sahne olmuştur. Roma İmparatoru Jül Ceasar'ın meşhur VENİ-VİDİ-VİCİ (Geldim, Gördüm, Yendim )sözüyle tarihin en kısa mektubunun yazıldığı yerdir.1083 yılında Melik Ahmet Danişmend Gazi tarafından zapt edilerek Türk yurdu haline getirilmiştir. Şehir merkezine 30 km. mesafede M.Ö. 2000 yıllarında kurulmuş Tapikka isimli bir Hitit kent kalıntısı bulunmaktadır. Burada bulunan bir tablette evlilik akdinin ilk yazılı metini olarak tarihe geçmiştir ve bu tablet hala Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde bulunmaktadır.
Cumhuriyet tarihinde geçen Zile isyanı ile Zile'lilerin hiçbir alakası yoktur. Yozgat ve Sıvas Yıldızeli'nden gelen isyancıların Zile'yi muhasara etmesiyle başlamış ve Zile'liler maddi ve manevi çok zarar görmüştür.1.Dünya ve İstiklal savaşında nüfus oranına göre en fazla şehit veren bir şehirdir. Zile'liler vatanına, bayrağına ve devletine bağlı insanlardır. Halen ilçemizden Şanlı ordumuzda beş tane general bulunmaktadır. Okur yazar oranı %97 dir. Talibi, Ceyhuni, Mustafa Necati Sepetçioğlu, Cahit Öztelli, Cahit Külebi, Ahmet Taner Kışlalı, Sadık Doğanay, Ali Kurt, Mehmet Yardımcı edebiyatımıza, Heykeltraş Cahit Koççoban, Ressam Nihat Akyunak güzel sanatlarımıza, Nasa'da görevli Prof. Dr. Ahmet Erbil bilime, Hasan Sevinç Güreş sporuna ve 18.yy.da yaşamış Hattat Emin güzel yazı sanatına emek vermiş Zile'lilerdir.
Kısaca ilçem Zile'yi tanıttıktan sonra asıl konum olan Ficek Bayramı'nın kutlandığı Acısu Köyümüzden ve halkından bahsetmek istiyorum. Acısu köyü şehrimizin güneybatısında 34 km. uzaklıkta Zile Yozgat karayoluna 2 km. mesafededir. Köy bir dağ köyüdür. Ormanlık bir alan içindedir. Suyu bol ekilebilir arazisi az olup, hayvancılık yaygın olarak yapılmaktadır. Köy nüfusunun %80 i büyük şehirlere göçle, hayvancılıkta bitme noktasındadır. Köyün tarihi 1300-1400 lü yıllara dayanmaktadır. Moğolların Orta Asya’dan Anadolu'ya sürdüğü Türk Boyları'ndandır. Köy halkı Oğuzların Bozok kolunun Yıldızhan Oğullarından Beydili Aşiretinin Sıraç oymağındandır. Bu boy Harzemşahlar Devletinin asıl kurucu unsurlarındandırlar. Harzemşahlar devletinin Moğollar tarafından yıkılmasıyla Moğol akıncılarının önünden kaçarak Anadolu'ya göçmüşler ve geldikleri bölgedeki coğrafi yapıya uygun köylere yerleşmişlerdir. İşte bu sıraç aşireti halen Sıvas, Yozgat, Tokat, Amasya vilayetlerimizde mevcutturlar. Orta Asya Türk kültür ve geleneğini, sosyal hayatını, kılık ve kıyafetlerini hatta ve hatta Şamanizm inancından bazı kalıntıları Müslüman alevi inançlarının içerisinde az da olsa yaşatmaktadırlar(Dede, baba, Göktanrı, dağ, ağaç, su kültü, çöğür düzeni saz eşliğinde samah ki müzik eşliğinde folklorik dini ayin gibi).İlçemizde 18sıraç köyü vardır. Önceleri kapalı toplum olarak yaşamalarına rağmen son 20-30 yıl içerisinde her şeyleriyle değişime uğrayarak ve şehirlere göç ile bu yaşayışlarını değiştirmişlerdir. Gerek yaşantıları gerekse inançları bakımından farklılıklar gösteren Türk aşiretlerinden biridir sıraçlar.
Giysileri bakımından kadınlar iç çamaşır olarak beyaz kumaştan yapılmış ön tarafları göğse kadar açık göynek diye tanımlanan uzun kollu atlet ve tuman diye isimlendirilen uzun paçalı don ve üzerlerine ise Üçpeş veya Saya adı verilen kırmızı renk ağırlıklı, desenli entari ve bellerine boncuk ve saçaklarla süslü kuşak, tuzluk tabir edilen yünden dokunmuş çanta, boyunlarına fular gibi bağlanan beyaz kumaştan göğüslük, başlarına hindi veya elmalı tabir edilen yazma, bunun altına ise bekar kızlarda fes, kadınlarda ise yarım daire şeklinde eğrice diye isimledirilen bir ağaç aparat takmakta, sol burun yanına hızma gibi bir karanfil baharatı takarlar idi. Çoraplarını ekseri kendi eğirdikleri yünden yedi renklerin en belirgin olduğu tonlarda örerek giyerler. Ayakkabı olarak da çarık kullanırlardı. Üç beş entariyi inanışlarına göre ki alevi inancındaki Allah-Muhammed-Ali anlayışını ve Hz.Fatıma’yı temsil ettiğine inanarak giydiklerini söylerler ve bunu temsil ettiğine inanırlar. Gelin ve kızlarınki kadınlardan daha süslü ve farklılık göstermektedir, bu giyinme bayanların medeni hallerini de göstermektedir. Erkekler ise iç çamaşır olarak yine göynek tabir edilen atlet, üzerine beyaz yakasız dış gömlek, onun üzerine keçi kılından dokunmuş cepken tipi yelek, başlarına beyaz üzerine yedi en belirgin tonlarda ki renklerden süslü, terlik tabir edilen börk, don olarak yine beyaz uzun paçalı giysi, pantolan yerine de depme diye isimlendirilen siyah veya kahverengi keçi kılından arka baseni geniş kıvrımlı, kemeri uçkur denilen yünden dokunmuş kuşakla bağlanan paçaları dar bir şalvar, çorap olarak yine kadınlarda olduğu gibi el dokuması yün çorap ve ayakkabı yerine manda gönünden yapılmış çarık giyerlerdi. Günümüzde bunları sadece özel günlerde giymektedirler.
Dini inanca gelince baştan da dediğim gibi Müslüman inanca sahip ama bu inanışın bazı ibadetlerini yapmayan alevi inancına sahiptirler. Bu alevi inancı içerisinde de bazı Şamanist kalıntıların izlerine rastlanmaktadır.(Dini liderlerin ayin sırasında özel kıyafetler giymeleri, sıra ve mertebe ile oturulması, tören esnasında müzik, şiir ve dansın birlikte uygulanması, kurban tığlanması ve dualar). Bu benzerliklerin Orta Asya Türk inanışları ile paralellik gösterdiği gözlenmektedir.
Şehrimiz Acısu köyümüzü ve halkı olan Sıraç Türk aşiretini kısaca tanıttıktan sonra asıl konumuz olan her yıl 23-24 nisanda kutlanan Ficek Bayramı'nı sizlere anlatacağım:
Ficek sözcüğü kelime olarak mektup, kur'a,yazı, tura, mani ve şiir anlamı taşımakta olup Farsça kökenli mani anlamındaki fişeng kelimesindeki değişimle meydana geldiği bu kelimeden türetilen ficekmek ise fala bakmak anlamı taşımaktadır. Ayrıca ficik ağacının filizi, Ermenice de ise ficağ kelimesi ile benzerlik gösterdiği de bilinmektedir.
Ficek Anadolu'nun tamamında bilinen Mantuvar, Türkmenistan'da Moncugattı, Azerbaycan da Cangülüm, Ahir Çarşamba, Makedonya'da Martufal, Ermenilerde Ficağ, Ficah veya Martuvar, Bulgaristan'da Martuval gibi Türk coğrafyasında ve bu coğrafyaya komşu ülke ve milletlerde farklı adlarla ve farklı kutlama şekilleriyle icra edilmektedir. Bence bu kutlama İslamiyet öncesi Türk toplumlarında yaygın olarak kutlanan bir Bahar Bayramı'dır. Gelelim Acısu köyümüzdeki ficek bayramının birinci gününe;
Köyde herkes bir bayram heyecanıyla 23 Nisan sabahı uyanırlar. Kadınlar bilhassa genç kızlar geleneksel giysileri olan rengarenk üç eteklerini giyerler. Küsler dargınlar barışır. Kimsenin bayrama dargın girmesine müsaade edilmez. Giyinip takıp takıştıran kızlar kendilerini gelip evden alacak bekar erkekleri beklerler. Diğer zamanlarda böyle bir durumu hoş karşılamayan köy halkı bu güne has bu hareketi olumlu karşılarlar. Birbirine ilgi duyan gençlerden kızlar yanlarında bulundurdukları renkli baş örtülerini kendilerini almaya gelen erkeklerin boyunlarına atkı gibi bağlarlar. Bunun anlamı ben seni beğenip sahipleniyorum ve başımın tacısın anlamı taşımaktadır. Köy gençlerinden kız erkek arasında şimdiye kadar bu bayram birlikteliğinde hiçbir olumsuzluk yaşanmamıştır. Köy meydanında yanlarında örme sepetlerinin üzerinde toplayacakları çiçekleri örtmek için kullanacakları renkli örtüleri olan gençler toplu olarak çöğür düzeni çalınan saz eşliğinde samah yaparlar. Bu bir dini ritüeldir. Samah bitimi Fidit ismi verdikleri alana topluca çiçek toplamak üzere hareket ederler. Buranın vefat etmiş yol önderlerinden Veli Baba'nın oğlu Hasan Baba tarafından bahçe olarak kullanılmış olması ayrı bir kutsallık farklılığı göstermektedir ki bu Atalar kültüne bir örnektir. Yedi değişik ağaçtan incitmeden yedi çiçek koparılarak sepetlere yerleştiren kızlar sepetleri asla yere bırakmazlar ve koku veren karanfil, kekik ve menekşe gibi yedi çiçek daha toplayıp sepete koyarak üzerini getirdikleri renkli örtü ile örter ve gençler burada da vecd içerisinde yine samah yaparlar ki bu kudsiyet ifadesidir. Çiçek toplama da kullanılan yedi sayısı Türk-İslam inancında sık sık karşımıza çıkar. Misal:Hz. Peygamberin Allah'la göğün yedinci katında görüşmesi, yerin ve göğün yedi kat olması, Hz. Ali'nin faziletleri (Kemalet, cemalet, fazilet, adalet, merhamet, marifet ve hakikat gibi.) Hz.Fatıma'nın kuşağının ve gökkuşağının yedi renkte olması. yedi yıldız kümesi, Kabe'nin yedi defa tavaf edilmesi, Safa ve Merve arsında yedi defa say yapılması, şeytana yedi taş atılması, cehennemim yedi kapısının olması, yedi çeşit nefsin bulunması ve Bektaşi kemerinin yedi defa bağlanması gibi.
Alevi ve Bektaşi inancında ki on iki hizmet geleneğinde yer alan cem ve muhabbet toplantılarında yapılan samah müzik eşliğinde yapılan kutsal bir danstır. Bu yüzdendir ki biz Türk'lerin milli sazı çöğür ve bağlamanın dışında başka enstrüman kullanılmamaktadır.
Samah dönüldükten sonra gençler hep birlikte köye dönerken toplanan çiçeklerin gece kimin evinde kalacağına ittifakla karar verirler. Büyükçe bir kazana konulan çiçeklerin üzerine köyün yedi akarsuyundan yedi kap su getirilerek boşaltılır ve kazanın üzeri cecim diye isimlendirilen rengarenk bir kilimle kapatılır. Kazanın içerisindeki çiçeklere kimse daha el vuramaz. Dokunulursa Hızır gelmeyeceği ve olumlu olacak niyetlerin bozulacağına inanılır. Kazanın bulunduğu odanın kapısı kilitlenerek anahtarı evin genç kızının bel kuşağında saklanır. Bu aşamada gençler ficek kazanının bulunduğu evin etrafında samah yaparlar ve peşinden yakındaki ormandan kurumuş dal parçalarını incitmeden toplayıp köye getirerek belli aralıklarla ateş yakar, üzerlerinden atlarlar. Bundaki amaç üzerlerindeki olumsuzlukların ateş tarafından yakılmasıdır. Buradan gençler Karadede ve Bakacak isimli ermiş addettikleri ve yüksek tepedeki kabirleri ziyaret ederek niyaz ederler. Üç defa, Huu ve Allah derler. Böylece niyet ve isteklerinin olumlu gelişmesinde onlardan da yardım istemiş olurlar. Bu ziyaretten sonra gençler köye dönerek kızları evlerine bırakırlar. Gece yatmadan önce her ev, ev halkının sayısı kadar baca kenarlarına veya kapı önlerine taş dizerler. Herkes kendi taşının başında bir dilek tutar ve yatılır. Böylece ficek bayramının birinci günü bitmiş olur.
Bayramın ikinci günü yani 24 Nisan sabahı köy halkı erkenden bir coşku ve sevinç içerisinde güne başlarlar, en temiz elbiselerini giyerler. Genç kızlar ise yine Üçpeş ve Saya'larını giyerler. Sabah ilkönce akşamdan bacanın kenarına veya kapı önlerine dizilen taşlara bakarlar, kimin taşına böcek gelmiş ise o yıl o evdeki bereket ve bolluk o kişinin sayesinde olacak demektir. Akşamdan yapılan buğdayın tuzlu olarak kavrulmasıyla elde edilen kavurga diye isimlendirilen yiyeceği yanlarına alan halk ficek çıkarılacak alana toplanır. Bekar gençler yine kızları evlerinden alarak topluca bir gün evvel ficek kazanını bıraktıkları eve giderler. Buradan kazanın üstünü açmadan alarak ficek alanına giderler ki vakit öğle saatlerini bulmuştur. Ficek alanında birinci halka kazan ikinci halka genç kızlar ve erkekler üçüncü halka ise köy halkı olmak üzere üç halka teşkil ederler ki bu üç halka Allah-Muhammed-Ali üçlemesini temsil eder. Bu arada tarikat dedesi veya anası dua ile kazanı kutsar. Peşinden anasının ilk çocuğu olan bir kız çocuğu seçilerek kazanın yanına getirilir, kazanın ve kız çocuğunun üzerini örtecek şekilde büyükçe bir cecim kullanılır. Ficeğe iştirak edecek genç kızlar ve erkekler zati eşyalarını(saat, kolye yüzük, saç tokası, cep bıçağı v.s.)kazanın dışında görevlendirilen bir kişi aracılığı ile, kazanın yanında kalan kız çocuğuna ulaştırırlar. Orada hazır bulunan kızlar ve erkekler ficek çıkarmanın başlayacağını duyururlar. Verilen zati eşyaların bazıları ficek kazanının içinde bazıları da görevli kız çocuğunun kucağındadır. Ficeğe toplanan genç kızlar hep beraber;
“Ficek,ficek fil olur,
İçi dolu gül olur.
Ficeğe gelenlerin,
Haceti kabul olur.”
şeklindeki ficek başı manisiyle ficek törenini başlatırlar. Kazanın başında görevli kız çocuğu ise;
“Ben anamın ilkiyim,
Derelerde tilkiyim.
Beni soran olursa,
Ben ficek açıcıyım.”
diye manisini söylemekle ficek başlamış olur. Buradaki tilki motifine gelince Türk toplumunda tilki uğur getirir inancındandır.
Tekne, tekne üstüne, Elma attım denize, Gökte uçan tayyare, Şu dağları deleydim,
Çıktım tekne üstüne. Geliyor yüze, y üze. Selam söyle o yare. Gendüm sele vereydim.
Yedi çatal nur doğmuş, Yedi yıl hizmet ettim, Ben kendime yar buldum, Hızır atına binip,
Muhammedin üstüne. Ela gözlü bir kıza. Bulsun başına çare. Oğlan sana geleydim.
Sanma ki benim tek bir oğlum var, Harmanda har otu var, Şu gelen atlı yarim,
Vatan ellerinde bin bir oğlum var. Yar elinde kutu var. Hemde Zile'li yarim.
Saçları kınalı o can yavrular, Sana diyom sucular, Eğildim bir yol öptüm,
Emaneti sana boz atlı Hızır. Bizde oynaş otu var. Baldan da tatlı yarim.
Mealli maniler söyleyerek her seferinde bir kişinin eşyası dışarıya verilir ki bu onun şansıdır. Okunan manilerin bazıları kişiye sevinç verdiği gibi bazıları da hüzün verip umutsuzluğa sevk edecek sözleri ihtiva eder. Son eşyada dışarıya verildiğinde kazan üzerine örtülen büyükçe kilim kaldırılır ve ficek kazanı bulunduğu yere Yaa Allah-Yaa Muhammed- Yaa Ali denerek boşaltılır ve oradaki Dede veya Ana nasiplerin hayırlı, gelecek yılın bereketli ve gelecek yılda da bayramın nasip olması ve olumsuzluk olmaması için dua eder. Herkes birbirleri ile helallaşır, büyüklerin elleri öpülür, isteyen orada kalarak getirdikleri yiyecekleri ile piknik yapar, kurulu olan salıncakta sallanırlar.
Ficeğe katılan genç kız ve erkeklerde köydeki yatırları ziyaret ettikten sonra kızları yani emanetleri evlerine bırakırlar. Fiçek bayramından sonra burada tanışan gençler arasında evlenmeler başladığı görülür. Bir neşe ve kısmet bayramı olan ficek bayramı yöremizde her yıl 23-24 nisan tarihlerinde Zile ilçemizin Acısu köyünde kutlanmakta ve bu kutlamaya mahalli idarecilerin, çevre şehir ve köy halklarının katılımı ile her yıl daha da canlı olarak kutlanmaktadır.
Programa Tokat’tan katılan Ahmet Divrikoğlu’na katılımlarından dolayı İLESAM Genel Başkan Yardımcısı İlter Yeşilay tarafından bir“Teşekkür Belgesi” takdim edildi.
Etkinliğin ikinci yarısını oluşturan “Şiir Dinletisi” İLESAM Denetleme Kurulu Başkanı Salih Kozan tarafından gerçekleştirildi.
Hanifi Işık, Selahattin Dündar, Songül Dündar, Aşık Yakup Temelli, Bekir Yegnidemir, Bekir Aksoy, Orhan Vergili, Ali Kemal Parıldar, Nurettin Gür Ozanoğlu, Sibel Unur Özdemir, Durak Turan Düz, Merih Baran, Aşık Dudai, Aşık Ayten Gülçınar, Seyfetttin Çoban, Cahit Karaç, Hüseyin Ünlü, Ayten Belge, Mahir Ünat, Şükrü Kaya, Prof. Mustafa Aksoy, Nermin Akkan, Onur Berçin, Kemalettin Kalkan, Şakir Susuz, Hasan Göktürk, Elifçe, Fatma Yangın Ekşioğlu, Ali Haydar Karahacıoğlu, Tuncer Ulusoy, Abbas Turan, Sadık Kılıç, Murat Duman, Ali Kahraman, Uğur Bulut ve Müzeyyen Unur etkinliğe katılan isimler arasındaydı.
Birbirinden değerli şairlerin yorumlarıyla can bulan farklı temalardaki şiirlerin yanı sıra Aşık Selahattin Dündar ve Aşık Yakup Temelli’nin atışmaları güne güzellik kattı.
İLESAM çatısı altında güzel bir Cumartesi etkinliği daha gönüllerde yerini aldı.
İLESAM Şiir Dinletilerimize şiire, sanata ve kültüre gönül veren herkesi- üyemiz olsun veya olmasın-bekliyoruz. Unutmayın!
HABER METNİ: SİBEL UNUR ÖZDEMİR
FOTOĞRAFLAR: SİBEL UNUR ÖZDEMİR - ORHAN VERGİLİ
TÜRKİYE İLİM ve EDEBİYAT ESERİ SAHİPLERİ MESLEK BİRLİĞİ
İLESAM GENEL MERKEZİ
Adres
:
İzmir 1.Cad. No: 33/16 Aydın Apartmanı, Kat:4 Kızılay / ANKARA
Tel
0 312 419 49 38
Faks
0 312 419 49 39
Web
www.ilesam.org.tr
E-Posta
ilesam@ilesam.org.tr
Adınız Soyadınız
Girilecek rakam : 960272
Lütfen yukarıdaki rakamları yazınız.